Okula dönünce Harry Draco'dan özür dilemişti bir kez daha. Tom'a da gecenin nasıl geçtiğini anlatmışlardı böylece. Draco konuyu değiştirmek için kolyesini onlara gösterdi. Zira Harry ile aralarının ev ziyareti yüzünden daha fazla gerilmesini istemiyordu.
"Bunu bana Karanlık Lord hediye etti." dedi heyecanla.
Harry şaşkınlıkla sordu. "Onu gördün mü? Nasıl biri?"
"O... çok güçlü Harry. Gerçekten çok güçlü. Sadece ona bakarak bile bunu hissedebiliyorsun. Bir Malfoy olarak kendimle ne kadar gurur duyduğumu herkesten daha iyi biliyorsunuz. Ancak onun karşısında kendimi çok zayıf hissettim."
Harry böylesine güçlü birinin karşısında olmanın nasıl hissettireceğini merak etti. Dahası böylesine güçlü birinin gerçekte neyi amaçladığını merak ediyordu. Ne istiyordu? Neden bu savaşı başlatmıştı?
**
Voldemort asla itiraf etmeyecek olsa da tekrar Hogwarts'da olmaktan memnundu. Bazen küçük çocuklar canını sıkmıyor değildi ancak her zaman olduğu gibi şato ona karşı sevecen ve nazikti. Geceleri öğrenciler uyurken şatonun duvarları arasında gezmeyi huy edinmişti. Şatonun merdivenleri değişerek bazen ona hoş sürprizler yapıyordu. Şatonun duvarları arasında botanik bir bahçe olduğunu bilen tek kişi olabilirdi.Şatoya karşı başka hiç kimsenin duymadığı bir sevgi besliyordu. Evet, insanları sevmeyen o, şatoyu seviyordu. Zira bu şato ona gerçekten ev hissini veren ilk ve tek yerdi. Onu yetimhaneden kurtarmış ona yuva olmuştu. Ayrıca şato asil atası Salazar Slytherin'in bir emanetiydi. Dört büyük kurucunun en büyük şaheseri olan şato bu sevgiyi hissediyor ve buna karşılık veriyordu.
Şatoya olan sevgisi gençlik yıllarındaki sevgisini aşmıştı. Zira o zamanlar kafayı ölümü yenmeye takmış ve şatonun zevkini yeterince çıkaramamıştı. Şimdi ise ölüme karşı
zaferini elde etmişti. Kendini kanıtlamaya çalıştığı öğretmenler yoktu. Mükemmel öğrenciyi oynamak zorunda değildi. Dumbledore'un bir gözü üzerinde değildi. Kendi kendine alayla güldü. Bu sefer arkadaşları da vardı, öyle değil mi?İtiraf etmeliydi ki Hogwarts'a geri dönmek düşündüğünden daha iyi gidiyordu. Koridorlarda Gryffindorlarla laf dalaşına girmek ölüm yiyenlerinin gözünü korkutmak kadar eğlenceliydi.
**
Harry, nadiren Draco ve Tom olmadan dolaşıyordu. Bu nedenle Hermione'nin daha önce onu tek yakalama şansı olmamıştı. Nedense bunu yaptığında tek olmaları gerekiyormuş gibi hissetmişti. Harry'i kütüphanede tek başına ders çalışırken gördüğünde haftalardır beklediği fırsatı elde etmiş olduğunu anladı. Bu fırsatı kaçırmamak için tüm Gryffindor cesaretini topladı.Harry'nin yanına gitti ve her zaman kitaplarının arasında taşıdığı gizlenmiş kitabı ona uzattı. Bu hareketi karşısında Harry şaşkına döndü. "Bu nedir?" diye hayretle sordu, açıkça bir kitap olduğu meydanda olmasına rağmen.
"Noel tatilinde annem hediye almak isteyip istemediğim bir arkadaşımın olup olmadığını sordu. Benim hiç arkadaşım yok. Bunu anneme söyleseydim üzülecekti. Sonra aklıma sen geldin. Bana destek olmuştun. Teşekkür etmek için bir hediye almanın hoş olabileceğini düşündüm." Hermione bir nefeste üstelik olabildiğince sessizce açıklamıştı.
Harry onun hızlı ve net konuşmasının karşısında hala şaşkın bir şekilde kitabı aldı. "Teşekkür ederim." Ardından kitabın adını okudu. "Beyzbola Dair Her Şey"
"Bir muggle sporu. Quidditch gibi pek çok kuralı ve farklı görevlerde oyuncusu olan bir spor. Hoşlanabileceğini düşündüm."
Harry gülümsedi. "Teşekkür ederim Granger."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Hogwarts
FanfictionYa Peter Petigrew sonuna kadar bir çapulcu olsaydı? Hayatı pahasına sırrı korusaydı? Peki ya Voldemort Harry'e ulaşmak için Dumbledore'in bile aklına gelmeyecek bir yol deneseydi?