Donghyuck somurta somurta kafeye ilerliyordu. Somurtuyordu çünkü dondurması erimiş, yere düşmüştü. Üstüne bulaşmadığı için mutlu olsa da fıstıklı dondurmasının dökülmesi onu üzmüştü. Güzel cumartesi akşamı mahvolmuştu ona göre.
Kafeye girdikten sonra direkt dondurmaların olduğu buzluğa yöneldi ve üstüne sarktı soğuk camın. Onu gören ve kasada çalışan çocuk gülümseyerek yanına yaklaştı.
"Yine aynı dondurma mı?"
Xiao Luhan, Donghyuck'un evine biraz uzaktaki kafede yarı zamanlı olarak çalışıyordu. Luhan, kendi üniversitesine devam edebilmek için akşam beşten gece ona kadar durmadan çalışır, başka garsonlara işini bırakmazdı. Çin'den yaklaşık dört yıl önce Kore'ye gelmiş olan genç çocuk henüz yirmi yaşındaydı ve Donghyuck'a göre dünya üzerindeki en güzel erkekti. Luhan tam bir erkek güzeliydi çünkü.
Donghyuck, onun bir erkek olduğunu öğrendiğinde hayatının şokunu yaşamıştı.
(YN: Luhan'ı tanımayan olduğunu hiiiç zannetmiyorum~)
Donghyuck, yaklaşık iki yıldır tanıdığı sevimli çocuğu gördüğünde somurtmayı bıraktı ve başını salladı.
"Dondurmam eriyip yere yapıştı Luhan, sinir oldum ona!"
Bunun üzerine Luhan gülümseyerek buzluğun kapağını açtı, kısa bir bakış attı içeri.
"Seninki sıcaktan erimiştir, baksana, saat neredeyse akşamın altısı ama hâlâ sıcak. Bu arada hiç kalmamış ki fıstıklı dondurma. Kusura bakma Donghyuck."
"NE?! Hayatımın sonu geldi! Olamaz!" diye bağırmaya başladı küçük beden, bir elini kalbinin üstüne yerleştirip Flash TV oyunculuğuyla yere çökerken.
Luhan ona bakıp kıkırdarken gelen müşteri ile yüzündeki gülümsemeyi saklamaya çalıştı.
"Affedersiniz, ne sipariş etmek istersiniz?"
Oldukça uzun, beyaz tenli, kafedeki tüm kızların dikkatini bir anda çeken ve oldukça delici bakışlara sahip olan genç bir adamla göz göze geldiğinde yutkundu Luhan. Güzel, geyik gözlerindeki pırıltılar, daha önce hiç görmediği bu adamın gözleriyle buluştuğunda yanaklarının ısındığını hissetti ve toparlandı.
"Sipariş vermek ister misiniz, efendim?"
Bunun üzerine uzun olan onu umursamadan Donghyuck'a döndü. Elindeki paketi hiç açılmamış fıstıklı dondurmayı ona uzattı.
Küçük olan şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıp dondurmayı alırken yerden kalkmıştı. Luhan ise sadece güzel bir gülümseme ile izliyordu onları.
Donghyuck, karşısında dikilen uzun bedene bakıp heyecanla önünde eğildikten sonra Luhan'a el sallamış, keyifle mırıldanarak ayrılmıştı kafeden. Luhan, fazla korkutucu bakışlara sahip olan müşterisi ile baş başa kaldığında alnına düşen küçük buklelerini ittirdi ve sordu tekrar.
"Siz sipariş vermek ister misiniz?"
"Adın ne?"
Luhan, genç adamın sesini duyduğunda duraksadı, temkinli bir ses tonuyla mırıldandı sonra.
"Luhan ben..."
"Çinlisin, değil mi? Kıza benziyorsun. Az önceki çocuk sayesinde öğrenmiştim erkek olduğunu."
Yaklaşık iki yıl önce, Donghyuck ve Luhan ilk kez kafede karşılaşmıştı ve Donghyuck, Luhan'ın kız olmadığını öğrendiğinde oturduğu sandalyeden yere yapışmıştı. O sırada bu yabancı çocuk da oradaydı, sevdiğinin bir kız olmaması onu şoka sokmuştu ama yine de unutamamıştı Luhan'ı.
Kasanın önünde, çekinerek kendisine bakan ufak bedende delici bakışlarını gezdirdi Sehun, sonra ona yaklaşıp saçlarını kulağının arkasına yerleştirdi nazikçe. Luhan sevimli sevimli gözlerini kırpıştırınca büyük olan dayanamayıp gülümsedi, geri çekildi ve el salladı ona.
"Bundan sonra her akşam, saat yedide burada olacağım. Beni sakın unutma, Oh Luhan."
Ve arkasında, şaşkınlık ve utanç içinde ona bakan minik bir beden bırakıp gitti. Luhan içinden sadece şunu geçirebilmişti doğru düzgün. "Ama benim soyadım Oh değil ki..."
Luhan orada ne olduğunu anlamlandırmaya çalışadursun, biz gelelim Donghyuck'a.
O, Sehun'dan dondurmayı aldıktan sonra kafeden keyifle çıkmış, evine yürümeye başlamıştı. Hiç tereddütsüz dondurmayı kabul etmesinin sebebi, Sehun'u tanımasıydı.
Luhan ve kendisi, iki yıl önce tanıştıktan kısa bir süre sonra Donghyuck, Sehun'un her gün belli bir saatte gelip Luhan'ı izlediğini fark etmişti. Hatta kafeye sırf Sehun'u görmek için gelen kızlar sayesinde tanımıştı onu. Luhan işi ile o kadar meşgul oluyordu ki Sehun'u fark etmemişti hiç.
Donghyuck dondurmasını yemeye başladıktan sonra ikilinin sonunda beraber olacaklarına emin olmuş, güzel shipinin gerçekleşeceğini bildiği için iyice keyiflenmişti.
Eve yürürken yanından geçtiği oyun parkına uğramaya karar verdi. Dondurması da bitmişti zaten.
Parka kısa bir bakış attı, kimse yoktu görünürde. Banklardan birine oturacakken salıncakların dolu olduğunu fark etmişti. Yanına yaklaştı, oturan kişinin Mark olduğunu görmek heyecanlandırmıştı onu. Başıyla selam verdikten sonra yanındaki boş salıncağa oturdu.
"Mark! Merhaba~ Burada tek başına ne yapıyorsun?"
Mark'tan ses gelmeyince korkmuştu küçük olan. Hafifçe kaşlarını kaldırdı ve ona dikkatle baktı. Mark hâlâ başını kaldırmamıştı başını yerden.
"Sen iyi misin?"
"Hayır."
Mark başını yerden kaldırdıktan sonra yanında oturan küçük bedene baktı.
"İyi değilim. Uzun zamandır aklımı toparlamaya çalışıyordum, topladım da. Güzel bir sonuca vardığımı düşünüyorum. Duymak ister misin, Haechan?"
Donghyuck bu sözlere karşılık korktu. Gerçekten korkmuştu, Mark hiç olmadığı kadar ciddiydi. Yüzündeki şefkatli ve güzel gülümsemeden eser yoktu. Gözlerindeki ciddiyet, yüzündeki karanlık ifade Donghyuck'un ödünü koparmıştı.
Bir anime içinde olsalardı, Mark'ın bakışlarının bir yandereninkine benzediğine emin olurdu.
(YN: Yandere, dışarıdan sevimli ve sakin görünen, sevdiği insan için her çeşit tehlikeli yola başvuran psikopat karakterler.)
Kendi ismi yerine ona Haechan demesine şaşırırken istemsizce başını salladı. Sonucu merak ediyordu çünkü, hem de çok fazla.
Onun onayını alan Mark, Donghyuck'un oturduğu salıncağın zincirlerini tuttu, kendine çekti yavaşça. Yüzlerini iyice yaklaştırırken dudaklarına doğru fısıldadı.
"Senden hoşlandığım sonucuna vardım... Haechan."
Ve işte tam o anda ipler koptu, günahlar ortaya çıktı.
Siyah saçlı, uzun boylu genç bir adam sırıttı göğe bakarak. Az kalmıştı sevdiğine kavuşmasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli manolya // nct dream ✔️
Fanfiction[bxb] Renjun, Jeno ve Jaemin'den kaçıyordu. Chenle, Jisung ile oynuyordu. Donghyuck, Mark'ı ciddiye alamıyordu. Aslında her şey normal bir üniversite öğrencisinin yaşayacağı türdendi. Ama Jisung bilmiyordu ki bu yaz tatili sağ salim bitmeyecekti. ...