Ölüm...İnanması çok zor değil mi? Uçsuz bucaksız, kaç gün süreceğini bilmediğin bir yer. 'Sonsuzluk'. Sonsuzluk kavramını anlayabiliyor musunuz? Belirli bir yıl yok, belirli bir gün yok. Seni bütün hayatından sevdiklerinden koparacak dört harfli bir kelime sadece... Ölüm. Seni içine hapsederek herkesten, her şeyden uzak tutacak olan şey. Ölüm.
Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan İzgi'nin sesiydi. "Asel?" Ona döndüğümde elinde bir bardakla kapıdan içeriye girdi. "Güzelim,sana kahve getirdim." Bardağı bana uzattığında başımı sağa sola sallayarak onu reddettim. İzgi anlayışla başını sallayarak kahveyi yanımdaki ufak masaya koydu ve bana yaklaştı. Yatağımın kenarına oturarak elimi tuttu. "Asel,iyi misin?" Başımı sağa sola salladığımda yanağımdan yaşlar akmaya başlamıştı.
Ölüm ile burun buruna gelmek... İnsanda büyük bir etki bırakıyordu. Tamam gerçekten ölümden korkmuyordum ama ben sevdiğim şu iki üç kişiden ayrı kalmaktan cidden korkuyordum. İzgi lösemiye yakalanmasına rağmen nasıl bu kadar hayat dolu olabildi? Amacı neydi? Çevresindekileri üzmemek mi? Sanırım bu konuda biraz bencilce davranarak, sadece kendimi düşüneceğim.
"Birazdan polis gelip, ifadeni alacak,güzelim." Başımı onaylar biçimde salladığıma İzgi derin bir nefes aldı. "Benimle bile konuşmayacak mısın?" Gözlerimi kapatarak İzgi'ye cevap vermedim. Ve kendimi 'tekrar' uykuya bıraktım.
İZGİ'NİN AĞZINDAN ;
Asel kendini uykuya bıaktığında ne yapacağımı bilemeden ona bakıyordum. Kaza onu çok derinden etkilemişti. Bütün yaşama zevkini alıp, bana durgun ve sessiz bir Asel sunmuştu. Onun bu hali beni ne kadar üzsede yaşadığı şeyi anlayabiliyordum. Yanına kıvrıldım ve ona sarılarak bende kendimi uykuya bıraktım.
Ne kadar uyuduk bilmiyorum ama birinin beni dürtmesi ile uyandım. Gözlerimi açtığımda karşımda bir hemşire ve iki polis memuru duruyordu. Asel'e baktığımda hala uyuyor olduğunu gördüm. Yatakta doğrularak ayağa kalktım ve hemşireye sorarcasına baktım.
"İzgi hanım, beyfendiler Asel hanımın ifadesini almaya geldiler." Ah, nasıl unutmuştum? Asel'e döndüm ve yanağına masum bir öpücük kondurdum. Homurdandığında gülümseyerek ismiyle seslendim. "Asel?" Yavaşça gözlerini açtığında gözgöze geldik. Ve gülümsedi. Tanrım, gülümsedi! Yavaşça polislere baktığında ne olduğunu anlamış gibiydi. Ve sonunda, duymadığım sesini duydum.
"Başlayabiliriz." Polisler koltuklara oturmuştu. Bir tanesinin elinde kağıt ve kalem vardı. Diğeri ise Asel ile konuşuyordu.
"Öncelikle, kazayı bize anlatır mısınız?" Asel başını salladı ve anlatmaya başladı.
"Yolda gidiyordum, gayet normal. Daha sonra İzgi beni aradı ve hemen gelmemi istedi. Ağlıyordu. Neye uğradığımı şaşırdım ve gaza yüklendim. Arabaları sollayarak hızlanmaya çalışıyordum. Hızdan dolayı korktum ve kemerimi taktım. Başımı kaldırdığımda sol taraftan bana doğru gelen tırı görmem bir olmuştu. Ne yapmam gerektiğini bilemedim ve direksiyonu bıraktım. Ellerimle yüzümü kollarken karnımda bir acı hissettim. Bir de farketmesem de kafama darbe almışım zaten bu yüzden bayılmışım." Derin bir nefes aldı ve akan gözyaşlarını sildi. "Bu kadar."
Polis memuru Asel'in anlattıklarını hızlıca kağıda geçiriyordu. Asel ile konuşan polis onaylar biçimde başını aşağı-yukarı salladı.
"Anladım. Biz sizi daha fazla yormayalım, teşekkürler." Başımı selamlarcasına salladım ve Asel'e döndüm.
"Sakin ol, güzelim. Bak geçti." Asel'in telefonu çalmaya başladığında Asel heyecanla bana baktı. "Telefonuma bir şey olmadı mı?" Başımı 'Hayır' anlamında sağa sola sallarken bir yandanda gülümsüyordum. Asel'in telefonunu elime aldım ve arayanın kim olduğuna baktım. Berrak. Imm, tanımıyorum? Asel'e döndüm.
"Berrak diye birisi arıyor." Asel bana baktı ve gözlerini kapadı. "Ah,onunla buluşacaktım.Ne olduğunu anlatır mısın?" Başımı tamam anlamında sallayıp dışarıya çıktım.
"Alo?"
"Kızım nerdesin ya! Arıyorum, arıyorum ulaşamıyorum."
"Berrak, selam. İzgi ben."
"İzgi! Tanrım! Nasılsın bebeğim?" Bu kızın kim olduğunu bilmiyordum ama o beni tanıyordu.
"İyiyim. Asel bir kaza geçirdi ve şuan hastanedeyiz. O yüzden gelemedi yanına." Birkaç saniye hattan ses gelmedi. Ve daha sonra telefonun diğer ucundan telaş ile karışık bir ses duydum.
"İnanmıyorum! Adresi ver, lütfen." Adresi verdikten sonra bana teşekkür ederek telefonu kapattı. Her neyse, kim olduğunu gelince öğrenirdim. Odaya doğru ilerledim ve içeriye girdim. Başak ve Yankı'nın içeride olduğunu gördüm. Başak, Asel'in yanındaki sandalyeye oturmuş elini tutarak onunla konuşuyordu. Yankı ise her zamanki mimiksizliğini kullanarak duvara yaslanmış, onları izliyordu.
Sesimin neşeli çıkmasını umdum. "Selam!" Başak ve Asel bana döndü ve gülümsediler. Başak söze girdi."Gel, İzgi! Bende tam senin nerede olduğunu soruyordum." Gülümsedim. "Asel'in bir arkadaşı aradıda ona durumu anlatıyordum." Asel'e döndüm. "Berrak geliyor,bebeğim."
Asel beni onayladı ve Başak ile kaldıkları yerden konuşmaya devam ettiler. Bende koltuğa oturdum ve Başak ile Asel'i izleyen Yankı'ya baktım. Açıkçası çok yakışıklı bir çocuktu. Sevgilisi var mıydı acaba? Ah, tabii vardır. Çocuktaki boy pos enda-. Ne saçmalıyorum ben? Varsada var. Banane, yahu? Cebimden telefonumu çıkardım ve oyalanmaya başladım. Sosyal medya hesaplarımda dolaştıktan sonra telefonu tekrar cebime koydum. Kapı tıklatıldı ve içeriye genç bir kız girdi. Asel'i görür görmez onun yanına koşarak sarıldı.
"Asel! Çok korktum." Asel gülümseyerek ona bakıyordu.
"Sakin ol Berrak, yaşıyorum.Hepinizi öldürüp, mezarlarınızın üzerinde dans etmeden ölmeyeceğim!" Hepimiz gülerken gözlerim birkaç saniyeliğine Yankı'ya kaydı. Günlerdir yüzünde mimik oynamayan çocuk bile gülmüştü. Şaşırdım doğrusu.Benim ona baktığımı gördüğünde gözlerini kaçırarak gülümsemesini kesti. Açıkçası.. Garip bir çocuktu. Gizemli.. Berrak Başak'a ve Yankı'ya göz gezdirdi ve bana döndü.
"Beni onlarla tanıştırmayacak mısın?" Ayağa kalktım ve gülümsedim. "Tanıştırayım!"
Başak'ı gösterdim. "Başak, hastanede tanışmıştık." Başak ve Berrak birbirlerinin elini sıkarak memnun olduklarını dile getirdiler. Yankı'ya döndüm. "Ve bu da Yankı. Başak'ın abisi." Berrak elini uzattı ve Yankı da Berrak'ın elini sıktı. "Memnun oldum,Yankı." Yankı gülümsedi. Hayret? "Bende memnun oldum, Berrak." Birbirlerinin elini bıraktıklarında gülümseyerek koltuğuma geri döndüm.
Bu çocuğun neden bu kadar gizemli olduğunu çözmeden ölmek istemiyorum, tanrım! Yankı yaslandığı duvardan ayrıldığında meraklı gözler ile ona baktım. Bana döndüğünde ilk önce şaşırsamda hemen toparladım.
"İzgi, bir gelir misin?" Ne olduğunu anlamayan gözlerle ona bakıyordum. Bu çocuk beni neden çağırıyordu? Kendimi tutamadım ve sordum. "Neden?" Yankı'nın delici gözleri beni buldu. "Nedeni var mı? Çağırıyorum, gel işte." Bu sert çıkışı karşısında şaşırsamda kendimi toparladım ve ayağa kalktım. Eliyle bana yön gösterdiğinde kapıdan çıktım. O da arkamdan çıkmıştı. Meraklı gözler ile ona bakıyordum. Koridorda ilerlediğinde peşinden gitme isteği doğdu içime. Ama yerimden kımıldamadım. Ben onun itaatkarı değildim. Bana istediği gibi davranıp, istediğini yaptıramazdı.Yankı bir süre sonra arkasına döndü ve gelmediğimi gördü.
"Neden gelmiyorsun?" dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım. Ah, bir de soruyor muydu?
"Çağırdın mı?"
"Çağırmam mı gerekiyor?" Ah, hiç beklemeden, kuracağı cümleyi toparlamadan nasıl pat diye söyleyebiliyordu? Oflayarak yanına doğru ilerledim ve ona eşlik ettim. Kantine gelmiştik. Ben direk bir masaya otururken o kasaya gitti ve elinde iki bardak ile döndü. Birini benim önüme koyduğunda kahve olduğunu anladım. O konuya girmediğinde sonunda dayanamadım ve sordum.
"Ee? Beni neden çağırdın?" Bakışlarını bana çevirdi.
"Sana tek bir soru. Ve bana bir kelimelik bir cevap ver. Evet veya hayır. Anlaşıldı mı?" Ona şaşkınca bakıyordum.
"Anlaşıldı, öğretmenim." Dalga geçtiğimde yüzünde gülümseme gördüm.
"Bana aşık mısın İzgi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresiz Bedenler
Randomİki çaresiz beden.. Birbirlerine destek olmaya çalışırken, hayatlarına bir yabancı girerse ne olur?