1.7K 190 192
                                    

Jaemin, kolları arasına yığılmış küçük bir beden ile baş başa kalmıştı.

Savunmasızdı Renjun.

En önemlisi ise Jaemin'in gözüne sevimli görünüyordu şu an.

Jaemin kaşlarını çatıp bir Renjun'e, bir de yerde duran anahtarlara baktı. Renjun'den nefret etse de onu soğuk havada bırakıp gidemeyeceğini biliyordu, üstüne üstlük üstünde yalnızca beden tişörtü ve kısa şortu vardı.

Anahtarı güç bela alıp kapıyı açtıktan sonra Renjun ile girdi içeri.

"Off, amma ağırmışsın ha!"

Homurdana homurdana kapıyı kapatıp Renjun'i salona götürdükten sonra koltuğa güç bela yatırdı. Biraz yorulmuştu Jaemin, soluklanmak adına kendini yere bıraktı ve sırtını koltuğun ucuna yasladıktan sonra baygın bedeni incelemeye başladı.

Renjun güzel bir çocuktu pek çok insana göre. Dersleri iyi, resim yapmada iyi, şarkı söylemede de iyiydi. Örnek tiplerdendi ki bu Jaemin'in gram umrunda değildi. O ve Jeno sadece Renjun'den nefret ediyorlardı, hepsi bu.

Küçüğün alnına düşen ve maviye boyanmış saçlarına gitti eli istemsizce. Birkaç gün önce saçlarının önü mavi, diğer kısımları açık kahverengiydi ama bu Renjun'i çok rahatsız ettiği için tamamını açık mavi yapmak zorunda kalmıştı zavallı. Saçlarının yumuşaklığı Jaemin'in tüylerini ürperttiğinde hemen ayağa kalktı.

"Acaba mutfağı nerede?"

Tüm evini gezip karıştırdıktan, yatak odası dahil onu ifşalayabilmek adına her yeri dağıtıp bir şeyler bulmaya çalıştıktan sonra mırıldandı kendi kendine Jaemin.

Mutfağı bulduğunda tezgahın üzerinde duran silindir şeklindeki metal kabı fark etmişti, içinden bir bıçak çektikten sonra direkt salona ilerledi. Bıçağı ağzıyla tutup Renjun'in bacakları üzerine yerleşti yavaşça. Bıçak hâlâ dudakları arasında olduğu için kendi kendine konuşamıyordu.

Jaemin bir elini Renjun'in karnına yerleştirdi ve tişörtünü açtı.

Beyaz teni ve hafif karın kasları gözlerine çarptığında sırıtıp elini gezdirmeye başladı, ince belini kavrayıp okşamaya başladı sert hareketlerle. Altındaki küçük beden kıpırdanıp belli belirsiz bir inleme bıraktığında Jaemin'in yapabildiği tek şey yutkunmak olmuştu.

"Sana şimdi burada dokunsam ne yapabilirsin ki, küçük prenses?"

Bıçağı ağzından çıkarıp Renjun'in kulağına yaklaştı, fısıldadıktan sonra hafifçe üfleyip geri çekildi.

"Sanırım dokunacağım... Ve uyandığında vücudunda bırakacağım kırmızı izler ve morluklar, tamamen benim olduğunu gösterecek küçük prenses."

~~

Jisung oflaya puflaya çantasını toplarken dışarıdan gelen sesler ile susup dinlemeye başladı. Belki yine bulaşıyordu Jaemin ve Jeno aptalları birilerine, Jisung buna izin veremezdi. Çantasını sırtına atıp alnına düşen siyah tutamlarını ittirdikten sonra sınıftan çıktı.

Akşam neredeyse yedi olmuştu, üniversite çoktan dağılmış ve dersleri bitmişti ama Jisung hâlâ binadaydı. Sesin geldiği yöne doğru adımladı uzun koridorda.

Sesin sahibine yaklaştığı zaman hem üniversitenin çıkıp kapısına vardığını hem de üç öğrencinin gülüşüp konuştuğunu fark etmişti. Üçünü görür görmez tanımıştı Jisung: Mark, Donghyuck ve ne yazık ki Chenle.

Jisung üçü ile de göz göze geldiğinde Mark ve Donghyuck gülümsemişti ona, Chenle ise Jisung'u baştan aşağı utandıran bir sırıtma yollamıştı.

Chenle ne zaman onu görse gözleri ile yiyip bitiriyordu onu, Jisung ise sürekli kızarıyor ve kaçıyordu ondan. Sebebini bilmiyordu. Gerçi Chenle da Jisung'ın dikkatini çekiyordu. Bunun üzerinde hiç kafa yormamıştı Jisung.

"Eh, o zaman, biz gidelim Chenle. Görüşürüz~" dedi Donghyuck sevimli bir şekilde gülümseyip Mark ile oradan ayrılırken.

Şimdi koskoca binada sadece Jisung ve Chenle kalmıştı. Siyah saçlı olan, yanındaki kısa bedene neredeyse korkuyla bakarken diğeri konuşmuştu.

"Birbirlerine yakışıyorlar, değil mi? Gerçi şu an yakın arkadaşlar ama..."

"Eh?"

"Mark ve Donghyuck diyorum, yakışıyorlar."

Chenle dalıp gitmiş Jisung'u izlerken kıkırdadı, yanına yaklaştı yavaşça. Bunu fark eden uzun beden geriledi panik içinde.

Jisung gittikçe Chenle geliyordu, en sonunda duvar ve küçük beden arasında kalmıştı uzun olan.

Chenle bir elini duvara yaslayıp kaçmasını engelledikten sonra Jisung'un boynuna sokuldu ve burnunu sürterek onun titremesini sağladı. Bir yandan çekici olduğuna emin olduğu bir ses tonu ile mırıldanmıştı.

"Sence Jisung, sen ve ben... hangimiz aktif olurduk?"

Jisung artık dayanamıyordu. Chenle neden ona bu kadar yakın davranıyordu, her karşılaşmalarında onu delirtecek hareketler sergiliyordu, Jisung bunu bilmiyordu. Garip bulduğu bir şey varsa o da neden bu turuncu saçlı, sevimli olduğu kadar seksi bedeni başından savamadığıydı. Belki de istemiyordu Jisung, bu ilgi hoşuna gidiyordu belki de.

Jisung'un emin olduğu iki şey vardı ama artık. Birincisi Chenle'dan ciddi anlamda etkileniyor olmasıydı, hangi anlamda olduğunu bilmese bile.

Ani bir hareketle Chenle'yu duvarla arasına kıstırdı önce. Bir eli ile bileklerini nazikçe kavrayıp sabitlerken diğer elini sırtıyla kalçalarının arasındaki ince bölgeye yerleştirdi, yavaşça okşamaya başlarken küçük bedenin şaşkın surat ifadesi ile sırıtıp yüzüne eğildi.

Nefesleri birbirine karışmadan önce Jisung kendi kendi mırıldanmıştı.

"Emin olduğum ikinci şey ise bana karşı asla aktif olamayacağın..."

yedi renkli manolya // nct dream ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin