"O özel okula gitmek istemiyorum, anlamıyor musun? Senin için benim düşüncelerim bir şey ifade etmiyor mu, ha?" diye bağırdım sinirle.
"Etsin etmesin, küçük hanım. O okula gidilecek ve orda eğitim görülecek anladın mı? Senin için en iyi eğitim orada!" dedi sinirli bir tonda babam olduğunu iddia eden adam.
Sinirle kapıyı çarpıp çıktım. Hayatıma sonradan girmiş olup da bu kadar hakim olması beni deli ediyordu. Eğer annemden sonra sığınacağım kişinin kendisi olacağını sanıyorsa bu konuda kesinlikle yanılıyordu.
Dışarı çıktığımda yüzüme çarpan sert rüzgarla afallasam da bu iyi gelmişti. Kendimi hala hayatta hissettiriyordu. Yavaş adımlarla sahile doğru ilerlemeye başladım. Buralara nasıl gelmiştim ben? İstediğim hayat bu değildi. Kesinlikle değildi. Ben kendi yalnızlığımda kaybolabileceğim ve özgürce yaşabileceğim bir hayat hayal etmiştim. Annemle birlikte. Tabi o olaydan sonra her şey alt üst olmuştu. Başta hayallerim olmak üzere. Hayalini kurduğum yalnızlığı şimdi her bir hücremde hissediyordum. Bu kadar acı olacağını bilemezdim. Ama hayat gayet güzel bir şekilde belirtti bunu. Çok sert çarptı gerçekleri yüzüme. Önüme serilen gelecek için hayallerimden vazgeçmeli miydim yoksa hayallerim için gelecekten mi? Birden çarptığım şeyle tökezledim ve düşmek üzereyken biri kolumdan tutup kaldırdı.
"Ben..." dedim utangaç bir sesle.
"Önüne bakmayı öğren," dedi sert bir sesle çarptığım çocuk. Kafamı kaldırdım ve suratına baktım. Hani böyle filmlerde olur ya çarpışırsınız ve göz gözegelirsiniz orada çarptığınız kişiye aşık olursunuz, işte bu öyle değildi. O ela gözler boş ve ifadesiz bakıyordu ama etrafındaki çizgiler bir sürü anıya tanıklık ediyordu. Kolumu bıraktı ve yanımdan geçip gitti.
"Sende biraz terbiye öğren!" diye bağırdım arkasından. Dönüp bakmadı bile. Bu umursayacağım son şeyler arasındaydı. Şayet şu an kelimeler beynimde dönüyordu ve tekrar tekrar o ela gözlerin anlamını önüme seriyordu.
Sahilde bir banka oturdum ve her gece yatmadan önce kafama kazıdığım o sözcükleri tekrar ettim. "Nice kimseleri senin için başka türlü düşünmeye zorlarsın, bunu yanına koymazlar senin. Onlara yaklaştın, ama geçip gittin; hiç bağışlamazlar bunu. Onların üstüne ve ötesine geçersin; ama sen yükseldikçe kıslançlığın gözü daha küçük görür seni. Fakat uçandan nefret edilir en çok" Wilhelm Nietzsche bu satırlardaki kelimeleri o kadar güzel ifade etmişti ki her hece yatmadan önce tekrar ettiğim bu söz gülümsememe sebep olmuştu. Annemle gittiğimiz alışveriş merkezinde kaybolduğumda öğrenmiştim bu sözü. Yaşlı bir amca bana sahip çıkmıştı ve annemi bulmama yardım etmişti. Gitmeden önce ise bana bu sözleri fısıldamıştı. Bu sözlere uyarak hayatıma yön vermeye çalıştım. Ne yüksekteydim ne de aşağıda. İnsanların görebileceği kadar yükseğe çıkmıyordum ya da onların yanına inecek kadar aşağı düşmüyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kadar
Teen FictionDenizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin...