Ölüm öfkeliydi, hemde hiç olmadığı kadar. Bir fani ona meydan okumuştu. Ruhunu bölme cesareti göstermiş ve başarılı olmuştu. Ondan kaçabileceğini zannediyordu. Umuyordu. Ancak buna izin veremezdi. Onun görevi yaşayan her canlının canını almaktı.
Kendine Karanlık Lord diyen ölüme meydan okumasıyla övünen bu faniye sadece birer fani olduğunu göstermeliydi. İlk başta sahip olduğu diriltme taşını ona karşı kullanmayı istedi. Ancak adam diriltme taşına sahip olduğunun farkında bile değildi.
Daha sonra mürver asanın yeni sahibi olan Albus Dumbledore'un adama takıntılı olduğunu fark etmişti. Asanın aracılığıyla Dumbledore'i kontrol etmeye başladı. Ancak mürver asaya rağmen adam Dumbledore'a yenilmeyecek kadar iyi bir düellocuydu. Mürver asayla berabare kalmak ne demekti?
Son çare olarak Kadere gitti ve adamın paralel evrenlerdeki diğer yaşamlarına baktı. Kehanet sayesinde kazandığı bir yaşam vardı. Bunu kullanmak istedi, en azından adamı güçten düşürebilirdi. Kehanet oldukça etkili görünüyordu. Ancak adam bu yaşamında kehanete inanmamayı tercih etmişti!
Ona karşı hangi hamleyi kullanılırsa kullansın boşa çıkıyordu. Dahası Albus Dumbledore'u öldürerek mürver asanın yeni efendisi olmuştu. Ancak asayı kullanmıyordu. Zira Albus Dumbledore'un mürver asaya sahip olduğundan habersizdi. Böylece ona karşı iki yadigarını kaybetmesine rağmen sakinliğini koruyabilmişti. Fakat adam durmak nedir bilmiyordu.
Bir iksir hazırlayarak tüm muggleları ölüme sürüklemişti. Her geçen gün ölenlerin sayısı artıyordu. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Zira doğrudan işine karışıyordu. Bu birkaç cinayet işlemekten farklıydı. Milyonlar ölüme geliyordu. Tüm bunların sonucunda bizzat adamla yüzleşmeye karar verdi.
"Sende kimsin?" diye sordu haddini bilmez adam.
"Ben ölümün ta kendisiyim."
**
Harry, Draco'dan acil yardım çağrısı aldığında endişelenmişti. Ancak lordun bizzat verdiği emri de unutmamıştı. Bir süre onun karşısına çıkamazdı, en azından gözüne görünmemeliydi. Bu nedenle pelerini sakladığı yerden alıp üzerine geçirdi. Hem böylece tehlikeli bir durum karşısındaysalar varlığını belli etmeden süpriz bir saldırı yapabilirdi.Diagon Yolu'na cisimlendiğinde şaşkınlıkla dona kaldı. Neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Karanlık Lord garip görünüşlü bir adama asasını doğrultmuştu ancak adam hiç endişeli değildi. Hatta yüzünde belli belirsiz alaylı bir gülümsemenin olduğu bile söylenebilirdi.
"Ben ölümün ta kendisiyim." dedi adam özgüvenle ve ekledi. "Senin için geldim."
Karanlık Lord bir an için şaşkınlıkla dona kaldı. Yıllar sonra ilk kez şaşırıyordu. Ardından gülmeye başladı. "Sendin." dedi gülüşünün ardından. "Her yaşamda karşıma çıkan, tehlikeli düşmanım sendin."
"Ölümden kaçış yoktur." dedi ölüm. "Elbette herkesin düşmanı da benim, sen bir istisna değilsin."
"Öyleyim." diye neredeyse bağırdı Karanlık Lord. Duygularını kaybettiği nadir zamanlardan birini yaşıyordu. "Yıllar önce bir kaçış yolu buldum. Bana zarar veremezsin."
Ölümün kuru dudakları alayla büküldü. "Sırf diğer insanlardan biraz daha güçlüsün diye kendini bir şey zannediyorsun. Ölüme ve yaşama sen karar veremezsin. Bir fani için bu imkansız."
Karanlık Lord aynı derecede alayla güldü. "Ben Lord Voldemort'um. İmkansızı mümkün kılarım."
Ölüm kafasını ölümsüz anlamda salladı. "Parmağında taşıdığın küçük ruh parçasına mı güveniyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Hogwarts
FanficYa Peter Petigrew sonuna kadar bir çapulcu olsaydı? Hayatı pahasına sırrı korusaydı? Peki ya Voldemort Harry'e ulaşmak için Dumbledore'in bile aklına gelmeyecek bir yol deneseydi?