Renjun, yaklaşık bir aydır Jaemin ve Jeno ile konuşmuyordu. Derslerine girdikten sonra günlük işlerini yapıyor, Jisung ile takılıyor, bazen de Mark ve Donghyuck ile buz patenine gidiyordu. Günleri gerçekten fazla sıradandı. Öyle ki artık o lanet kız, Yeji bile onunla konuşmaya çabalamıyordu.
Yani Renjun için hava hoştu.
Genç çocuk, sırtında çantası, elinde matematik defterleri ve kağıtları ile üniversitenin boş koridorunda yürüyordu. Hâlâ mavi saçlıydı, hâlâ sınıfındaki erkeklerden daha kısaydı, o hâlâ Renjun'di. Jeno ve Jaemin ona bulaşmadığı için vücudu kendini toparlamıştı, yaraları yoktu artık.
Koridorun boş olmasının sebebi ise dönemin bitmesine yalnızca birkaç hafta kalmasıydı. Yaza gireceklerdi artık. Ayrıca günlerden cumartesiydi.
Renjun hava sıcak olduğu için okul gömleği yerine beyaz bir tişört giymişti, öğretmenlerinin bunun için kızacağını zannetmiyordu.
Koridorda sessizce yürürken başının döndüğünü hissetmesiyle yutkundu ve elindeki kitapları yere bıraktı yavaşça. Kendi de sonra yere çökmüş, bir elini alnına koyarak derin nefesler almaya çalışmıştı.
Renjun küçüklüğünden beri bu sorunla baş etmeye çalışıyordu. Durup dururken başının döndüğü ve yere yığıldığı zamanlar o kadar fazlaydı ki her seferinde başını sertçe zemine çarpmadan kurtulmak için önce elinde bir şey varsa hemen onlardan kurtulur, sonra bulunduğu yere çökerdi. Bu yöntemi de ancak iki ay önce akıl edebilmişti. Artık en azından yere yapışmıyordu.
Küçük hareketlerle alnına masaj yapmaya devam ederken etrafının da karardığının farkındaydı. Başını kaldıramasa da önünde duran iki çift ayağı görüyordu.
Gözlerini zorlukla kırpıştırıp görüşünü sabitleştirmeye çalışırken saçlarının okşandığını, ardından şakaklarına baskı yapıldığını hissetti. Bilinci yavaşça kaybolurken kendini, zayıf vücudunu saran ve sıcak kollara bıraktı anlamsız bir huzurla dolarken.
Gözlerini açabildiğinde ise beyaz bir tavanla karşılaşmıştı.
Üstündeki ağırlık hissinden kurtulmak için gözlerini birkaç dakikalığına kapattı, yattığı yerde gerindikten sonra ayağa kalktı. Başının dönmesi geçmiş ve rahatlamıştı.
Yattığını yeni fark ettiği yataktan kalktıktan sonra ensesini kaşıyarak etrafını incelemeye başladı. Bir eve gelmişti nasıl olduysa. Şu an bulunduğu odanın yatak odası olması da muhtemeldi. Oda geniş ve ferahtı ama kendi odası olmadığı belliydi.
Renjun aralık olan kapıya ilerledi, odadan sessizce çıktı ve evin içini gezmeye başladı.
Yine geniş ve ferah koridoru geçerken duvarlardaki tablolar dikkatini çekmiş, duraksamıştı. Bir tabloya yaklaştıktan sonra çerçeve içindeki küçük çocuğa baktı. Sarı saçlı bir erkek çocuğuydu bu, gözlerini kısarak sevimli bir şekilde gülümsüyordu.
Yüzünün tanıdık olması Renjun'e garip gelmişti, bu yüzden tablodan uzaklaşmak istedi. Geriye bir adım attığı an bir şeye sırtı çarptı, korkuyla arkasına baktı.
"Jaemin?"
"Merhaba, küçük prenses."
Renjun şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken hâlâ Jaemin'e yapışık olduğunu fark etmiş, hızla ondan uzaklaşmak isterken duvara çarpmıştı bu sefer. Acıyla mırıldanıp tekrar geri çekilmek istediğinde Jaemin'e toslamıştı yine.
Jaemin bir adım geri çekilme zahmetinde bulunduğunda mavi saçlının sinirli yüz ifadesine karşılık gülümsedi, tabloyu gösterdi başıyla ve ellerini bol pantolonunun ceplerinden çıkarmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli manolya // nct dream ✔️
Fanfiction[bxb] Renjun, Jeno ve Jaemin'den kaçıyordu. Chenle, Jisung ile oynuyordu. Donghyuck, Mark'ı ciddiye alamıyordu. Aslında her şey normal bir üniversite öğrencisinin yaşayacağı türdendi. Ama Jisung bilmiyordu ki bu yaz tatili sağ salim bitmeyecekti. ...