ASEL'İN AĞZINDAN
Mutfakta sandalyede oturmuş, yeşil zeytin yiyordum. Ağzıma bir tane daha yeşil zeytin attığımda telefonumu açıp tam tuş kilidini girecekken; tarihi gördüm. 8 Ocak. Zeytin nefes boruma kaçtığında öksürmeye başlamıştım. Sonunda kendimi durdurabiliğimde aceleyle düşünmeye başladım. Bugün İzgi'nin doğum günü. Onu mutlu edecek ve şaşırtabilecek bir şey yapmalıydım.
Aklıma gelen fikirle hemen sandalyemi geriye doğru iterek ayağa kalktım. Hızlıca merdivenleri çıkarak odama ulaştım. Elime kağıt kalem alıp; tek tek yapacaklarımı yazdım. Ardından hemen İzgi'yi evden dışarı yollama çabasına girdim.
*****
"İzgi, önemli bir arkadaşım gelecek hadi, lütfen sen dışarı çık. Gez dolaş." "Yeni biri mi var? Anlat anlat." deyip heyecanla gözlerini bana doğrulttu. "Hı, evet yeni biri işte ama akşama anlatırım sana." Başıyla onayladı ve bir huh çektim.
İzgi gittiği an mutfağa doğru koşup kendim pasta yapmaya başlamıştım. Şu ana kadar sadece omlet yapmayı beceren ben; şu an doğum günü pastası yapma derdindeydim. Başka bir yerden de sipariş etmek istemiyordum sonuçta el emeği yapılan her şey daha değerlidir.
Tam iki buçuk saatin sonunda yaptığım iki katlı pasta gayet hoş görünüyordu. Saate baktığımda 11.21 olduğunu gördüm. Hemen yukarı odama çıktım. Çekmecemin içinde, kenarda duran kağıdı alıp telefonumdan numarayı tuşladım. Yankı'nın numarasını belki lazım olur, diye kaydetmiştim.
Telefonu kulağıma doğru getirdim. "Alo?" dedi sorarcasına. "İzgi yanındaysa oradan çıkar mısın, konuştuklarımızı duysun istemiyorum." dedim. Bir şey demedi. Sanırsam İzgi'ye seslendi "Ben geliyorum hemen." Gözlerimi sıkıca yumdum...
İzgi ona her geçen gün daha da bağlanıyordu. Her şeyde ilk o geliyordu. Hayır kıskanmak değil ama onca arkadaşı varken neden o? Yankı'nın telefondan gelen sesiyle düşüncelerimden arınıp gözlerimi açtım. "Ne var?" "Bugün İzgi'nin doğum günü ve ona hiçbir şey çaktırmanı istemiyorum. Bilmiyormuş gibi davran ve hemen bizim eve gelir misin? Planlarım var da?" dedim sorarcasına. Ardından bir süre sustu ve onaylayıcı bir şeyler mırıldandı. Ardından telefonu kapattı.
15 dakikaya zil çalmıştı. Gözlerimi kapattım ve bir süre öylece bekledim. Zil bir kere daha çalınca gözlerimi açıp hızlıca kapıya ulaşayım derken kendi ayağıma takılıp yere düştüm. Kalçam feci acımıştı. Kalçamı ovuştura ovuştura kapıyı açarken hızlıca içeriye girdi.
"Buyur, içeri girseydin." diye sessizce kendi kendime konuştum.
Bir 10 dakika yapabileceklerimizi konuştuk. Ardından da zaten gitti. Hazırlık, hediye vs. ayarlamalar yapacakmış. Umursamadan elime planlarımı yazdığım kağıdı aldım. Hoş bir parti vermeyi umuyordum. Telefonumu elime aldım ve sırasıyla Başak ve Berrak'ı aradım. İkisini de eve davet ettim ve mutfağa geçip üçümüze kahve hazırlama yoluna koyuldum.
Oldukça kısa bir zaman diliminde gelmişlerdi. Çalan zilin ardından kapıya doğru ulaştım. Kapıyı açmadan önce yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve ardından kapıyı açtım. Başak ve Berrak ellerinde hediye paketleri ile kapıda dikiliyorlardı. Onları içeri aldım. Ellerindekileri bırakıp, montlarını çıkardıklarında ikisinede tek tek sarıldım.
"Hoşgeldiniz!"
"Hoşbulduk, Asel, hoşbulduk. Kıçımız dondu kahveler nerde?" Berrak'ın homurdamasını duyduğumda gözlerimi devirerek bakmaya devam ettim.
"Berrak haklı, donduk. Yürü kahveleri getir."
"İyi yahu, tamam." Kızlara kahvelerini getirdim ve bende yanlarına oturdum. Sessizlik odaya hakim olurken, sessizliği bozan Başak olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresiz Bedenler
Randomİki çaresiz beden.. Birbirlerine destek olmaya çalışırken, hayatlarına bir yabancı girerse ne olur?