Arkadaşlar, bölüm biraz geç geldi üzgünüm. Bu aralar bölüm yazmak için vakit bulamıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim :) Multi'de Toprak'ın söylediği şarkı var.
Tavanla boş boş bakışmamı keserek yorganı üzerimden çekerek zorla yataktan çıktım. Kısa bir duş aldıktan sonra formamı giydim ve saçımı dağınık bir topuz yapıp çantamı alarak aşağı indim.
Saliha Sultan yine müthiş bir kahvaltı hazırlamıştı. Ama babamda yoktu, tek başıma koskoca masada kahvaltı yapmak hiç iştah açıcı gözükmüyordu. Bende tabağımdakilere daha fazla işkence yapmadan ceketimi alarak dışarı çıktım. Şoför her ne kadar beni okula bırakmak istese de tabii ki kabul etmemiş, diretmiştim. Neymiş Poyraz Bey’in kesin emriymiş. Gerçekten sinirlerim bozuluyordu artık. Evden okula okuldan eve dersler sınavlar. Damla ve Miray’da olmasa sıkıntıdan ölebilirdim.
Uzun bir yürüyüşten sonra okulun tabelasını görünce nefesimi bıkkınca dışarı verdim. Dayan toprak az kaldı.
Sınıfa geldiğimde Miray’ın masaya kafasını koymuş Damla’nın onu konuşturmaya çalıştığını gördüm. Yanlarına giderek çantamı en arkaya sıraya fırlattım ve hayırdır dercesine kafamı salladım. Damla’da ‘bilmiyorum' diyerek geriye doğru yaslandı. Of hayır yani bir günümüz normal geçsin gerçekten başka bir şey istemiyorum.
"Anlatmayacaksın değil mi?" diye tıslayarak masaya ellerimi vurdum hafifçe.
"Zeki kız," diye mırıldandıktan sonra mümkünmüş gibi kafasını daha da masaya gömdü. Ciddi bir şey olmuş gibide durmuyordu.
Damla çoktan ilgisini bizden çekmiş telefonuyla ilgileniyordu. Birden gülmeye başladı ve telefonu sallayarak.
"Doruk’un selamı var," dedi. Bende istemsiz olarak gülümsemiştim. Onları sınıfta kendi hallerine bırakarak kantine indim ve dört çeşit çikolata ve bir kahve alarak kendime oturacak yer aramaya başladım. Boş bir masa bularak hemen bir savaşçı edasıyla masaya oturarak iyice yerleştim. Çikolataları yemeye başlayarak telefonumla ilgilenmeye başladım.
"Birileri bunalımda anlaşılan," sinir bozucu sesin sahibini aldırmayarak telefonumla ilgilenmeye devam ettim.
" Ne istiyorsun?" dedim ona bakmamaya devam ederken
"Bir şey istediğimi de nerden çıkardın?" dedi kahvemi elimden alırken. Bu yaptığına karşı gözlerimi ona dikerek en korkutucu bakışımı attım. Ne kadar başarılı olduğum söz konusu bile değil tabi ki.
"Ne arıyorsun o zaman burada?"
"Kaç gündür bana çarpmadın farkında mısın? Kasma kendini güzelim. Seni bunun için yargılayacak değilim," diye dalga geçtiğinde gözlerimi devirdim ve bana söylediği 'güzelim' kelimesini umursamamaya çalıştım. Tabi ki bundan etkilendiğim için değil ama bu zamana kadar duyduğum "Asi, soğuk…” Gibi kelimelerden sonra bu ayrı bir trajedi gibi gelmişti kulağıma.
"Ukala," diye mırıldanarak masadan kalktım ve onu kahkahasıyla baş başa bırakarak kantinden çıktım. Çikolatalarımı ve sıcacık kahvemi düşünmemeye çalışarak sınıfa gittim.
Bu sefer gücümün son demine kadar bütün dersleri dinlemiş ve not almıştım. Yarından itibaren özel öğretmenle de çalışmaya başlayacaktım. Son dersten bir önceki dersin ortasında, nöbetçi öğrenci geldi hocadan izin alarak bize bir duyuru yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kadar
Teen FictionDenizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin...