BÖLÜM 30

239 20 25
                                    

Karanlık... Zifiri.. Arabaya vuran yağmur damlaları her seste sıçramama sebep oluyor... Issız, çok ıssız bu sokak.. Nefes alamıyorum bu küçücük arabanın içinde. Gözlerim kapanıyor, vücudum titriyor. Kalbim.. Çok acıyor ama neden? Sol kolum, durduramıyorum onu.. Sürekli koltuğa çarpıyor. Hızlı soluk alış-verişimden mütevellit başım dönüyor. Gayrihtiyarii titriyorum. Neden, neden beni burda bıraktılar? Neden kandırdılar beni? Naptım ki ben onlara? Arabanın içi soğuyor gittikçe. Göz kapaklarım ağırlaşıyor. Buz gibiyim. Parmaklarım uyuşuyor. Nefes aldığımı bile hissedemiyorum artık. Nefes alıyor muyum gerçekten. Sol kolum, acısını kesti. Titremesinin durdurdum mu? Ah, hayır ölüyor muşum meğer. Nefes veriyorum, alamadığım nefesi. Beyaz bir duman.. Çıkan ruhum mu yoksa? Ya da nefesim soğuktan mı böyle oldu. Bir mırıldanma çıkıyor dudaklarımdan. 'Ateş...' ve kapatıyorum dudaklarımı istemsizce. Neden soğuk ki burası bu kadar? Kış ayında değildik. Belkide nefes alamadığımdan üşüyorum bu kadar? Ya da.. Bilmiyorum. Ölüyorum ama. Dayanacak gücüm yok. Kalmadı.

Umudum kaldı gözlerimde..
Kurtar beni burdayım de,
Gitmedim de...
İçimde binalar yıkılmış
Bir enkaz altında inanmıştım sana...
Durmadan, durmadan kanar yaram..
Tüm çiçeklerden güzeldir papatyalar...

Son gördüğüm şeydi belkide cama çizilen Papatya resmi ve gülen surat silüyeti. Sonrasında beni avuçlarının içine haps eden karanlığa zorluk çıkarmadan kendi ellerimde teslim ettim bedenimi.

Ateş'den..
Mobese kameralarına bakıyordum. Yanımda Akif hoca ve Yılmaz Komiser var. Yüzlerini bu kadara çokça belli etmeleri herkesi şüphelendirmişti. Hakeza arabanında plakası markası kısaca her şeyi belli oluyordu. Neydi bu gerizekalı heriflerin derdi?
Ateş:Hocam ne bu ya? Dalga mı geçiyorlar bizimle? Sanki gelin bizi sobeleyin der gibi!
Akif:Başka bir planları olabilir. Dediğin gibi, sanki bu sefer yakalanmak istiyorlarmış gibi.
Yılmaz:Boşverin onu bunu. Gizem'in telefon şarjı bitmiş o yüzden ulaşamıyorlar. Arabanın plakasıda çalıntı bir arabanın plakası. Yani araba çalınıtı ve Gizem'in telefonuda işimize yaramıyor kısacası.
Tam o an, sinirden gözümün döndüğünü hissettiğim nadir anlardan biri. Gözbebeklerimden fışkıran sinir stresin haddinin hesabının olmadığı nadir anlardan biri. Tek yumruk, tek yumrukla duvar çöker mi? Çöktü. Kocaman bir el izi, güvenlik duvarında yerini almıştı.
Akif:Napıyosun oğlum? Saçmalama!
Yılmaz komiserin tam o sırada telefonunun çalmasıyla azar seansı son bulmuştu. Ya da başlamadan bitmişti. Öff! Bilmiyorum işte gelmeyin üzerime baskı zaten yeterince var! Nerdesin papatyam? İç sesim kendi kendine konuşuyor ve bende katıldım. Sensiz delirmenin daha romantik olanını seçmek istiyorum hayat. Mümkünse.
Yılmaz:Efendim Serhat?... Emin misin?.. O mu?... Gönder o zaman hemen!... Ya bekleme bekleme!... Aynen gönder oraya bir araç... Nerde, tam olarak adresi söyle!.. Tamam biz sizden daha yakınız çıkıyoruz hemen... Ambulansı falan hallet! Ateş, buldular Gizem'i!
Aynı dakikada bu kadar çok duygu karmaşası yaşayabilir miydim? Yaşadım. Eh, konu Gizem olunca fizik Kendini bir kenara bırakıyor kurallar kendini büküyor. Off, ne diyorum ben?
A

teş:Gidelim o zaman hemen!
.
.
Ateş:Ya saçmalamayın! Kız içinde içinde!
Akif:Lan başka yol mu var?
Tuğrul:Kapılar kilitli, aralarını kaynatmışlar, camlar fiberglas. Patlatmaktan başka çaremiz yok.
Ateş:Yapma Tuğrul. Camlar suratına falan gelir, zarar görür. Başka yol çare yok mu?
Tuğrul:Sen söyle var mı? Camları patlatmak zorundayız. Kaldı ki patlatacakları yer ön camlar. Gelse gelse minik parçalar gelir onlarda zarar vermez bile.
Ateş:Emin misin Tuğrul?
Tuğrul:Güven bize kar-Ateş!
Ateş:Gizem.
Tekrardan bir nöbet geçiriyordu. Sol kolu yine titriyordu, vücuduyla senkronize olmuş bir şekilde.
Ateş:LAN bir şekilde sakinleştirmemiz lazım. Böyle giderse yere düşüp suratını falan çarpacak!
Mine:Ateş, cama git!
Ateş:Niye?
Mine:Git ve Papatya resmi gülen surat çiçek böcek bişey çiz! Görsün yani resimleri!
Ateş:Neden ki? Ne işe yarıcak?
Mine:Lan git çiz! Senin varlığını hissederse rahatlar!
Tuğrul:Aynen abi! Kıza isminden çok Papatya olarak sesleniyorsun! Senin olduğunu anlar!
Ateş:Ta-Tamam.
Böylecesine saçma bir fikrin olduğumuz duruma göre mantıklı gelmesi çok korkunçtu. Evet, sevgiye inanıyordum. Cidden telekinezi ile anlaşan olağanüstü insanlar var. Çok küçük bir kesim olsalarda ve çok küçük bir an olsa bile anlaşabilen insanlar vardı. Ama biz o insanlardan mıydık? Acaba önceki konuştuklarımız telekineziye girmiş miydi? O kaçırıldığında hastane odasında onun silüyeti ile konuşmuştum. O da depaodayken benimle konuşmuştu. Dahası ben bıçaklandığım zamanda yine bilinç altımızdan konuşmuştuk. Acaba bu sefer de başarabilecek miydim?
Çöktüm yavaşça camın ortaya, önce cama tıkladım. Dikkatini çekebilirim. Kulakları uğuldamıyorsa tabikii. Sanırım gözleri camdaydı. Hohladım cama. Herkes beni izliyordu. Sonra bir papatya çizdim ellerimle. 12 yapraklı. Her yaprağında Gizem'i gördüm. Onu kazıdım o narin yapraklara. Sonra her şeyin yolunda olduğunu göstermek için çizdim o gülen suratı. Titremesi yavaşlamıştı. Bacakları yine karnındaydı. Sol kolunun titremesine anlam vermiyordu. Yüz tipi gerçekten korktuğunun simgesiydi. Kim korkmazdı ki?
Düşünsenize; Bir hastane odasında yanıda elini tutan yabancı bir adam. Ne sesi, ne tipi ne de kendisini tanımıyorsun. Neden Hastanedesin onu da bilmiyorsun. Ama canın acıyor. Etrafına bir anda birsürü kişi dalıyor. Hepsi arkadaşın olduğunu söylüyor fakat onları daha önce hiç görmedin. 1 ay boyunca onlarla yaşıyorsunuz. Yani 21 gün totalde. 1 ay değil. Ama ne ailen geliyor yanına ne de tanıdığın bir insan. Doğru ya, kendin bile kim olduğunu bilmiyorsun. Yanında sadece arkadaşların(!) var. Ailenin yurt dışında olduğunu söylüyorlar. Yanına gelmeye tenezzül bile etmemişler. Tam yeni yeni alışıyorsun hayatına bir anda 2 insan geliyor yanına.
'Biz senin aileniz' diyorlar. İnanıyorsun, gidiyorsun onlarla. Ama kandırmışlar seni. Bir arabanın içinde, ıssız bir sokakta kilitli bırakıyorlar seni. Kolun titriyor ama anlam bile veremiyorsun. Nefes alamıyorsun ama nedenini bilmiyorsun. Çok korkunç dimi. Tüyler ürpertici. Bir o kadarda gerçek.
Sonunda açtılar camı. Patlattılar daha doğrusu. Camlara dikkat bile etmeden ön koltuktan atlayıp Gizem'in yanına teleport olmuştum. Titremesi yine anında kesilmişti. Ama bayılmamıştı bu sefer. Gereksiz bir ciddiyetle yüzüme bakıyordu.
Ateş:Papatyam, iyisin dimi? Kimse bişey yapmadı dimi? Gizem, bişeyler de nolur.
Susuyordu. Yeterince sessiz değilmiş gibi o sadece susuyordu. Kulağıma dolan tek ses cırcır böceklerinin sesiydi. Millet suspus bizi izliyordu. O sırada aklıma gelen fikirle gözlerim parlamıştı. O beni bu hikayeyle hayata bağlamışsa bende onu bağlarım.
Ateş:Hatırlar mısın bilmem. Bizim sınıfa her gün giren mavi gözlü çok alımlı bir kız vardı. İlk görüşte çok hoşlanmıştım ondan ve de çok kıskanmıştım. O da bana bakıyordu sürekli. Bigün geldi yanıma konuşmaya başladı benimle. İlk defa konuşuyorduk karşılıklı. O an sanki hayal dünyasında gibi hissediyordum. Ertesi gün okulun girişinde ben yanına gittim bu sefer. Kapıdan beraber girdik. Mutluyduk ikimizde, hiç olmadığımız kadar.
O sırada surat ifadesi değişti, bir gülücük kondurdu kendince. Ağzını açtı ve sadece benim duyabileceği bir şekilde mırıldanmaya başladı.
Gizem:Daha çok anlat.
Ateş:Hoşuna gidiyor mu?
Gizem:Elimden gelse seninle sekiz yüz elli bin kilometre konuşurum.
Ateş:Benzinimiz yetmez ki?
Gizem:Gider gibi yaparız.
Hatırlıyordu! Beraber okuduğumuz ilk kitabın diyaloglarını hatırlıyordu . Beni hatıtlıyordu. Her Şeyi hatırlıyordu!
Ateş:Gizem! Hatırlıyorsun!

Selam ponçiklerimmmmm❣️🐼
Pardon, Şellaammm!
Umarım bölümü beğenirsiniz. Bu arada alın Gizem hatırladı ne yapıyorsanız yapın ehehehe!
İsterseniz oy verebilir, yorum yapabilir ve diğer hikayelerini okuyabilirsiniz. Onlarda çok güzeller yhaa:))
İyi geceler👉👈❣️🤞🌼

FOR YOU -Papatya-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin