三十一

984 131 434
                                    

Neşe içinde, seke seke yürüyordu. Hayat ona güzeldi. Birini seviyordu ve ona ulaşmaya adım adım yaklaşıyordu. Daha iyi ne olabilirdi ki?

Elindeki kanlı makası açıp kapatırken en sevdiği şarkısını mırıldanıyordu. Zıpladı bir kez, bir kez daha; üç kat merdiveni zıplayarak çıktı. Tanıdık kapıya varıp zile bastı birkaç kere.

Kapı açıldığında yüzüne kocaman bir gülümseme oturmuştu.

"Güneşim!"

Donghyuck, esneyerek gözlerini ovuştururken kapıda ona tatlı tatlı gülümseyen Mark'a geri güldü.

"Hoş geldin~ Bu saatte neden dışarıdaydın? O kadar aradım, neden bakmadın telefonuna?"

Hafif parmak uçlarına çıkıp dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı sonra. Bunun üzerine siyah saçlı olan omuzlarını silkti.

"Telefonum sessizdeydi ya, ondandır."

Beraber salona geçtiklerinde Donghyuck, Mark'ın yanına oturup ona sokulmayı istedi, Mark buna engel oldu.

"Söylesene, Haechan..."

"Hm?"

"Beni neden aldattın?"

Üç kelimeden oluşan soru, eve bomba gibi düştüğünde Mark sırıtmıştı. Ama maalesef ki bu sevimli bir sırıtma değildi, saf kıskançlık barındırıyordu.

Donghyuck başını yere eğdi, iç çekti. "Nereden öğrendin..?"

Mark böyle bir soruyu bekliyordu ama yine de şaşırmıştı. Bir kaşını havaya kaldırıp Donghyuck'a baktı dikkatle. Ardından kollarını kavuşturmuş, dilini yuvarlayarak iç çekmişti.

Yedirtmiyordu kendisine bunu. Haechan'ının, Jeno ile olduğunu kabul etmeyi istemiyordu.

"Bende olmayıp Jeno'da olan ne vardı? Daha mı kaslıydı vücudu, penisi daha mı kalındı? Veya benden daha mı çok sevdi seni? Veya en başından beri Renjun'i çekemediğin için-"

"ÖYLE DEĞİL!"

Donghyuck'un gözleri dolmuştu Mark yüzünden, hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

"Be-ben... Ben en başından beri Jeno'yu seviyordum zaten! Onu- Jeno, Renjun'den nefret etmesine rağmen o-ondan bir anda hoşlanmaya başlaması... Çok üzülmüştüm..."

Mark sabırla dinledi onu, ardından ayağa kalktı yavaşça. "Peki ben?" Hâlâ titreyerek ağlayan küçük bedene adımladı, tam karşısında durdu.

"Ben, Haechan? Benim aşkıma ne olacak peki?"

Donghyuck sessiz kaldı. Şu halde ne diyebilirdi ki? Gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarını sırılsıklam bırakıyordu, Mark'ın bu görüntüye içi gitmişti. Ne olursa olsun Mark, Donghyuck'a aşıktı.

"Hey, bebeğim."

Önünde diz çöküp ellerini ıslak yanaklara yerleştirdi yavaşça. Baş parmağıyla küçük bedenin gözünün altını okşadı, şefkatle gülümsüyordu ona.

"Lütfen ağlama güneşim, sadece bana anlat. Neden ben değil de o?"

Donghyuck böyle içten bir dönüt beklemiyordu elbette. Sıkıntıyla nefesini verdi ve anlatmaya başladı.

"Jeno ve Jaemin hep çok yakındı, okulun zaten belalı tipleri onlardı- ki hâlâ öyleler. Sanırım dönemin başında Jeno ile yattım."

Durdu, Mark'ın bunları sindirmesini bekledi.

"Sonra bu birkaç kere daha yaşandı, ondan hoşlandığımı fark ettiğimde... Jeno, Jaemin'den hoşlandığını söyledi bana. Biraz konuştuk ve ikimiz arasında bir ayrım yapamayacağını söyledi. Ben de gizli-"

"Jaemin ve Jeno bir ilişkideyken sen gizlice mi çıktın Jeno ile?"

Mark hayretle geri çekilip ellerini iki yanına koymuş, yere oturmuştu. Donghyuck yavaşça başını sallayıp onu onayladı.

"Aslında her şey iyi gidiyordu ama işin içine Renjun de girince yakınlığımızdan şüphe etmelerini istemedik."

"Ve bu yüzden benimle flört etmeye başladın, benim aşkıma karşılık verirmiş gibi yaptın."

"Biraz öyle oldu... Ama yemin ederim, çok üzgün-"

"Sus."

Ortam gerilmişti. Donghyuck dudaklarını birbirine bastırıp Mark'a baktı, yüzündeki tuhaf ifadeyi anlamaya çalıştı.

"Sen benim duygularımla oynadın, değil mi? Beni gerçekten bir hiçmiş gibi gördün."

"Mark ben-"

"DAHA NEYİN AÇIKLAMASINI YAPABİLİRSİN Kİ?"

Mark resmen kükrediğinde koltukta büzülmüştü Donghyuck. Hıçkırıklarını bastırmak için oldukça çaba harcıyordu ama çok zordu, ve kızınca Mark kesinlikle korkunç görünüyordu.

Küçük olan konuşmak için dudaklarını araladığında bir öpücük beklemiyordu. Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, ardından titrek bir nefes alıp öpücüğe karşılık verdi usulca.

Donghyuck acı içinde inildedi, boğazını delen soğuk metal sertçe çekildiğinde gözleri kocaman açılmıştı. Son nefesinde gerçekleri öğrenmişti.

Mark, geri çekildiğinde sırıtıyordu.

"Tembellik de gitti... Geriye kaldı: üç."

Acaba şimdi sıra kime gelmişti?

yedi renkli manolya // nct dream ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin