Multimedia'da Toprak'ın babası var.
Akşam eve gittiğimde boş görünüyordu. Anahtarı askılığa bıraktım ve montumu çıkarmadan merdivenlere yöneldim.
"Toprak hanım" dedi arkamdan gelen kadın sesi.
"Toprak" dedim vurgulayarak.
"Efendim?" dedi kadın şaşırarak.
"Bana Toprak, de. Hanım sözcüğünü kullanmanı istemiyorum Saliha Sultan. Bu konuda anlaşalım ve itiraz istemiyorum. Lütfen," dedim ısrarcı bir sesle. Gülümsedi ve hafifçe başını salladı.
"Poyraz Bey yok mu?" dedim.
"Babanız daha gelmedi," dedi biraz buruk bir şekilde.
"Bir konuda daha anlaşalım. Henüz ben baba demeden lütfen sende öyleymiş gibi hitap etme. Buna alışamadım ve alışana kadar Poyraz Bey denmesini istiyorum. Her neyse, geldiğinde söyler misin ona, birkaç alınacak var, nasılsa her şeyi bir telefonla hallediyor bunu da halleder," dedim sıkılmış bir ifadeyle.
"Ne oldu, yavrum? Neye ihtiyacın var?" diye sordu Saliha teyze anne edasıyla. Bu durum gözlerimin yanmasına sebep olmuştu. Sesimi bulmaya çalışarak cevap verdim.
"Forma. Formam yok," dedim çatlak bir sesle. Boğazımı temizledim.
"Tamam, yavrum. Sen odana çık ben gelince Poyraz Bey'e söylerim," dedi. Ona minnettar bir şekilde baktım ve odama çıktım. Montumu çıkarıp yatağın ayak ucuna attım ve kendimi yatağa bıraktım.
Tam uykuya dalacağım sırada kapı tıklatıldı. Muhtemelen babamdı ve görmek istediğim son kişiydi şuan.
Ses vermeyerek uyuyormuş gibi yapmaya karar verdim.
Bir süre ses gelmeyince gitti sandım fakat kapı gıcırdayarak açıldı ayakkabının zemine yaptığı tok sesten yaklaştığı anlaşılıyordu. Bi süre sonra yatağımın ucunda bir çökme hissettim. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Tek istediğim beni kendi karanlık dünyamda yalnız bırakmasıydı. Ama bu isteğimi her gün yavaş yavaş yıkıyordu. Hayatıma bu kadar hakim olmasi beni sinir ediyordu.
Ben düşüncelerimle boğuşurken yüzümde bir sıcaklık hissettim. Yavaş yavaş saçlarımı okşamaya başladı. Bu duygu bana gerçekten çok uzaktı. Küçükken daha hiçbir şeyin farkında değilken hep bunun hayalini kurardım. Babam gelir bana masal okur, alnımdan öper ve beni sahiplenirdi. Büyüdükçe hayallerimin asla gerçekleşmeyeceğini anlamıştım, yani öyle sanmıştım. Ama şuan içinde bulunduğum durum gerçekten çok farklıydı. İyi mi kötü mü bilmiyorum ama beni incitiyordu. Ona karşı nefret doluydum ve bu öyle basit bir şey değildi.
"Toprak?" dedi fısıltı gibi çıkan, çatallaşmış sesiyle. Cevap vermeyecektim. Biliyorum cevap verirsem ikimizde kırılacaktık ve ben bundan bıkmıştım. Cevap vermek yerine uyuyor gibi rol yapmaya devam ettim. Zaten son zamanlarda yaptığım en iyi şeydi rol yapmak, güçlü olmadığım halde güçlüymüş gibi davranmak. Kalbim bin parçaya bölünürken etrafa gülücükler saçmak.
En son pes etti ve ayağa kalkarak yorganı biraz daha üstüme çekti. Eğilerek alnıma küçük bir öpücük kondurdu ve düşüncelerimi karıştıran o cümleyi söyledi.
"Sen benim en değerli varlığımsın,Toprak."
Gözlerimi açtığımda tuhaf hissediyordum. Sanki uçuyormuş gibiydim, bir şeyin üstündeydim ama neyin üstünde olduğumu çözemiyordum. Her şey yavaş yavaş yerli yerine oturmaya başladığında babamın söylediği sözcükler kafamın içinde dönmeye başladı. Yatakta olduğumu son anda idrak edebilmiştim. Yavaşça kalkarak oturur pozisyona geldim ve bakışlarımı dolabıma doğru kaydırdığımda bütün bedenim buz kesti. Karanlık kendini yavaş yavaş korkuya bırakmaya başlamıştı. İlk başta bağırmak istedim ama sesim çıkmadı. Kımıldayamıyordum, olduğum yere çakılmıştım sanki. Gözlerinin içine baktım. Ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kadar
Teen FictionDenizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin...