Slytherin ortak salonunda diğerlerinden ayrı bir köşede kendi halinde takılan üç çocuk vardı. Hoş, diğerleriyle muhatap olmayı istedikleri de yoktu. Kendi kendilerine yetebiliyorlardı. Draco ve Harry büyücü satrancı oynarken Tom ise onları izliyordu.
Tom yani Voldemort bilerek onların oynamasına izin vermişti. Böylece onların hangi stratejilerle birbirlerine saldırdıklarını yakından gözlemleyebilecekti. Basit bir oyun gibi görünmesine rağmen satranç bir savaş alanıydı.
"Gördüğün gibi...." dedi Harry. "Büyücü santrancı ile muggle satrancı arasında büyük bir fark yok. Bir dahaki sefere ikimizden biriyle önce sen oynayabilirsin."
"Peki o zaman daha sonra ikinizle de oynarım. Şimdilik sizi izlemem yeterli. Henüz bu büyücü şeylerine alışamadım."
"Tanrım." dedi Malfoy. "Kendimi muggle dünyasında hayal edemiyorum. Senin sayende kendimi daha fazla bir safkan olduğum için kutsanmış hissediyorum."
Harry güldü. "Sanki önceden öyle hissetmiyor muydun?"
Draco gözlerini kıstı. "Daha fazla dedim zaten. Dikkatli dinle Harry." Ardından Tom'a döndü. "Muggle dünyası nasıl bir yer ki zaten? Büyüsüz bir hayat hayal edemiyorum."
Tom'un yüzündeki gülümseme soldu. Daha doğrusu bilerek yaptığı gülümsemeyi bilerek sonlandırdı. "Pek hoş bir yer değil. Oradan nefret ediyorum."
Harry şaşkınlıkla sordu. "Neden? Annem her zaman yüzünde bir gülümsemeyle bahseder muggle dünyasındaki çocukluk anılarından."
"Belki annesi ve babası olan annen için öyle olabilir ama yetimhanede büyüyen benim için değil. Oradakilerden nefret ediyorum. Burada sizin gibi arkadaşlarım olduğu için çok mutluyum."
Harry elini Tom'un omzuna koydu. "Her zaman senin yanında olacağız dostum."
"O zaman beni garipsemezseniz size bir soru sorabilir miyim?" diye sordu Tom. Gergin gibi davranarak.
"Elbette." dedi Harry.
"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen kim?"
"Voldemort." dedi Harry. Sesinde herhangi bir gerginlik yoktu. Olduğu gibi söylemişti.
Draco gerginlikle nefesini çekti. "Karanlık Lord'un adını söylememelisin." diye uyardı onu.
"Neden? Sadece bir isim. Küçüklüğümden beri insanların sadece bir isimden korkmasına anlam veremiyorum."
"O sadece bir isim değil aptal. O Karanlık Lord'un adı."
"Peki sen neden Karanlık Lord deyip duruyorsun?" diye sordu Harry.
"Şey..." dedi Draco. Biraz gerilmişti. Zira daha önce arkadaşlarıyla babası ya da babasının aslında ne olduğu hakkında hiç konuşmamıştı. "Babam ona hep bu şekilde hitap eder. Tanıdığım diğer herkes de öyle. Bende o şekilde alışmışım."
Harry düşünceyle tek kaşını kaldırdı. Yani ölüm yiyenler Voldemort'a Karanlık Lord diyordu. "Bence sende ona Voldemort diyebilirsin. Adını söyledin diye burada belirecek değil, korkmana gerek yok."
"Ondan korkmuyorum!" diye hafifçe bağırdı Draco. "Ona saygı duyuyorum. Onun adını ağzıma almaya layık değilim. Bu yüzden adını söylemiyorum."
"Ne?" diye sordu Harry şaşkınlıkla. "Onun nesine saygı duyuyorsun? O dünyayı yok etmeye çalışan bir canavar."
Draco güldü. "Canavar mı? Harry gerçekten sana böyle mi öğrettiler?"
"O muggleları ve muggle doğumluları öldürmeye çalışmıyor mu? O bir katil."
"Gerçekten mi Harry? Benim babam ona en yakın kişi ama bak ben burada Tom ile arkadaşım. Safkan ölüm yiyenlerin muggle doğumlulardan hoşlanmadığı doğru ama durup dururken kimseyi katletmiyoruz. Üstelik onun yandaşları arasında melezler ve muggle doğumlular da var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Hogwarts
FanfictionYa Peter Petigrew sonuna kadar bir çapulcu olsaydı? Hayatı pahasına sırrı korusaydı? Peki ya Voldemort Harry'e ulaşmak için Dumbledore'in bile aklına gelmeyecek bir yol deneseydi?