9 hafta kala

902 149 19
                                    

Karşımda titreyen gözleriyle bana bakarken sadece kurduğum tüm dünyamın üzerime nasıl yakıldığını izleyebiliyordum. Her bir moloz yığının altında canımı vermeye hazırken karşısındaki çaresizliğimle ve yüreğimdeki ağır kaybetme korkusuyla sadece ağlayabiliyordum. Yemin ederim buraya geldiğimde geçmişimin bir sarmaşık misali ayağıma dolanacağını bilseydim bakmazdım sanırım gri gözlerine daha fazla.
Ama ben yüzsüzdüm. Doyumsuzdum. Ve daha kötüsü sanırım aşıktım.

Sırtımdaki ağır ağrıyla beraber hareket etmeye çalıştığımda dizlerimdeki ağırlıkla kalakalmıştım bir süre. Gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şeyin bal rengi saçlar olması kalbimi uyanır uyanmaz atağa geçirmişti. Tuhaftı bu. Canım yanıyor gibiydi. Ama bağımlı kılıyordu kendine. Acı çekmekten hoşlanıyor hale geliyordun bir süre sonra. Şayet öylede olmuştu.
Gün yeni ağarıyordu. Güneş kucağımda savunmasız bir çocuk gibi uyuyan Haechan'ın bal rengi saçlarını seviyordu. O bile kıskanıyordu güzelliğini. Parmaklarım üzerinde durduğu saçları tekrar sevmeye başladığında yüzüme halsiz bir gülümseme kurulmuştu. Midem yalvarıyordu bana daha fazla acı çektirme diye adeta. Güzelliği kıvrandırıyordu beni.
Hemen yanı başındaki çiçekli tokaları ve görkemli tacı parlıyordu. Odanın ortasına attığı ipek işlemeli pelerini öylece duruyor rüzgarın üzerinden geçip gitmesine izin veriyordu. Yasak bitmeden önce gitmesi gerekiyordu. Ama uyandırmadım onu. Gitsin istemedim. Bu zevkten parmaklarımı mahrum bırakmayı göze alamadım. Bal saçlarını sevebilme fırsatı bir daha ne zaman gelirdi ki?
Ne kadar parmaklarım dolandı öyle ipek saçlarında emin değilim. Birkaç kez dövmesinin üzerinde bile gezdirdim parmaklarımı. Simsiyah duruyordu şimdi. Nefesi havaya karışıyor odamı şenlendiriyordu. Daha birkaç hafta öncesine kadar delicesine gitmek isterken şimdi onu böylesine büyülenmişçesine izlemem fazla tuhaftı. Şayet hayatımda onun kadar nefret ettiğim biri daha önce hiç olmamıştı. Ama artık nefret duygusu o kadar güçlü değildi ona olan duygularımın arasında. Ne zaman bu denli eksilmişti emin değilim ancak daha kuvvetli duygular barındırdığım kesindi.
"Saçlarım eskidi." Duyduğum sesle irkilirken ne zaman uyandığını anlamadığım Haechan'a bakmaya devam ettim. Gözleri hala kapalıydı ancak nefesleri hala öylesine düzenliydi ki uyuyor sanmıştım.
"Uyandığının farkına varmamıştım." Parmaklarım hala saçlarında dolanırken kapalı gözlerini hafifçe araladı. Yemin ediyorum hâlâ loş odamda öyle bir parladı ki canım gitti sandım. Soluğum kesildi, ellerim buz kesti. Bambaşkaydı şimdi rengi. Cam gibi şeffaftı, yağmur damlası gibi berraktı. Hafif canıma can olacak bir mavisi birazda kışı andıran grileri vardı. Nasıl bir anda ondan böylesine etkilenebilirdim anlamıyordum. Aklımı kaçıracakmış gibi hissediyordum.
Gözlerini tekrar kapattığında derin bir nefes verdi. Ne hissediyordu emin değildim ama ben sanırım ne hissettiğimi biliyordum.
"Bu beni mayıştırıyor." Saçlarındaki ellerimi kastettiğini anladığımda hareket ettirmeye devam etmiştim. Şimdi parmaklarım titriyordu ama devam ediyordum. Bu çılgıncaydı.
"Dün hiçbir şey sormadın." Tekrar araladığı gözleriyle gözlerime baktığında tüm hücrelerime kadar titredim. Kanım çekildi.
Yüzüne düşen saçlarını geriye ittiğimde kirpikleri kırpıştı.
"Merak etmedim. Bana anlatmak zorunda değildin." Kaşları hafifçe havalanırken alaylı bir gülüş yerleşti dudaklarına. Meydan okuyan cinstendi. Ancak öncekiler gibi değildi. Sevimli gibiydi hatta.
"Dejun'la dedikodumu yapabilirdiniz. Çünkü sorsaydın hiçkimsenin bilmediği şeyler anlayacaktım." Parmaklarım saçlarından havalanmış kaşlarına geçerken gülümseyen bendim bu sefer. Dün gece yakasını açtığı gömlek tüm tenini sergiliyordu karşımda. Ancak gülüşünden başka bir şey dikkatimi çekmiyordu o an.
"İstemedim. Bu Chenle ve senin meselen." Başını sallarken yattığı yerde doğruldu çevik bir hareketle. İçimde kocaman bir korku peydah oldu o an. Yansıtmamaya çalıştım ancak gideceğini biliyordum.
Gömleğinin düğmelerini kapatırken hemen yanımda duran tacına uzandı ellerim. Kısa süre sonra bakışları beni bulduğunda tuttuğum nefesimle elime aldığım tacı uzattım. Önce ne yaptığımı anlamaya çalıştı ama ses çıkarmadı. Dizlerimin üzerinde uzanırken sanki hiç uyumamış gibi düzenli olan saçlarının üzerine tacını yerleştirdim. Titrek bir nefes verdiğini sandım o an. Gözleri yere bakıyordu. Tokalarına uzandığımda ellerimi tuttu.
"Mark.." Konuşmasına izin vermeden ellerimi dudaklarının üzerine koyarak onu durdurdum. Gerek yoktu konuşmasına. Sanki bu konuşmanın sonunda kalbim kırılacakmış gibi hissediyordum. Çok muhtemelde öyle olacaktı.
Tokalarına uzandığımda birini parlayan saçlarının arasına yerleştirip yavaşça ona gülümsedim. İkincisine uzandığımda tekrar ellerimi yakaladı. Avucuma yerleştirdiği tokadan sonra parmaklarımı kapattı. Sonra konuşmadı. Yerdeki pelerinini alıp kapıyı hızla aralayarak odadan çıktı. Koca bir boşlukla savaşırken avucumun içinde sıkı sıkıya tuttuğum tokayla kaldım öylece. Eh en azından kalbim çok fazla kırılmamıştı.





Aranyhid • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin