BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL SON

392 16 0
                                    

Baharat kokularının kumaş kokularına karıştığı eski çarşının daracık sokağında bir anda karşımda gördüm onu. Beni fark ettiğinde donup kaldı adeta, ben de öyle. Gözlerimizle konuştuk bir müddet. Sokağın gürültüsü aniden kesiliverdi sanki. Herkes birdenbire yok olmuş, ikimiz başbaşa kalmış gibiydik.
Hiç değişmemişti, yıllar önce olduğu gibi büyüleyiciydi gene. Karşılıklı tereddüt ettik önce. Birbirimizi görmezden gelerek geçip gidebilirdik, hiç rastlaşmamış gibi yürüyüp deşmeyebilirdik yaralarımızı.

Belki inceden bir sızı hissederdik sadece. Sokağın sonuna doğru hafiflerdi sızımız, uzaklaştıkça da acı bir tebessüme dönüşürdü en fazla. Ama öyle yapmadık, birbirimize doğru yürüdük. Açıkta satılan acı biber salçalrının önünde yüz yüzeydik artık. Salçanın kokusu burnuma,genzimi yaktı. Gözlerimin acıdan yandığını hissettim.

Yanlış anlaşılır korkusuyla bastırdım gözyaşlarımı. Onun gözleri yaşardı, salçadandı belki de. Gözlerinin yeşili sulanıp bal rengine döndü. Acı neden gözlerimizi yaşatıyor acaba? Vardır mutlaka bilimsel bir açıklaması. Keşke biliyor olsaydım o anda. Söze bununla girerdim en azından. Ne söyleyeceğimi bilemez haldeydim, bütün kelimeler hafızamdan silinmiş gibiydi. Çarşının gürültüsüne bir," merhaba," karıştı. Gürültü o kadar çok tu ki duyamadım aslında,dudaklarından anladım sadece, "merhaba," dedim ben de,  "ne kadar acı," dedim. "Evet, çok acı," dedi biber salçasına bakarak.

Çarşının üstü saçaklara bağlanmış brandalarla kapatılmıştı. Bezlerin arasından kendine yol bulmuş bir demet güneş ışığı, milyonlarca yıldır kat ettiği yolu onun saçlarının kumrallığında sonlandırıyor. Güneşten kopup dünyaya yol aldığında bu ışık huzmesinin hayatımın geri kalanını alt üst edeceğini kim bilebilir di ki? İki yıl önce ayrılmamışız gibi, alışverişe beraber gelmişiz gibi, kıvrımlarına takılmış güneşi almak istercesine elim kendiliğinden gitti saçlarına. " Yapma," dedi ama sesi yetişmedi kulaklarıma.

Saçlarındaki bütün güneşi topladım avuçlarına . Bir el kavradı beni sıkıca bileklerimden. İkimiz de aynı anda döndük elin sahibine. "Yapma," diye bağırdı sevdiğim, adama. Acı bir bağırdı teslim aldı çarşıyı. Dudaklarını görmedim ama sesi kulaklarımı deldi. Sevdiğim üstüne kapandı kanlı bedenimin.

Sonra bir ses daha, saçları yüzümde kaldı, kumralına kan bulandı. Gözlerinden bir damla kan düştü dudaklarıma. Baharat kokularına kan kokusu karıştı, çarşının neşesi feryat,figana kesildi. Bakmayın böyle anlattığıma, ben de ruhumu teslim ettim orada. Sevdiğim oracıkta çekti gitti, aldı canımı hüzünlü bakışlarıyla.

Mezarım kanlı gözlerindedir şimdi, Semra'nin mezarıysa köyde bir ağacın altında. Gülüşü bende kaldı.

Ne geldiyse sevdadan geldi başımıza. Kafamda bir mermi çekirdeğiyle yaşamaya mahkumun şimdi, Semra'nın abisinden armağan. Aklım diğer gelir bazen, bazen de gider hiç gelmez. Her güzel gülüş Semra'ya götürür beni. Bir gülüş uğruna harcanmıs hayatların muhasebesini tutmaya mecalim kalmadi artık. Bakmayın öyle, bildiğiniz gibi değil her şey.

SEHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin