"... Ben seni hep göz kapaklarımın içinde saklıyorum Rüzgar. Ne zaman kapasam gözlerimi ordasın..."
Gözgöze geldiğimizde hiçbir tepki vermedim hatta elim birkaç saniye boyunca dudağının kenarında takılı kaldı. Hala gözgözeyken elimi çekerek yan tarafıma koydum. "Bunu yapmana gerek yoktu. Orada bırakabilirdin." dedim. O ise karnımın üzerindeki kolunu çekip aynı anda yorganı üzerinden kaldırarak yatakta doğruldu. Yatağın ucunda sırtı bana dönük bir şekilde otururken kafasını hafifçe yan tarafa doğru çevirip, "Senin gibi her an hasta olacakmış gibi yaşayan birini yağmurun altında bırakmak.." durdu ve kafasını önüne çevirdi, ".... aptallık olurdu." dedi.
Ben ise buna itiraz edip, "Her an hasta olacakmış gibi yaşamıyorum. Ben kolay kolay hasta olma-" derken cümlemi bile tamamlayamadan hapşırmam büyük bir ironiydi. Dolabında bir tişört ve gri bir eşortman almıştı ve yatağa doğru atarken hapşırmamın üzerine tek kaşını kaldırdı ve çok hafifte olsa sırttı. Kaşlarımı çattım ve kollarımı göğsümde birleştirirken,"Her hapşıran hasta mı oluyor?" dedim. Rüzgar bunun üzerine yatağa bir dizini koyup hafifçe üzerime doğru eğildi ve bir elini enseme diğer elini de alnıma koyarak kaşlarını çattı. "Hayır, ama her hapşıran ve ateşi olan kişi hasta olabiliyor." dedi. Bende yukarı doğru kaldırdığım bakışlarımla onun gözlerine bakıyordum.
Bir saniye kadar gözleri gözlerime değdikten sonra tekrardan doğrularak, "Giy." diyerek yatağa attığı kıyafetleri gösterdi. Tam kapıdan çıkarken, "Rüzgar." diye seslendim. Soran bakışlarla bana döndüğünde, "Üstündeki tişörtü giyebilir miyim?" dedim. Rüzgar tek kaşını kaldırarak, "Neden?" diye sordu. Gözlerimi bir saniyeliğine kaçırıp omuz silktim ve "Ver işte." dedim daha fazla soru sormamasını isterken. O ise düz bir sesle, "Hayır." dedi. Tam tekrar kapıdan çıkarken tekrardan "Lütfen." dedim. O ise hafifçe sırıtarak tekrardan "Neden?" dedi. Gözlerimi nereye sabitleyeceğimi bilemeyerek ellerime çevirdim ve "Çünkü o sen gibi kokuyor."diyerek tekrardan bakışlarımı gözlerine çıkardım. Bunun üzerine birkaç saniye süren sessizlikten sonra tişörtünü bir çırpıda çıkarıp yatağa doğru geldi. Her adımında kalbim tekliyordu. Her adımında ellerim biraz daha buz tutuyordu. Rüzgar tişörtü tam dibime bırakırken gözlerini benden ayırmadan benim için dolaptan çıkardığı siyah tişörtü eline alıp odadan çıktı.
Odadan çıkmasıyla tuttuğum nefesi geri verip kendimi büyük yatağa bıraktım. Birkaç dakika sadece yatakta uzanıp boş tavanı izledikten sonra yataktan kalkıp dün geceki kıyafetlerimi çıkardım ve Rüzgar'ın çıkarttığı tişörtle gri eşortmanı giydim. Tişörtü daha kafamdan bile geçirmeden beni sarmalayan Rüzgar'ın kokusuna kucak açtım. Derin derin kokladım istemsizce tişörtü. Ne kadar sinmiş olsada bu tişörte, en güzel yeri boynuydu bu kokunun. En güzel oraya yakışırdı bu eşsiz koku. Lugatımdaki hiçbir kelimeyle betimleyemez, belki de hiçbir şiire konu edemezdim bu kokuyu ancak bu kokuyu anımsayabildiğim kadar yaşayabiliyordum sanki. Ve bu, bana verilen en büyük ayrıcalıklardan biriydi belki de.
Eşofmanın paçaları baya büyük gelmişti ama bunu sorun edecek kadar umrumda değildi. Ayrıca paçalarını kıvırmaya üşenmiştim. Odadan dışarı çıktığımda beni bir hol karşıladı. Holde yürürken parmaklarımla duvarı teyet geçiyordum. Rüzgar'ın belki de her gün geçtiği, her gün adımladığı bir yerden bende geçiyordum. Holde siyah bir komidin ve üzerinde boş bir çerçeve vardı. Yerdeki ayağımı gıdıklayan tüylü halıdan başka, duvarlarda el yapımı olduğu belli, üzerinde deniz manzarası olan bir yağlı boya tablosu vardı. Ayrıca tekrardan farklı boyutlarda birkaç boş çerçeve daha vardı. Holun sonundaki kapı açıktı ve koyu gri L şeklindeki kolduğu görebiliyordum. İçeriden tıkırtılar geldiği için oraya adımladım ve Amerikan tarzı bir odayla karşılaştım. Yani bu büyük odada kırık beyaz ve açık gri tonlarında bir Amerikan ikan tarzı mutfak vardı. Rüzgar ise mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu. Arkası bana doğru dönüktü bende mutfağın tezgah kısmına gidip, lavabonun nerede olduğunu sormak için ağzımu açmıştım fakat "Şey lava-" derken ayağım eşofmanın paçasına takıldı ve dengemi kaybedip yere düştüm. İşin kötü tarafı düşerken kafamın kenarını tezgahın köşesine vurdum. Yere düştüğümde olayın şokunu atlatamayıp birkaç saniye öylece hiçbir tepki vermeden durdup ama sonra çabucak toparlanıp ayağa kalktım. Rüzgar ise elindeki malzemeleri bırakıp hızla bana dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anlamlar katmayın
Novela Juvenilanlamların anlamını yitirdiği bu öyküde, kendinize anlamlar çıkarmanız dileği ile, *Hikayeden etkilenebilme olasılığınız vardır. *Not : Bu hikayede fiziksel bir özellik belirtilmemeye çalışılmıştır. Bu karakterler sizin hayal gücünüzün sınırlarına...