#6

97 18 5
                                    

ASEL'İN AĞZINDAN

Oturduğum koltukta rahatsızca kıpırdandığımda İzgi bakışlarını bana çevirdi. Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu ve bir haftadır hastanenin önünden bile geçmemiştik. Şimdi ise dikişleri aldırmak için hastaneye gelmiştik ve korkuyordum çünkü ben hastanedeyken yan odamda yatan kızın dikişleri alınmıştı ve hastaneyi inletecek raddede çığlık atmıştı. Tedirgince dudağımı ısırdım ve doktoru beklemeye başladım. İzgi korktuğumu anlamış olacak ki koluma girdi ve başını omzuma yasladı.

"Korkma, ben buradayım." Ona samimi olmasını umduğum bir gülümseme gönderdim. Açıkçası korkuyordum, çok korkuyordum, fazlasıyla korkuyordum. Odadan bir adet hemşire çıktığında tedirgin bakışlarımı ona çevirdim.

"Asel Hanım?" Adımı söylediğinde büyük bir hayal kırıklığıyla ayağa kalktım. "Benim." diye homurdandığımda İzgi gözlerini devirdi. Odaya girdiğimizde sedyeyi gösteren hemşireye delici bakışlarımı ilettim ve oraya uzanarak yaramı açtım. Gözlerimi kapadım. İzgi doktor ile bir şeyler konuştuktan sonra yanıma geldi ve elimi sıkıca tuttu. Gözlerimi açarak ona minnettar bakışlarımı ilettim. Doktor yarama yaklaştı ve ilk önce elleriyle kontrol etti. Kendimi rahatlatmak istercesine içimden geçirdim. 'Hiçbir şey olmayacak..Hiçbir şey..' Kendimi sıkmadan rahatça yatıyordum. İzgi'nin eli hala elimdeydi.

Doktor bir süre yaramın üzerinde oyalandı. Elleri ile karnıma bastırdığında yüzümü buruşturdum. Bu acımıştı.Doktor bir süre daha bir şeyler yaptığında hala gözlerimi açmamaya kararlıydım. Yaramdaki eller geri çekildiğinde gözlerimi araladım. Yarama baktığımda iplerin olmadığını görerek gülümsedim. Yaramı kapattık ve İzgi'ye baktım. O da bana gülümsüyordu. Ben yavaşça ayağa kalkarken İzgi doktor ile konuşmasını bitirmiş ve yanıma gelmişti.

"Acıdı mı?" Endişeyle sorduğu soru üzerine başımı sağa,sola salladım. Gülümsediğinde bende ona gülümseyerek karşılık verdim.

*****

"Birkaç gün sonra önceden yaptığımız pijama partilerine başlıyoruz o zaman, ha?" İzgi bu soruyu sorarken gözleri parlamıştı. Açıkçası bende pijama partisi yapmayı çok özlemiştim. Ne de olsa uzun süredir yapmıyorduk. Heyecanla başımı aşağı yukarı salladım ve onu onayladım. Elini omzuma attığında kollarımı beline sardım ve hastaneden çıktık.

Arabadan indiğimizde, yağmur hafiften çiseliyordu. Yağmur ve ıslanmış toprak kokusu vücudumu rahatlığa teslim ediyordu.Derin bir nefes alıp anahtarla kapıyı zor da olsa açabilmeyi başardığımda, hafiften ıslanmış giysilerimi hemen çıkardım.

Bir şey söylemeyip merdivenlerden çıkarken kendi ayağıma takılıp merdivenlerin en son katına adeta 'çuvallandım'. Popomun üstüne düşmüştüm ve cidden acımıştı. İzgi'yse mutfağa kahkahalar eşliğinde girmişti. "Popona da dikiş attırmak istemiyorum, lazım olur ileride." diye seslenen İzgi'yi takmayıp yukarıya çıktım.

Aklıma gelen şahane bir fikirle dolabımdan pijama takımlarımı aldım. Tam bir pijama takımı gibi de değildi aslında. Önünde çok şeker bir köpek resmi olan beyaz sporcu atleti ve altında, küçük köpek patileriyle süslenmiş siyah kısa şortun üstündeki beyaz desenler.

Pijamayı giydiğimde farkettim ki, şort çok kısa olmamasına rağmen gerçekten üşümüştüm. Bu yüzden altıma siyah dizlerimin altına kadar uzanan bir çorap ve tüylü, yumuş yumuş ev botu geçirdim. Saçımı arkadan bir at kuyruğu yapıp hırkamı aldım ve aşağıya indim.

Mutfağa geçtiğimde İzgi, bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Genelde pijama takımlarını değil de eşofmanları tercih ettiğimden dolayı olsa gerek. "Bu gün parti var... Kız kıza. Tabii, ikimizle olmaz. Başak ve Berrak'ı ararsın. Ben bakkaldan abur cubur alıp geliyorum." deyip heycanla söylediğim sözlere nokta koydum.

Üzerime montumu geçirip, dışarıya çıktım. Bize fazla yakın olan bakkala gitmem 2-3 dakkamı en fazla alırdı. Hızlıca ilerledim ve bakkala ulaştım. Bakkaldan 4 paket cips, cola, 9-10 tane çikolata alıp parayı ödedim. Bakkaldan çıktığımda hafif çiseleyen yağmur durmuştu. Delicesine heyecanlıydım. Gece boyunca ne yapacağımızı düşünürken eve varmıştım.

Evin önünde şık bir araba vardı. İçerisinden Başak indi. İlk başta beni gördü ve üzerime atladı. Çok çabuk gelmişti cidden. Üzerine baktığımda o da pijama ve yastığıylaydı, hazırlıklı gelmişti. Fakat aklımı tırmalayan şey, Başak sürücü koltuğundan inmemişti. Sağdaki tekli koltuktan da. Arka koltuktan inmişti. Tabii ki sebepsizce arka koltuğa oturmazdı değil mi?

Ben böyle düşünürken Başak zili çalmıştı. İzgi, heyecanla kapıyı açtı. O da hazırdı. Yanlarına gidip gülümsedim. Aklımdaki soru işaretlerini gideren İzgi'ydi.

"Şey kendi araban mı? Tek mi geldin yani? " dedi.
Ardından Başak "Ah, hayır. Söylemedim ya. Abim ve Ege abi geldiler. Tabii, sadece beni bırakmaya." dedi. İzgi başıyla onayladı.

Biz içeri girecekken, arabanın kapısı açıldı ve ilk sanırım adı Ege olan bir çocuk indi. Ardından da somurtkan yüzüyle Yankı. Cidden etrafına mutsuzluk saçar bir yüz ifadesine bürünmüştü. Sanarsın 28 yıllık sevgilisinden ayrılmış. Bende onun taklidini yapıp ona baktığımda 'La havle' çeker gibi başını yana doğru getirip düzeltti.

Ege'ye döndüğümde, bana değişik bir şekilde bakıyordu. Yiyecek gibi? Öyle bir çocuk gibi değildi. Büyük ihtimal yanlış anladım ama bana bakışlarından ciddi derecede rahatsızlık duymuştum. Tekrar Yankı'ya döndüm. O sırada da Ege.

"Mm. Merhaba. Ben Ege. Parti yapacakmışız sanırım, bir bakalım dedik, neyse iyi eğlenceler." deyip gülümsedi.

Tam gidecekleri sırada İzgi

"Bir dakika..." dedi. Yankı'ya doğru yaklaştı, uzandı. "Yapmasam içim rahat etmezdi." deyip yankının dudağının başladığı ve sonlandığı iki yeri tutup gülümsetmeye çalışarak yukarı doğru kaldırdı. İzgi'ye hepimiz şaşkınca bakarken Başak gülmeye başladı. Yankı'ysa hiçbir tepki vermiyordu. İzgi en sonunda "Ya gülsene bir kere." deyip oflandı.

Yankı hafifçe, sahte bir gülümseme olsa da gülümsedi. Şahane bir gamzesi var denilcek gibi bir şey yoktu. Sadece güldüğünde yanağında kırışmalar oluyordu. İzgi "Güldün." deyip gülmeye başladı. Kahkaha denilmeyecek kadar kuvvetsiz ses çıkarmıyacak denilcek kadar sessiz bir gülme değildi...

*****

İZGİ'NİN AĞZINDAN

Yazı-tura daki şanssızlığımla mutfağa ben gitmiş, abur cuburları ben hazırlıyordum. Para konularında hep şanssızdım o yüzden fakirim, kesin. Hazırlayıp, süslediğim 4 kaseyi tepsiye koyup içeriye geçtim. Berrak'ta yarım saat önce gelmişti.

Televizyon konsolundaki cd'leri karıştırıp içinden gözüme kestirdiğim bir filmi televizyona taktım. Lambaları söndürüp, sadece televizyonun yüzümüze vuran ışığıyla beraber kalmamızı sağladım. Cipsleri mısır niyetine yiyorduk ki, bir çığlık sesi geldi.

Hepimiz koltuğa kenetlenmişken Asel koltuğun altına doğru saklanmaya çalışıyordu. Ses televizyondan gelmişti. Bu da demek oluyor ki gözüme kestirdiğim film, meğer korku filmiymiş. Başak titreyen sesiyle " İ-İzgi, k-kapa şunu g-güzelim." derken Berrak konuşamıyordu. Asel'se titrek titrek kalkıp, koltuğa oturmuştu. Böyle şeylerden en çok da Asel etkileniyordu, biliyordum.

Böyle bir film Asel'in evinde nasıl var onu bilmiyordum ama en iyi bildiğim şey, şu an belki de en korkunç sahnesinde olan televizyonu bir an önce kapatmamdı.

Yaklaştım, yaklaştım... Tam düğmeye basacakken gene o tiz ve öncekinden daha güçlü çıkan çığlık sesiyle kendimi yerde buldum.Ekrana yaklaşmış o korkunç kadın mı erkekmi anlayamadığım tip, bilgisayarda birden giflerde çıkan kadının daha korkuncu ve televizyon sayesinde büyük boyutlusuydu.

Yere adeta yapışmıştım. Şok içerisindeydim. Titriyordum. Cidden çok korkmuştum. Çok, fazla. Birden ışıklar açıldı.

Kapıya baktığımda ne olduğunu anlayamadım. Tanrım?

Çaresiz BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin