"Yaraları derin, fazla inat etmiş." Karşısındaki lacivert cübbeli adam konuşurken hala bileklerini ovalıyordu Mark. Kırmızı gözlü diğer adam tepelerinde dikilirken hangi cehenneme düştüğünü kestiremiyordu.
Gözleri doluyor ancak güçlü kalmaya çalışıyordu."Sir Taeil yaralarını sardım. Kapıdaki görevlilere talimatları vereceğim. Günde iki kez bu yapraklarla ve bu merhemle yaraların üzerini temizleyip tekrar saracaklar. Altın halatların yaraları geç iyileşir." Az önce Mark'ın adının Taeil olduğunu öğrendiği tepeden aşağı kırmızı adam başını sallarken hızla doktoru takip etmiş peşinden odadan çıkmıştı.
Hala şaşkınlıkla olanları izleyen Mark ne olduğunu anlayamazken anılarını tartmaya başladı bir anlığına.
Son hatırladığı şey onu kolundan kapıya çeken Johnny'di. Devamı yoktu. Uyandığında o odadaydı.Kapının aralanma sesi kulaklarına ulaşırken gözlerini yatan dostunun üzerinden kaldırmadı. Çok acı çekiyor olmalıydı.
"Kral sizi akşam yemeğine davet etti. Sizinle görüşmek için can atıyor Prens Mark." Taeil'in beklediğinden yumuşak çıkan sesi kulaklarına dolduğunda tepki vermedi. Ellerini Johnny'nin ellerinden çekmedi.
"Bunlar Hendery ve Xiaojun. Kendileri Kral'ın yakın arkadaşlarıdır. Sizin emrinizdelerdir. Kahrina'ya alışma sürecinizde en büyük destekçiniz olacaklardır." Cümleleri ardı ardına sıraladıktan sonra yatan genç çocuğun üzerinde bakışlarını gezdirmiş ardından hiçbir saygı emaresi göstermeden odadan çıkmıştı. Bu kadarı fazlaydı.
Johnny'yi böyle görmektense halkının tüm organlarını çıkarana kadar onu parçalamasını yeğlerdi.
Johnny'nin onu korumaya çalışırken bu hale gelmiş olduğu gerçeği daha ağırdı. Tek yapması gereken bazı şeylerin yerini değiştirerek anlatmaktı.
'Aptal.' diye geçirdi içinden. Ellerini hala tutarken gözlerini hafifçe kapatıp birkaç damla yaşın süzülmesine izin verdi.Dakikalar sonra kapı tekrar aralandığında gözyaşlarının geçtiği yolları kurulayıp Johnny'yi izlemeye devam etti.
"Prens Mark." Başladığı oyunu sürdürürken gözlerini hafifçe kaydırıp karşısındaki iki çocuğu izlemeye başladı.
Üzerlerindeki parlak işlemeli gömlekler, dar pantolonlar ve uzun çizmeler giyiyorlardı. Taeil'e göre daha samimi duruyordu bu halleri. Birinin saçının gri rengi diğerinin lacivert rengi şaşırtıyordu onu.
Taeil'in kırmızı saçlarının olabileceğini düşünmüştü fakat bunlar olağan renklerdi.
"Abiniz Prens Johnny'nin uyanana kadar bu odada kalmasına karar verildi. Sizin için hazırlanan odaya geçmek isterseniz eşlik edelim." Gri saçlı çocuk konuştuğunda Mark endişeyle tekrar ellerini tuttuğu çocuğa döndü.
Onun endişesinin az çok farkına varan diğer çocuk konuşmaya başlamıştı bu sefer.
"Ülkemizin misafirlerinin canı teminatımız altındadır. İki askerimiz kapının önünde olacaktır daima. Kahrina'da suç olmaz." Güven verici bir gülümseme verdiğinde Mark konuşamadı.
Teminatları altında olan canın şu an burda böylece yatıyor oluşunu dile getiremedi. Daha çok canı yandı.Son bir kez daha Johnny'nin elini sıktığında zorlukla bıraktı yumuşak yatağın üzerine.
"Geri geleceğim." Saçlarını geriye attıktan sonra sanki halkının önünde her zaman yürüdüğü gibi dik yürümeye başladı. Ancak bunu yapmaya hiç mecali yoktu."Akşam Kral hazretleriyle yemek yiyeceksiniz. Birkaç seçenek kıyafet yatağınızın üzerinde hazır. Ayrıca hizmetlileriniz sıcak bir banyo için suyu ısıtmış bulunmaktalar. Siz banyonuzu yaparken bende size bilmek isteyeceğiniz her şeyi anlatacağım." Uzun koridorlarda yürürken etrafını incelemekten geri alamamıştı Mark kendini.
Eğer burası bir saraysa kendi sarayı bunun yanında kulübe kalırdı. Duvarlarına kadar mücevherlerle süslü saray bir o kadar şaşalı, bir o kadar da sade ve zarifti.
"Buyrun efendim odanız." Kapıyı hafifçe araladığında Mark'ın burnuna çalan vanilya kokusu onu öyle bir rahatlatmıştı ki sabahtan beri dimdik tuttuğu omuzları çökmüştü.
Her adımını attığında üzerinden biraz daha eksilen yükleri en sonunda Mark'ı kuş tüyü kadar hafifletmişti.
Üzerindeki kıyafetleri paravanın ardında birer birer dökerken sıcacık suyun hayalini ne kadar zamandır kurduğunu hatırlayamadı.
Johnny de yanında olsa burası cennet denebilirdi. Karanlık Fransa sarayı gibi değildi."Öncelikle burda soylu sayılmıyorsunuz fakat görmeniz gereken tüm ilgi ve alakayı göreceksiniz. Saçlarında bir tür aksesuar, ya da örgü gördüğünüz herkes soyludur. Onlarla yakın olmanız bizzat Kral tarafından yasaklandı. Her türlü sorunuzu Xiaojun ve benimle çözmek zorundasınız. Gece saat 13'den sonra kesinlikle bulunduğunuz odayı terk edemezsiniz. " Hendery uyarılarını teker teker yaparken Mark sıcak suyun verdiği mayhoşlukla nerdeyse günlerdir uyumadığı rahat uykuyu uyuyacaktı.
Uyarılar o kadar uzun sürdü ki Mark bu süreçte banyosunu yapmış, üzerini giyinmiş bomboş midesini doldurmaya başlamıştı.
"Saat tam 7.50'de sizi almak için kapınızın önünde olacağım. O saate kadar hizmetliler yemekte giymeniz gereken kıyafetleri getirecek ve sizi hazırlayacaklar." Mark başını sallarken Hendery ve Xiaojun hala iştahını şaşkınlıkla izlediği Prensin yanından kalkmış odadan çıkmak için adımlamıştı.
Mark'ın tüm uyarılardan anladığı tek bir şey vardı. O da katı kurallardı.
Kahrina'da düzeni böyle sağlıyorlardı demek ki. Kendi dünyasının aksine daha düzenli bir dünyayı böyle koruyorlardı.Sabahki gibi yine mücevherlerin olduğu koridordan geçiyordu Mark. Fakat bu sefer üzerinde daha büyük ağırlıklar vardı. Birkaç dakika önce yanına gelmiş gri ve lacivert saçlı çocuk onu yönlendiriyordu yine.
"Kralla uzun süre göz teması içerisinde bulunmayın. Kesinlikle ters konuşmayın. Bu ülkede affedilmeyen tek suç krala saygısızlıktır." Mark başını sallarken alışık olmadığı gömleği biraz daha çekiştirdi. Kendi ülkesinde çoğu zaman soylu kadınların giydiği transparan ya da tül detaylı kıyafetleri burda cinsiyet gözetmeden herkes giyinebiliyordu. Hatta sabah koridorda yürürken iki erkeğin öpüştüğüne bile şahit olmuştu. En başından Kahrina'da doğmayı dilerdi.
Uzun kapının önüne geldiklerinde Xiaojun ve Hendery derin derin soluklanarak kapıya yavaşça iki kez tıklattılar.
Birkaç saniye ardından kapı yavaşça açıldığında sabahki kırmızılı adamı görmek Mark'ın yeniden ürkmesine sebep olmuştu.
"Tacını çıkarsın." Mark'ın kafasındaki tacı işaret ettiğinde hafif bir gülümseme yayıldı gergin ortama.
"Tacımı çıkarmam." Kafasındaki tacı elleriyle tutarken ona doğru adım adım yaklaşan Taeil'le istemeden geriledi.
"Burda hiçbir rütbeniz yok Bay Mark. Kahrina'da sadece Kral taç takabilir ve siz buranın kralı değilsiniz." Taeil bakışlarıyla tekrar yandaki çocuklara döndüğünde Xiaojun sessizce özür dileyerek başındaki tacı almıştı.
Tek dayanağını kaybeden Mark'ın omuzları çöktü. Kayboldu.
Kapı tekrar açılana kadar duruşunu düzeltmeye çalıştı ancak pek faydası olmadı.Gri gözlerle buluşana kadar aciz gözleri büyüye inanmazdı Mark. Aşkın böyle derinden etkileyeceğine inanmazdı.
Neyse ki tanrının onlar için çizdiği yollar vardı. Kaybolmaları için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aranyhid • markhyuck
FantasyKovulmuş Fransa Prensi Mark ve Yeni Dünya Kralı Haechan.