İkinci görev, birinci görevle aynı şekilde Lucius tarafından öğrenilip çocuklara iletilmişti. Hazineden bahsedilirken bu hazinenin gerçek bir insan olacağı Karanlık Lord'un bile aklına gelmemişti. Okulda yapılan bir etkinlikte sadece yarışmacıların değil, sevdiklerinin de hayatını tehlikeye atmak onun bile aklına gelmemişti.
Harry'nin hazinesi olarak Draco Malfoy'un seçildiğini öğrenince sinsice gülümsemişti. Harry, Draco'ya değer veriyordu ve Draco ona sadıktı. Bu da hedeflerine bir adım daha yakın olduğu anlamına geliyordu. Harry'nin en değer verdiği kişi; annesi, babası ya da vaftiz babası değildi. Onların yanında olmaktansa Draco'nun yanında olmayı tercih edebilirdi. Zaten yıllardır arkadaşlık adı altında bu amaçla yetiştirmemiş miydi onu?
Harry ikinci görevi yine Karanlık Lord'un desteğiyle kolayca geçti. Lucius bu sefer sadece görevi açıklamakla kalmamıştı, Harry'nin suyun altında nefes alıp vermesini sağlayacağı bitkiyi de göndermişti. Harry ailesinden çok yarışmada Lucius'un desteğini hissetmişti.
Sıra üçüncü göreve geldiğinde çocuklar gizlice yasak ormana girmiş ve hayatta kalmak için ormana meydan okumuşlardı. Zira üçüncü görev içinde birçok fantastik yaratık olan bir labirenti tamamlamaktı. Ayrıca Harry'nin reflekslerini geliştirmek için sık sık kendi aralarında düellolar yapmışlardı. Her zaman Tom'a yenilmelerine rağmen Draco ve Harry fena sayılmayacak kadar kendilerini geliştirmişti.
Üçüncü görevin olduğu gün Tom hastalanmıştı. Diğer herkes Harry'i izlemek ve desteklemek için tribünlere akın ederken o yatakhanede kalıp dinlenmek zorundaydı. Bunun için üzgün olduğunu Harry'e söylediğinde Harry ona gülümsedi.
"Üzülme Tom, sen sadece dinlenmene bak. Benim için endişelenme. Kupayı alıp sana getireceğim."
Tom gülümsedi. "Öyle olacağından eminim."
Severus Snape, labirenti gözetlemekle görevli öğretmenlerden biriydi. Labirentteki yaratıkları küçük şaşırtma ve kafa karışıklığı büyüleriyle Harry Potter'dan ustalıkla uzaklaştırdı.Zira Karanlık Lord son anda her hangi bir aksilik çıksın istemiyordu. Böylece Harry Potter kolayca rakiplerinden önce Üç Büyücü Turnuvası'nın şampiyonluk kupasına ulaştı.
Harry, kupayı gördüğünde yarışma boyunca hiç heyecanlanmadığı kadar heyecanlanmıştı. Sonunda bu turnuvayı bitiyordu. Oysa her şey daha yeni başlıyordu, henüz bilmiyordu. Kupaya dokunmasıyla birlikte tanıdık çekilme hissini hissetti. Kupaya dokunduğu anda anladı. kupa bir anahtardı.
Ayakları tekrar yere bastığında bir mezarlıktaydı. Özellikle bir mezarın önündeydi. Gümüş yazılar ay ışığında parlıyordu. Tom Riddle...
"Merhaba Harry Potter."
Harry duyduğu sesle ve isminin söylenmesiyle irkildi. Arkasını döndüğünde gördüğü yüzü tanımıştı, hem de çok iyi. Zira sık sık gazetelerde gördüğü yüzle aynı yüzdü, aynı gözler... Yakut kırmızısı ya da kan kırmızısı...
"Sen... Voldemort'sun."
Karanlık Lord hafifçe güldü. "Benimle yüz yüze olup bana bu şekilde seslenebilen birkaç kişiden birisin. Aslında ihtiyar dışında ilk kişisin."
"Şey..." dedi Harry. "Özür dilerim. Saygısızlık etmek istememiştim."
Karanlık Lord başını olumsuz anlamda salladı. "Sorun değil. Cesaretini seviyorum. Neden burada olduğunu merak ediyor olmalısın."
Harry hızlıca başını olumlu anlamda sallayınca Karanlık Lord devam etti. "Seninle bu şekilde karşılaşabilmek için neredeyse bir yıldır bekliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Hogwarts
FanfictionYa Peter Petigrew sonuna kadar bir çapulcu olsaydı? Hayatı pahasına sırrı korusaydı? Peki ya Voldemort Harry'e ulaşmak için Dumbledore'in bile aklına gelmeyecek bir yol deneseydi?