Bu bölüm MostLoves'a ithaf edilmiştir. Yaptığı güzel kapak resmi için kendilerine teşekkürlerimi iletiyorum.
Kızıl gözler, siyahlar içindeki genç adamın her bir hücresini görebilirmiş gibi inceliyordu. Severus Snape bedeni üzerinde çok ama çok büyük bir kontrole sahip olmasaydı, gerginlikle yutkunabilirdi bile. Buraya neden çağrıldığını bilmiyordu fakat Lordu ona her şeyi biliyormuş gibi bakıyordu. Lordunun sorusu tahminini doğru çıkardı.
"Neden yaptın Severus?" diye sordu Karanlık Lord hafifçe. Bir sonraki soru ise sert bir tonlama içeriyordu, tüyler ürperten cinsten. "Bana ait olanın canını almaya nasıl curet edersin?"
"Ben... Nasıl?" diyebildi genç Snape. Adeta nutku tutulmuştu. Karanlık Lord Pettigrew'i onun öldürdüğünü nasıl anlamıştı?
Karanlık Lord'un dudağı hafif bir gülümsemeyle yamuldu. Kızıl gözlerle birleşince ortaya garip ve korkunç bir görüntü çıkıyordu. "Sence benden izinsiz tek bir nefes dahi alıyor musun Severus?"
Snape karanlık işaretin bulunduğu kolunda dayanılmaz bir acı hissetti. O an akıl almaz gerçekle yüzleşti. Karanlık Lord onlara karanlık işareti sırf onun ordularına katılmanın sembolü olarak vermiyordu. Hayır, karanlık işaret bu kadar basit değildi. Snape pek çok kez karanlık işaretin kolunda hareketini hissetmişti. Bazen bir dövmeden çok yaşayan bir canlı olduğunu düşünürdü. Haklıydı, karanlık işaret lordun emri altında olan, vücutlarına yerleştirilmiş bir parazitti. Üstelik her biri bu paraziti kendi istekleriyle kabul etmişti.
Karanlık Lord ise açıkça hayal kırıklığına uğramış hissediyordu. O ölümsüz ve genç olmasına rağmen ilk ölüm yiyenleri yavaş yavaş yaşlanıyor ve ölüyordu. Bazıları ise ahmak ihtiyarın yoldaşlığının elinde can vermişti. Abraham ve Orion'un ölümü, ölüm yiyen ordusunda büyük bir boşluk açmıştı.
Neyse ki Abraham'ın bir varisi vardı. genç Lusius Malfoy başarıyla babasının yerini dolduruyordu. Tıpkı babası gibi zeki, kurnaz ve en önemlisi sadıktı. Fakat Orion'un iki oğluna gelince, Regulus babasının yerini doldurmak için yeterli yeteneğe sahip değilken Sirius babasının ayak izlerini takip etmek yerine ona karşı gelmeyi tercih etmişti.
Black soyunun genç ve zeki cadıları; Andromeda Tonks, Narcissa Malfoy ve Bellatrix Lestrange. Andremeda bir muggle ile evlenirken Narcissa bir ölüm yiyen olmasına rağmen küçük oğluyla ilgilenmeyi dünyaya bedel görüyordu. Bellatrix'se gelince, kadın kocasını kaybettikten sonra neredeyse çıldırmıştı. İntikam arzusuyla ona sonuna kadar sadık olmasına rağmen kadın onun için bile biraz fazla deliydi.
Tüm bunlar göz önüne alındığında ne Black soyundan ne genç nesilden Orion'un yerini doldurabilecek kimse yoktu. Ta ki Lucius bir gün Severus Snape'i getirine kadar. Onu gördüğü ilk anda sıradan büyücüleri aşan güçlü büyü özünü hissetmişti. Onunki kadar olmasa bile Dumbledore'unkinden daha güçlü bir büyü özüne sahipti. Daha ilk denemesinde onun zihnini okuyamamıştı. Genç adam bilinçsizce her daim zihnebend yapabilecek kadar bu konuda kendini geliştirmişti. Üstelik onun zihnini okuyamayan bizzat kendisiydi. Ona zihnefend öğreten Orion bile zihninin sırlarını ondan koruyamazdı.
Lucius Molfoy, Severus Snape'i ona getirmekle en doğru olanı yapmıştı. Böylesine yetenekli ve güçlü bir beyni kendi saflarında görmekten oldukça memnundu. Üstelik genç adam için büyük planları vardı. Fakat bu son olay onu büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Severus'un yerinde bir başkası olsaydı çoktan öldüren lanetin yeşil ışığıyla tanışmıştı.
Karanlık Lord keskin bakışlarını son kez genç adamın üzerinden gezdirirken söyledi. "Bana nedenini söyle ve bende belki seni öldürmemeyi düşüneyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Hogwarts
FanfictionYa Peter Petigrew sonuna kadar bir çapulcu olsaydı? Hayatı pahasına sırrı korusaydı? Peki ya Voldemort Harry'e ulaşmak için Dumbledore'in bile aklına gelmeyecek bir yol deneseydi?