二十

1.3K 146 264
                                    

Dolabının karşısında kıyafet seçmeye çalışalı on dakika oluyordu. Sonunda beyaz, ince bir gömlekte ve beyaz kot pantolonda karar kıldı. Üstünü hızlıca giyindikten sonra banyodaki işlerini halletti, sonra evden dışarı çıktı.

Renjun, yine Jeno ve Jaemin ile buluşmaya gidiyordu. Fakat bu seferki buluşmalarının amacı biraz farklıydı. Bu yüzden taksi çağırdı, havaalanına vardığında parayı ödeyip indi.

İçeri girdiğinde büyük silah valizi ile sarışın, uzun bir beden, yanında da koyu kahve saçlı başka bir bedeni aradı gözleri. Bulduğunda hemen oraya doğru yürüdü.

"Jaemin, Jeno!"

En küçüklerinin yanlarına geldiklerini gören Nomin ikilisi, konuşmayı bırakıp ona bakmışlardı. Jeno hafifçe sırıtırken Jaemin baştan aşağı süzdü onu. Beyaz kesinlikle ona çok yakışıyordu.

Jaemin ve Jeno'dan başka biri de süzmüştü Renjun'i. Siyah saçlı, uzun boylu biri.

"Beyaz kesinlikle senin rengin, güzelim." Jeno iç çekip mırıldandığında Renjun'in yanakları ısınmıştı. Başını eğip hımladı sadece. Jaemin'in de tepkisini merak ediyordu ancak yüzünü kaldıramayacak kadar hazırlıksız yakalamıştı Jeno onu.

Jeno valizin sapını bıraktıktan sonra Renjun'e yaklaştı, belini kavrayıp kendisine yaklaştırdı. Dudakları, yumuşak alt dudağı kavrayıp emerken tüm sevgisini aktarmaya çalışmıştı, ısırıp çekiştirirken de hırçınlığını ve baskınlığını küçük olana hatırlatmıştı bir kez daha.

Renjun, onun üst dudağını nazikçe ve gerçekten masumca emerken kalbinin eriyip gittiğini hissetmişti Jeno.

Bir iki dakika sonra ayrıldılar ve Renjun, yüzündeki tatlı pembelikle iki büyüğüne baktı. Hafifçe dudaklarını büzüştürüp başını eğdiğinde hem Jaemin hem Jeno kalp krizi geçirmek üzerelerdi.

Geçmişte ona kötü davrandıkları ikisi de gerçekten pişmandı, ayrıca bir kere bile özür dilememişlerdi ondan. Buna rağmen Renjun geçmişin konusunu inatla açmıyor ve ikilinin -farkında olmasa bile- daha kötü hissetmesine sebep oluyordu.

Jeno ve Jaemin'in sürünmesi lazımdı, Renjun'in onlara sinirlenip bağırması lazımdı, ancak böyle vicdanları rahatlayabilirdi. Renjun'in nasıl böyle masum ve iyi niyetli olduğunu anlayamıyorlardı. O, bu dünya için kesinlikle fazla güzeldi.

"Başımıza gelen en güzel şeysin, Injun-ah."

Jaemin ve Jeno aynı anda konuştuğunda Renjun gözlerini kocaman açarak onlara baktı. Injun-ah onun takma ismi mi olmuştu yani? Kulağa oldukça şirin geliyordu. Birbirinden mükemmel iki uzun bedenin kendisini böyle sevdiğini görmek onun için çok farklıydı, ama tabii ki çok özeldi.

Minik dilini dudaklarında gezdirirken mırıldandı. "Siz de başımın belalarısınız."

Bunun üzerine iki yanağında da yumuşak birer öpücük hissetti. Sessizce kıkırdarken yüzünü bir anda çekti, böylelikle Jaemin ve Jeno'nun dudaklarının birbirine çarpmasını sağlamıştı. Bunu havaalanının ortasında yapmak üçünün de umrunda olmamıştı.

İkisinin birkaç saniye sonra gülümseyerek ayrılmasını izledi, Jaemin'in elini tuttu dikkatle. Ona karşı hâlâ biraz mesafeliydi, ki bu çok normaldi. Jaemin akla gelebilecek her kötülüğü yapmıştı ona, Jeno daha iyiydi en azından.

Jaemin, küçük eli güven vermek istercesine sıktıktan sonra Jeno'ya baktı.

"Git artık ya, alt üstü bir iki hafta olmayacaksın zaten."

"Hey! Beni kovuyorsun resmen, çok kırıldım."

Elini kalbine bastırıp alt dudağını sarkıtırken Jaemin dil çıkarmıştı ona. O çok duygusallığa gelemiyordu, Jeno'nun ondan uzak kalmasından da nefret ediyordu. Bu yüzden bir an önce gidip gelmesini diliyordu en büyüklerinin.

Jeno, ablası Hyeri'nin düğününe, Tayland'a gidiyordu. (YN: Lee Hyeri, Girls Day üyesi.) Bu onun için iyi olmuştu çünkü hem ablasını hem ailesini özlemişti. Öte yandan Renjun ve Jaemin'i bırakmak istemiyordu. Valizinin sapını tutup ikisine de gülümsedikten sonra konuştu.

"Birbirinize iyi sahip çıkın! Renjun, Jaemin'i sana emanet ediyorum."

Jaemin surat asarken Renjun gözlerini kısarak gülümsemişti. "Tamamdır~ Dikkatli git, ablana selam söyle."

"Görüşürüz Jeno-yaaaaah."

Jaemin sondaki eki uzatarak söylediğinde diğer ikisi gülmüştü.

"Oha, çok sevimlisiniz lan. Umarım yolculukta sadece asıl uçak kalkar." diye ofladı en uzunları.

Jeno ikisine de birer öpücük attıktan sonra bineceği uçağa ilerlemeye başlamıştı. Jaemin ve Renjun de arkasından el salladılar içten içe bir hüzünle. Üstlerine çöken ağır havayı dağıtmak için Jaemin sırıttı.

"Herife bak ya, iki lafımıza erekte olacak." Gerçi bu onun işine gelirdi. Beraber, el ele havaalanından çıkarken Renjun şakadan da olsa kızmıştı ona. "Demesene öyle sev-"

Sevgilimize, diyecekti, fakat yüzüne vuran iki garip gerçekle hemen susmuştu. Birincisi: onlar üç kişilik bir çiftti, yani buna çift denmezdi tabii ki, fakat Renjun bunu düşünemeyecek kadar kafası karışmıştı. İkinci gerçek ise hâlâ çıkma teklifi almamasıydı.

İşte asıl can alıcı soru da buydu: Kim kime çıkma teklifi edecekti?

Jaemin, ufak sevgilisinin -gelecekte öyle olacaktı sonuçta, ama gelecek diye bir şey olacak mıydı, orası belirsiz- sıkıntı içinde boğulup gittiğini gördüğünde gülümsemesine engel olamamıştı. Jeno Tayland'dan döndükten sonra ona çıkma teklifi hazırlamayı planlıyorlardı. Sonuçta asıl teklif alması gereken kişi Renjun'di.

Jaemin bunu belli edip sürprizi bozmayacaktı. Bu yüzden Renjun'in dediğini anlamamazlıktan geldi.

"Ee, lunaparka gitmek ister misin?"

"Gerçekten mi?"

Renjun, ona kocaman gözlerle, heyecanla bakarken Jaemin sırıtmıştı. Ancak bu sırıtma herhangi bir kötü duygu yoktu. Renjun'in sevimliliğine, masumluğuna sırıtmıştı sadece.

Yolda yürürlerken Renjun cıvıldamaya başlamıştı, Jaemin onu dinlerken arada gülüyor ve bazen mızmızlanırcasına dudaklarını büzüyordu. Beraber geçirdikleri o birkaç saatin dünyada eşi benzeri yoktu.

Zaten mutlu mesut geçirebildikleri son zamanları olacaktı.

yedi renkli manolya // nct dream ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin