★2

541 26 3
                                    

Sabah berbat bir baş ağrısıyla uyandım. Alarmın sinir bozucu sesini kapatarak kendime gelmeye çalıştım. Sürünerek lavaboya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Lavabodan çıktıktan sonra dolabın karşısına geçtim ve benim için uygun olan kıyafetlerden seçtim. Pantolon ve tişört. Yeni okulun ilk günü için ideal kıyafetler. Dalgalı saçlarıma ellerimle şekil vererek çantamı alıp aşağı indim. Ayakkabılarımı giyip tam dışarı çıkacağım sırada Poyraz Bey'in sesini duydum.

"Kahvaltı yapmadan nereye gidiyorsun?"

"Canım bir şeyler yemek istemiyor. Okulda atıştırırım," dedim.

"Bekle o zaman şoför bıraksın seni."

"Gerek yok, okulun yerini biliyorum. Biraz yürümek bana da iyi gelir," diyerek ardımdan bağırmasına aldırmadan dışarı çıkıp yürümeye başladım. Hayatımla ilgili kararlar almasından nefret ediyordum. Bu zamana kadar nasıl onsuz yaşadıysam bundan sonra da pekala yaşayabilirim.

Okula geldiğimde kulaklıklarımı çıkardım ve okulun adının yazdığı tabelaya baktım. Bakışlarımı kapıya indirdiğimde hayatımın en klişe sahnesini yaşadım. Sahilde bana çarpan ela gözler orada duruyordu. Sanki etraftındakilerden sıkılmış gibi kapının kenarına yaslanmış telefonuyla ilgileniyordu. Yanındaki iki çocukta aralrında bir şeyler konuşuyorlardı.

Arkamdan gelen korna sesiyle kendime geldim ve kenara çekildim. Arabanın içindeki kız yanımdan geçerken garip bakışlar atmayı ihmal etmemişti. Arka plan müziği eşliğinde (!) arabadan indi. Tekrar bana doğru baktı ve umursamaz bir tavır takınarak okulun içine yürümeye başladı. Harika, ne güzel insanların içine düştüm ben böyle! Sarı saçlı, itici kız o ela gözlünün yanına gitti ve yanağına burdan gördüğüm kadarıyla sulu bir öpücük kondurdu. Ela gözlü ise sadece kafasını kaldırdı ve bir şeyler geveleyip yanağını sildi. Ve tekrar telefonuna geri döndü. Bende daha fazla dikilmeden okulun içine doğru yürümeye başladım. Birkaç kişi dönüp bana baksa da geri önlerine dönüyorlardı. Diğerleri ise yaptıkları şeylere devam ediyorlardı. Yavaş yavaş girişin merdivenlerini çıkmaya başladım. Gözüm ela gözlünün olduğu yere kayınca onunda bana baktığını gördüm. Hala bakıyordu. O sırada sarı saçlı birşey söyledi ama ela gözlü pek oralı olmadı. Hala bana bakıyordu ve bu cidden çok rahatsız ediciydi. Bakışlarımı kaçırdım ve içeri girdim. Müdürün odasına gitmeme gerek yoktu. Sevgili babam (!) her şeyi halletmişti. 12-D sınıfının sınırları içine girdiğimde ufak da olsa bir heyecan basmıştı. Sınıfa girdiğimde gözlerimle sınıfı taradım ama boş yer bulamayınca oflayarak çantamı elime aldım. Ben ne yapacağımı düşünürken arkadan birinin bana seslenmesiyle o tarafa döndüm. Arka sıralardan kahverengi gözlü, saçları doğal dalgalı gibi görünen bir kız bana sesleniyordu. Siyah deri botları ve montuyla çok havalı görünüyordu. Gülümsemeye çalışarak yanına gittim.

"Oturmak ister misin? Ah, benimki de soru mu tabi ki oturmak istersin başka boş yer yok" dedi samimi bir şekilde gülümsedi. Fazla özgüvenli duruyordu ama art niyetli biri olmadığı belliydi. Ya da ben öyle sanıyordum. Ama ne olursa olsun bir arkadaş istediğimden emin değildim. Zaten kolay anlaşabilen o insanlardan olmamıştım hiç.

Tekrardan gülümsemeye çalıştım ve yanına doğru kaydım. Gülümsememde ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ama kızın daha fazla gülümsemesine sebep olduğuna göre işe yaramıştı. Kolumu direseklerime kadar sıraya uzattım ve başımı iki kolumın arasından sıraya koydum. Keşke ilaç alsaymışım evden. Başımın ağrısı hala devam ediyordu ve bu Çin işkencesinden farksızdı. Kapı açıldı ve uzun boylu, hafif kilolu, kır saçlı bir adam elinde tuttuğu kitaplarla sınıfa girdi. Herkes ayağa kalktı ve hoca bir şeyler dedikten sonra umursamaz bir tavırla yerlerine oturdular. İçten içe hocanın beni farketmemesi için dua ediyordum.

Siyah KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin