İki ay geçti o kana battığım gecenin ardından. İki aydır aradığımız cevapların arasında kaybolmuş haldeyiz. Onların tabiriyle sağlıksızım. Bizim tabirimizle hasta.
Bazı geceler burnumdan ve dudaklarımdan dökülen kanlarla Haechan'ın beni uyandırışına uyanıyorum. İlk başta korkutucu olsada birkaç sefer sonra alıştım bu duruma.
İlk seferlerde tüm saray koridorlarını doktor çağırmak için inleten Haechan artık alışmış benimle beraber yatağın ortasına oturup kanamanın durmasını bekliyor. Üzerindeki ipek pahalı geceliklerinin pislenmesini umursamadan başımı göğsüne yaslayıp sırtımı sıvazlıyor.
Yine öyle bir geceye uyanmışız. Halsiz başım hala Haechan'ın dik omuzuna yaslı. Tutmaktan asla sıkılmadığım elleri sırtımı sıvazlıyor. Birde sanırım inanmadığı tanrısına o sıra yalvarıyor bunların bitmesi için. Eski günlerimize dönmek istiyor ve yemin ederim bunu bende her şeyden çok istiyorum.
"Uykum geliyor, benimle konuşmalısın."
Takatsiz sesim yeniden baharı taşıyan geceye karıştığında yakınlığımızdan yutkunuşunu duyuyorum. Bana aşık mı bilmem ama zorlandığını hissedebiliyorum.
"Bir tane tanrıçamızın olduğunu Dejun hiç söyledi mi sana?"
Başımı olumsuz anlamda sallarken çenesini başımın üzerine yaslıyor. Ağır metal ve iğrenç kan kokusundan onun güzel çiçek kokusunu çekemiyorum içime. Üzülüyorum hemde hiç olmadığım kadarıyla buna.
"Ben doğmadan önce tanrıçamız Akiela'ya inanırmış halkım. Her gece gökyüzünün o yakasında belirirmiş. İnanılmaz büyükmüş ışığı, annem bir keresinde ondan bahsetmişti. Yılın bazı dönemlerinde o kadar çok parlamış ki güneş kıskanırmış ışığını."
Burnumdan damlayan kanlar nerdeyse durduğunda göğsüne düştü başım yavaşça. Sırtımdaki eli kolumdan beni sıkıca tuturken biraz daha çekti kendine.
Halsizdim şu an. Yinede onu dinlemek istiyordum. Eğer uyursam kendimi kaybederdim ve bunun olmasından ikimizde deli gibi kaçınıyorduk.
"Sonra ne oldu?"
Sorumun ardından yatağın yanındaki hazır bezlerle yüzümü nazikçe temizlemeye başlamıştı. Kendimi ona bırakmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Yinede bu daha rahat hissettiriyordu.
"Benim doğduğum gün Akiela gökyüzünde belirmemiş. Bu ilk uğursuzluk alametimdi. Bir daha hiç belirmedi Akiela gökyüzünde. O günden sonra tanrıçamız bizi bıraktı gitti."
Eğer tanrıçaları onları bırakmışsa bu onun suçuydu. O gün doğan bir çocuk bununla nasıl sorumlu tutulabilirdi ki?
"Eğer gerçek bir tanrıça olsaydı, seni annene bahşettiği gibi ardında dururdu."
Kendi sırtını yatağın başlığına yasladığında benide kendine çekmiş başımı tekrar omuzuna yaslamıştı. Ellerimdeki kuruyan kana aldırmadan parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdiğinde soluklanmıştım yavaşça.
"Haklısın belkide hiç tanrıçamız yoktu. Olsaydı beni şimdiye kadar duyardı. Bizi kimse dinlemiyor Mark. Bizi kimse umursamıyor."
Bakışlarım yavaşça ona çıktığında gülümsemiş ve parmaklarını yanaklarımda gezdirmeye başlamıştı. Gözlerinin ışıltısını yeni doğmaya başlayan güneşle birlikte daha rahat görebiliyordum. Üzerime karışan hoş kokusunu ciğerlerime şimdi çekebiliyordum. Nasıl bu kadar güzel olmayı başarabiliyordu inanın bilmiyorum. Bazı geceler benim yüzümden uyuyamıyordu bile. Bazen iki saat uyuyor oluşuna bile şükrediyordum. Yinede güzeldi. Hemde çok güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aranyhid • markhyuck
FantasíaKovulmuş Fransa Prensi Mark ve Yeni Dünya Kralı Haechan.