sinan'ın aptallıkları,

3.3K 293 461
                                    


Çağan Şengül & Yasir Miy - Tenha

Tepeden tırnağa bir karıncalanma hissi sardı Sinan'ı. Beyni uyuşmuş gibiydi. Dudakları hala Osman'ın dudaklarındayken ne yapacağını, ne hissedeceğini bilmiyordu. Karnına bıçak saplanmış gibi hissediyordu. Yaklaşık bir dakikanın Sinan artık düşünebildiğinde aniden Osman'ı itti.

Osman güzel bir rüyadan uyandırılmış gibi hissetti bir an, gerçek hayata, gerçek kötülüğe dönmüştü. Sinan ona bomboş gözlerle bakarken Osman sonunda yanlış bir şey yaptığını anlamıştı. Sinan'ı öpmüştü. Ve işin kötü tarafı buna mutlu olmuştu ama Sinan bu şekilde ona bakmaya devam ederken pişman olmadan edemiyordu. Her şeyi berbat ettiğini düşündü.

Sinan hızla ayağa kalktı ve ellerini başının iki tarafına koyarak kafasını öne eğdi. Bir saniye sonra aniden Osman'a baktığında ne yaptığını bilmiyor gibi görünüyordu. Osman titreyen bakışlarla ayağa kalktı. "Sinan." Neredeyse yalvarır bir ses tonunda söylemişti bunu, yine de Sinan'ın bakışlarında bir değişim olmadı. İkiside şu an hiçbir şey düşünemiyordu ve bu yüzden Sinan sonrasını düşünmeden konuşmaya başladı.

"Osman, Osman napıyorsun sen?"

Osman ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu, verecek bir cevabı yoktu. Sonunu düşünmeden Sinan'ı öptüğü için kendini burdan denize atmak istiyordu. Onu neden öptüğünü kendisi bile bilmezken şimdi Sinan'a bir açıklama yapamazdı. Sarhoştum bile diyemezdi, çünkü değildi.

"Sinan." Artık gibi değil tamamen yalvarır bir tonda çıkıyordu Osman'ın sesi. Korkuyordu, şu saatten sonra olacaklardan ve Sinan'dan gelecek tüm tepkilerden çok korkuyordu. Daha da kötüsü Sinan'ın en azından arkadaşlığını kaybetmekten korkuyordu. Osman hayatında ilk defa bu kadar çok korkuyordu, öyle ki Sinan ona keskin bakışlarla bakarken bu bakışlara karşılık verecek cesareti yoktu. Osman'ın hayal dünyasında yaşadığı, her şey güzel olacak sandığı, o pembe bulutu puf olmuştu. Birden bire yere çakılmıştı. Ve şimdi oturup çocuk gibi ağlamak istiyordu.

Sinan daha fazla dayanamadı, o da ne yaptığını bilmiyordu. Kendini kötü hissediyordu. Sinirlenmiş miydi, üzülmüş müydü bilmiyordu. İçinde çok garip şeyler yaşıyordu. Bu bilinmezlik hissinden kurtulmak adına sesini yükselterek konuştu, "Osman napıyorsun, napıyorsun Osman?"

Osman sımsıkı kapattı gözlerini, sanki gözlerini kapatırsa bu şey yaşanmayacaktı. Böyle olmasını istiyordu, gözlerini açmak istemiyordu. Dünkü gibi Sinan'la birlikte uyumak istiyordu. Okula birlikte gitmek istiyordu ama şu saatten sonra Sinan'ın yüzünü görse kendini şanslı sayardı.

"Osman, git." Osman gözlerini açtı, ağzını açmak istiyordu, özür dilemek istiyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Öylece duruyordu. Sinan'ın bu duruma sabrı kalmamıştı. Osman'ın gitmesini istiyordu çünkü kendi bile yapacağını bilmezken onu kırmaktan korkuyordu, belki de çoktan kırmıştı. Bilmiyordu. Kendine sinirlenerek banka bir tekme savurarak bira şişelerini yerlere attı. "Osman git diyorum, git git!"

Osman önce yerdeki şişelere baktı biraz, sonra da Sinan'a. Ama Sinan ona bakmıyordu. Kalbi sıkışırken hızla kaçtı oradan Osman. Portmantodaki ceketini de kalbiyle birlikte bırakıp çıktı bu evden.

•••

Sinan yarım saattir yerde öylece oturmuş duruyordu. Hiçbir şey düşünemiyordu. Bu durumun içinde olmak ağır gelmişti. 1 günü iyi geçse 5 günü boktan geçiyordu, ve evet hepsinin onun suçu olduğunu biliyordu.

Burada yanlış bir şeyler vardı ve Sinan'ı çok korkutuyordu. Osman'ın onu öpmesi, Sinan'ı korkutmuştu. Daha önce hiç yaşamadığı, hissetmediği şeyleri şimdi yaşamak Sinan'ı çok korkutmuştu. Osman'ın bunu anlayacağını sanmıyordu. İçindeki iyimser ses belki de, dedi, belki de oturup konuşsaydınız anlatsaydın ona anlardı.
Kafasını iki yana sallayarak kendi kendine güldü Sinan çünkü onunla birlikte gülecek kimse kalmamıştı.

 𝙯𝙖𝙖𝙛𝙡𝙖𝙧  / 𝘴𝘪𝘯𝘮𝘢𝘯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin