TEMİZLİKÇİ NAZO 1

645 22 0
                                    

Bizim mahallenin arabaları da insanları da bellidir. Birbirlerine benzerler. Hepsi yorgundur, emektardır, fakirlik kokarlar, boyaları dökülmüştür, saçları sakalları dağınıktır, eski modeldirler, iki elle tutarlar direksiyonu, direksiyon ekmek kapısıdır. Ana caddeye çıktığınızda arabalar da içindekiler de farklılaşır. Memur olanı vardır, iş adamı olanı da; kadın şoförler vardır, yakışıklı çocuklar da, yenidirler bizim mahalledekilere göre.

Bakın mesela, su yanımızda giden gri passat'taki adamla kadın... İkisi de çalışıyor muhtemelen. Kadın bankada çalışıyor olabilir, adam da bir yerde müdürmüş gibi. Önce kadını bankaya bırakacak sonra da işe gidecek. Uzun süredir evliler galiba, mecburen arabadalarmıs gibi duruyorlar.

Arada bir, kısa birkaç kelime konuşuyorlar, birbirlerine bakmadan. Evlilikleri de mecburiyete dönüşmüş. Araba krediyle alınmıştır, taksitlerini beraber ödüyorlar fakat adam arabanın sahibi gibi davranıyor, direksiyonda olmanın avantajı işte.

Trafik açıldı, yanımızda beyaz bir şahin var şimdi. Kötü modifiye edilmiş. İçindeki dört genç bizim mahalleden değil ama bizim cenahtan. İşe gidiyorlar belli. Haftasonları hava atmak için mahallede turlayan cinsten gençler.

Karşı şeritte, kırmızı ışıkta bordo bir BMW 7.40 duruyor, muhteşem bir araba. Temizliğe gittiğim evin sahiplerinde de bunun aynısı var, plakaları bir aynı. Bir dakka ya! İçindeki de murat bey zaten. Ama yanındaki kadın eşi Sevgi hanım değil. Şirketten arkadaşı falan herhalde. Aman Allah'ım! Dudaklarına öpücük kondurdu kadının. Yeşil yandı.

Yanlış gördüm galiba, yada en iyisi ben bir şey görmedim. Sevgi hanım doktor, acil uzmanı. Murat beyin de inşaat firması var. Dört yıllık evliler, çocukları yok ama birbirlerine çok düşkünler, öyleydiler yani. Kızılay meydanı trafiğe kapatılmış. İndim otobüsten, yürüyorum mecburen. Kızılay'dan tekrar halk otobüsüne binmem lazım. Çukurambarda bir rezidansın 13. Katında oturuyor Sevgi hanımlar. Haftada iki gün temizliğe gidiyorum. Sağ olsunlar, emeğimin hakkını fazlasıyla veriyorlar.

Kızılay'da gösteri var galiba, gaz atmışlar, kokusu buraya kadar geliyor. Gözlerim uyanmaya başladı, nefes almakta,zorlanıyorum giderek. Etrafımdaki herkes boğulacakmış gibi öksürüyor, sağa sola kaçışıyorlar. Bende kaçsam mi acaba? Karşıya geçip ara sokaklardan geçeyim en iyisi. Birden kafama sert bir darbe indi, kafam ikiye yarıldı muhtemelen, yere düştüm, boğuluyorum bir yandan. Evet, her şey buraya kadarmıs anlaşılan.

Tamam da, niye ölüyorum ben şimdi? Kim öldürüyor beni? Neyse artık, geride kalanların meselesi bu sonuçta. Yüzükoyun yere kapaklandigim için burnum da kırıldı sanırım. Caddenin ortasında oturmuş öylece izliyorum olanları, gerçek olamayacak kadar hakiki. Burnundan akan kan ağzıma doluyor. Saçlarından sürüklenen kadınlar, copların altında slogan atmaya çalışan gençler, taş atanlar, pankartların sopalarıyla kendini korumaya çalışanlar, panzerler, sıkılan sular, sirenler, Sirenler...

Ambulanstayım şimdi, oksijen maskesi var yüzümde. Başka yaralılar da var ambulansta. Ama hepsi ayaktalar, bir tek ben yatıyorum sedyede. İç sağlık görevlisi var, biri doktor galiba. Sağlık memurlarından biri jöleli bir oğlan, yakışıklı sayılmaz. Maaşını fiyaka için harcıyor belli ki, arabası yok muhtemelen, bol jölesi var. Kadın olan sağlık memuru ise daha sade biri. Bir yandan işini yapıyor, bir yandan da saydırıyor bizi dövenlere.

Sendikacı belli ki, yüzü öfkeli ama gözleri sıcak,"iyi misin?," Diye soruyor arada bana. Başımı sallıyorum,"iyiyim," anlamında. Arabası yok ama evli, kocasının arabası olabilir belki. Doktor ise iki sağlıkçıdan daha genç bir kadın. Sağlıkçılar ona sürekli," Doktor hanım, doktor hanım!" Diyorlar ama belli ki panikten doktor olduğunu unutmuş o anda. Bekar ve arabaya gibi duruyor. Sendikacı olan serinkanlı bayağı,ambulansın patronu o.

SEHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin