Renjun, okuduğu son iki isimle hayrete düşmüştü.
'Huang Renjun: Oburluk.
Ah... Hikayemizin ana karakterinin de günaha sahip olması çok trajedik değil mi?
Sen, Renjun, öğretmenlerinin ilgilerine hep aç bir öğrenci oldun. Hep birinci olmak için çabaladın, olamadığında her şekilde çirkefleştin. Bu da yetmezmiş gibi iki sevgilin vardı.
Sen, ilgiye hep açsın Renjun. İşte bu da senin günahın, sen obursun.'"Anlamıyorum..." Mektubu birkaç saniyeliğine bıraktı ve Cassie'ye baktı. "Jisung neden yok günahların arasında?"
Cassie bunun üzerine iç çekti ve omuzlarını silkti.
"Jisung, yedi ölümcül günahtan birini taşıyabilmek için fazla masum ve salak. Hadi ama, Chenle'ya bile seme olduğuna hâlâ inanasım gelmiyor. Resmen veledin önde gideni."
Renjun bulunduğu durumu bir saniyeliğine unutup istemsizce kıkırdamıştı. Ardından toparlandı ve okumaya devam etti mektubu. Okuduğu son isimle elleri titremişti.
"Sen... Cassie, sen... Seninle aynı okuldaydık, değil mi?"
Cassie sırıttı yine.
"Evet küçük prenses. Sen Çin'de ortaokul son sınıftayken ben de lise birdeydim. Aynı okuldaydık, hatırlasana! Şimdi sen üniversitedesin ve ben de senden bir yaş büyüğüm, yani~"
Durup soluklandı Cassie. Renjun'in yüzündeki dehşet ifadesi hoşuna gitmemişti.
"Ben bunca şeyi senin için yaptım, bebeğim..."
Maviliye yaklaşıp dudaklarını onunkilere bastırdı, ardından geri çekildi yavaşça.
"Sana ulaşmak için neler neler yaptım ve sen hâlâ bana surat asıyorsun... Ama öyle şirinsin ki seni affediyorum."
Renjun, titreye titreye izliyordu Cassie'yi. Tek dileği yaşanan her şeyin bir rüya veya bir hayal olmasıydı... Ama bunlar rüya olamayacak kadar gerçekçiydi.
Gözlerine dolan yaşlarla dudaklarını sildi Renjun, Cassie ile aynı ülkede bulunmak bile tüylerini diken diken ediyordu.
"Aynı okuldaydık, tamam... Ama-"
"BEN BEŞ YILDIR SENİ TAKİP EDİYORUM!"
Neşeli bir kahkaha atarken Renjun korkuyla sinmişti duvarın dibine. Cassie bunu fark etti ve ciddileşti.
"Kore'ye geldiğimde insanlar ismimi telaffuz etmede zorlanıyorlardı. Ben de Lucas'ı kullanmaya başladım. Lucas'ın son hecesi ile de bir isim uydurdum işte."
Renjun gözlerinde parlayan yaşları sildi hızla, mektuba odaklandı.
"Lu-Lucas mı? Gerçek adın bu mu?"
Cassie veya artık Lucas, omuzlarını silkip mektubu işaret etti gözleriyle.
"Oku, sevgilim."
Renjun son kelimeye itiraz edecekti ki vazgeçti korkudan. İç çekip mektuba geri döndü.
'Wong Yukhei: Açgözlülük.
Lucas veya Cassie diye iki takma isim kullandım. Ah Renjun, benim güzeller güzelim, sana olan aşkımı hiç görmedin! Çünkü hep bir numaraydın, etrafın hep kalabalıktı! Sana kavuşabilmek için açgözlü olmak zorundaydım.
Ben de karşına rahatça çıkabilmek için etrafımdaki engelleri teker teker temizledim.'Renjun ağlamaya başlamıştı artık. Yukhei'yi ortaokuldayken hatırlıyordu. Liselilerin basketbol takımının kaptanıydı, oldukça neşeli ve akıllı bir gençti. Herkes onu severdi, bazıları imrenirdi, yine de Yukhei hep sempatik ve nazikti. Renjun ile birkaç kere konuşmuştu sadece, o da beden dersleri bir dönem boyunca aynı olduğu içindi.
İç çekip gözlerini Cassie'de, yani Yukhei'de gezdirdi. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Zaten ne düşünebilirdi ki şu halde? Mektuba geri dönecekken kafasına inen başka bir gerçekle yutkundu.
"Peki Jisung? Yukhei, Jisung'a bir şey yaptın mı? Onun hiçbir suçu yoktu!"
(YN: 27. bölümün en başında yaptığım uyarı bir ipucu olsun.)Yukhei omuzlarını silkti. "O çocuk yeteri kadar yıkılmış zaten. Benim bir şey yapmama gerek yok."
"Ne demek bu?! Lü-lütfen... Onun ölmesine izin veremeyiz, yalvarırım bırak da gidip onu bulayım!"
Yukhei kaşlarını çatıp başını iki yana salladı.
"Eğer ayağa kalkarsan Mark ile sonun aynı olur. Şimdi kes ağlamayı ve mektubuna geri dön."
Renjun başını salladı el mahkum, kaçış planı yapamayacak kadar güçsüzdü. Aklı hiçbir şeyi almıyordu, bomboştu, her şeyin bir şaka olduğunu düşünüyordu sadece. Az sonra annesi tepesinde dikilip onu uyandıracak ve her şey sona erecekti. Değil mi?
Öyle olmasını umarak mektuba döndü.
'Günahların renkleri vardır, Renjun. Yedi Ölümcül Günah, Yedi Renkli Manolya'yı temsil eder.
Chenle, yeşil: paranın rengi de genelde yeşil geçer.
Jeno, mor: arzu, seks ve en dipte kalmış kirli düşüncelerin sembolik rengi.
Jaemin, kırmızı: öfke, şeytanlık, vahşet içeren en tehlikeli renk.
Donghyuck, turuncu: güneşe benzemesi ve tembellik hissi uyandırması yüzünden.
Mark, sarı: en dikkat çekici renklerden biridir, ayrıca deliliği sembolize eder ve turuncuyla yakın tutulur.
Renjun, mavi: hem saçlarının rengi hem de sakinliğin sayesinde bu renk tam senlik, ayrıca mavi insanların hep beğendiği bir renktir ve sen ilgiye açsın.
Yukhei, lacivert: dipsizlik.'
Başka açıklama yoktu Yukhei'nin renginde. Gerek de yoktu.
Renjun, anlamıştı.
—————
YN: Ben bu renk olaylarını tamamen uydurdum bu arada, yoksa günahların birer rengi yok.
Tamamen benim fikrimdi, lütfen kullanmayın ve başka yerlerde kullanılmasına izin vermeyin.Kitabın adının da nereden geldiğini anlamış oldunuz artık. ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli manolya // nct dream ✔️
Fanfiction[bxb] Renjun, Jeno ve Jaemin'den kaçıyordu. Chenle, Jisung ile oynuyordu. Donghyuck, Mark'ı ciddiye alamıyordu. Aslında her şey normal bir üniversite öğrencisinin yaşayacağı türdendi. Ama Jisung bilmiyordu ki bu yaz tatili sağ salim bitmeyecekti. ...