Bölümü Multimedya'daki şarkıyla dinleyebilirsiniz. :)
Derine inmek. Ruhunda açılan yaraları görmek. Bazen bir dostmuşçasına ev sahipliği yapar bedenimiz acıya, bazense olabildiğince uzak bir yabancı gibi geçip gider yanından. Aslında acını seçmekte özgürsündür. Hangisine canının yanacağını sen seçersin ve oturur acının ruhunda açacağı yaraları beklersin. Bedenin belki binince kez acıdan kıvranırken ruhunda en ufak bir sıyrık yoktur. Ruhumuza açılan yaralar hayalidir çünkü. Ama fiziksel bir acıdan daha çok mahveder bizi.
Ne kadar yara aldığını bilemezsin, ne kadar kanadığını açıp yaralarına bakarak anlayamazsın. Sen sadece senin istediğin kadar acırsın. Seçtiğin acı senin istediğin kadar acı verir sana.
Ağlamayacağım dediğin yerde durursun. Ruhunun ipleri senin elindedir çünkü. Duygularının da. Sense sadece Pinokyo misali onları elinde oynatacaksındır.
"Özür dilerim," dedi Damla gözlerini benden kaçırarak.
"Özür dilerim," dedim bende boş gözlerle ona bakarak. Şuan içimde en ufak bir duygu yoktu çünkü.
"Dinle, dün biraz sert çıkmış olabilirim. Sadece, işte anlattığım gibi o yüzden öyle davrandım," dedi mahcup bir sesle.
Masanın üzerinden eline uzandım ve tuttum. İçime göre dışına yansımayan, sahte bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
"Bana daha önce de anlatabilirdin. Sana, beni akşam okul çıkışı sıkıştırdığını söylediğimde de moralin bozulmuştu ama böyle sert tepki vermemiştin. Başka bir sorun mu var?" dedim içten olmaya çalışarak. Lakin şuan aklımda olan tek şey bugün sonuçları öğreneceğimdi. Dün zaten aynı geçmişti. Ela göz telefon konuşmasından sonra bir daha ortalıklarda görünmemişti.
"O kadar çok sorun var ki," dedi Damla sıkıntıyla. Elini sıktım.
"Anlat bana." Biraz durdu ve düşündü. Ağzını birkaç kez açıp kapadı ama bir şey söylemedi. Sonunda elini elimden çekti ve iki avucunu masanın üstünde, önünde birleştirdi.
"Gidiyor," dedi pürüzlü bir sesle.
"Anlamadım," dedim. Konuşmayacağını sanmıştım.
Tekrar cevap vereceği sırada Miray elinde kahvelerle yanımıza gelip oturdu. Çok içten gülümsüyordu. Biran öyle gülümsemek istedim ama içimdeki endişe ve korku karışımı, bugün yüz ifademi tesir altına almıştı. Miray bir süre bize baktı. Sessizdik ve ikimizde gülmüyorduk. Miray'ın suratı da yavaş yavaş eski haline döndükten sonra endişeyle Damla'ya baktı.
"Gitti mi yoksa?" diye sordu elini omzuna koyarak.
Pür dikkat ikisini izliyordum. Hala ne olduğunu anlamamıştım. Aklım bugün çoğu şeyi sonradan algılamaya programlanmış gibiydi. Kim bilir belki de kafamın içinde bir kis vardı ve o yapıyordu bunu. Damla'ya baktım. Sol yanağından aşağı bir damla yaş süzüldüğünde bugün ilk defa bir reaksiyon göstermiştim. Şaşkınlık. Damla bakışlarını bana çevirdi ve yüzümdeki şaşkınlığı görünce hafif bir tebessüm belirdi yüzünde.
"Doruk," dedi acı çeker gibi bir sesle. Ama yine de tebessüm ediyordu. "Gidiyor. Babası onu okul için yurtdışına yolluyor. Belki bu hafta belki de iki hafta sonra bilmiyorum ama..." dedi ve devamını getiremedi. Vay canına dedim kendi kendime. Hala tebessüm edebiliyordu. Karşımdaki narin kızın ilk defa ne kadar güçlü olduğunu anlamıştım. Okula geleli belki bir hafta olmuştu ama Damla dışarıdan bakılınca çok kırılgan bir kız gibi duruyordu. Ve bu yaptığı onun ne kadar güçlü biri olduğunu gösteriyordu.
Ben yapamazdım. Canımdan çok sevdiğim birinin gideceğini ve bir daha dönmeyeceğini bildiğim halde böyle gülümseyemezdim. Çünkü annem öldüğünde aynen bu olmuştu. Ağlıyordum. Gülümsemiyordum ya da gülümsemeye çalışmıyordum. Güçlü olmam gerektiğini kendime bile inandıramıyordum o zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kadar
Teen FictionDenizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin...