İkinci Bölüm -3

224 4 0
                                    

VI

Kulübedeki Acılar

Gerçekten ciddi, o zamana kadar az duyduğu bir keder içindeydi. Yersiz bir şekilde, hem de aşk işlerine burnunu sokması yüzünden saçmalamıştı.

Belki yüzüncü defadır, kızararak, kendi, kendine, "Ne anlarım ben bunlardan, ne diye karışırım böyle işlere!.." diye tekrarlıyordu. "Öf, keşke yalnız ayıp olmakla kalsa, bu hak ettiğim bir ceza olurdu. İşin kötüsü, bundan sonra yeni felaketlere yol açacağım... Oysa Staretz beni barıştırmak, birleştirmek için yollamıştı buraya. Birleştirme böyle mi yapılır..." Birdenbire, ellerini nasıl birleştirmek istediğini hatırladı, yeniden utancından yerin dibine geçti. "Gerçi candan, içten davrandım, ama ileride daha akıllı davranmalıyım!" diye birden karar verdi ve kararını ciddiye aldı.

Katerina İvanovna'nın verdiği iş Ozernaya Sokağı'ndaydı, ağabeyi Dmitri de tam yolunun üzerinde, Ozernaya'ya yakın bir sokakta oturuyordu. Alyoşa, ağabeyini evde bulamayacağını sezinlemekle birlikte, yüzbaşıdan önce ona uğramaya karar verdi. Dmitri'nin şimdi ondan kaçacağını düşündüğü halde ne olursa olsun onu bulması gerekiyordu. Vakit geçiriyordu. Manastırdan ayrıldığı andan beri, ölmek üzere olan Staretz aklından çıkmıyordu.

Katerina İvanovna'nın siparişinde bir nokta Alyoşa'yı son derece ilgilendirdi; yüzbaşının okullu oğlunun babasının yanında ağlaya ağlaya koştuğundan söz edilirken, demin; ona ne fenalığı dokunduğunu sorunca parmağını ısıran çocuğu hatırlamış, nedense bunun aynı çocuk olduğuna inanmıştı. Böylece, kendini dış konulara kaptırmakla yol açtığı "felaket"i düşünmemeye, pişmanlıkla hırpalanmamaya karar verdi. Verilen işle ilgilenecekti; sonrası Allah kerim! Bu düşünceyle iyice canlandı. Dmitri'nin sokağına sapınca acıktığını hissetti, babasından aldığı ekmeği yolda yedi, toparlandı.

Dmitri evde yoktu. Küçük evin sahipleri ihtiyar marangoz, oğlu ve yaşlı karısı Alyoşa'yı kuşkuyla süzdüler.

İhtiyar, Alyoşa'nın bütün sıkıştırmalarına,

— Üç gecedir evde yatmıyor, belki bir yere gitmiştir, yanıtını verdi.

Alyoşa, adamın başkasının ağzıyla konuştuğunu anladı.

— Gruşenka'da mı, yoksa Foma'da mı saklanıyor? (Mahsus bu kadar açık konuşuyordu.)

Fakat ev sahipleri ona ürkek ürkek bakmakla yetindiler. "Kayırdıklarına göre seviyorlar..." diye düşündü, "iyi bu."

En sonunda Ozernaya Sokağı'nda Bayan Kalmıkova'nın evini buldu. Bu, sokağa bakan, topu topu üç pencereli, bir yana çarpık, köhne bir yapıydı, çamurlu avlusunda tek bir inek vardı. Avludan bir dehlize geçiliyordu; dehlizin solunda ikisi de ihtiyar, galiba ikisi de sağır ev sahibi ana kız oturuyordu. Alyoşa yüzbaşının nerede oturduğu sorusunu birkaç kere tekrarladı, sonunda, kiracılarının sorulduğunu anlayan kadınlardan biri parmağıyla dehlizin karşı tarafındaki temiz kulübeyi gösterdi. Yüzbaşının oturduğu daire gerçekten bir kulübeden ibaretti. Alyoşa kapıyı açmak için demir topuzu eline aldı; ama kapının öte yanındaki doğal olmayan sessizlik tuhafına gitti. Katerina İvanovna'dan, emekli yüzbaşının ailesi olduğunu öğrenmişti. "Ya uyuyorlar ya da geldiğimi duydular, kapıyı açıp girmemi bekliyorlar... İyisi mi, önce kapıyı vurayım," diye düşündü. Kapıyı vurdu. Yanıt hemen değil, beş on saniye sonra geldi. Birisi yüksek, pek kızgın bir sesle,

— Kim o? diye bağırdı.

Alyoşa kapıyı açarak eşikten içeri girdi. Oldukça geniş, ama insan ve eşya kalabalığıyla tıklım tıklım bir kulübeydi. Solda büyük bir Rus ocağı vardı. Ocakla pencere arasında oda boyunca, üzerine bir yığın paçavra asılı bir ip gerilmişti. Sağ ve sol duvarlar boyunca örme yorganlarla örtülü birer karyola vardı. Soldakinde birbirinden ufak basma kılıflı dört yastık kümesi yükseliyordu. İkincisinde, sağdakinde, bir tek, çok küçük bir yastık vardı. Daha ileride, ön tarafta bir ipe enine asılmış bir perde ya da yatak çarşafı bu köşeyi ayırıyordu. Perdenin arkasından tahta bir banka iskemle eklenerek yapılmış uydurma bir yatak görünüyordu. Kaba tahtadan, dört köşe köy işi bir masa ön köşeden orta pencereye doğru sürülmüştü. Pencerelerin ufak, küften yemyeşil olmuş camı vardı. Camlar son derece donuk, sımsıkı kapalı olduğu için oda hayli havasız ve loştu. Masada, sahanda pişmiş yumurta artıklarıyla bir ekmek parçası ve ayrıca şişenin dibinde abıhayat vardı. Soldaki yatağın yanında duran sandalyede, kibar hanım tipli, basma entari giymiş bir kadın oturuyordu. Yüzü çok zayıf, sarıydı; yanaklarının çöküklüğü ilk bakışta hasta olduğunu gösteriyordu. Ama Alyoşa'nın en çok, zavallı kadının hem soran, hem de son derece kibirli bakışları tuhafına gitti. Kendisi konuşmaya başlayıncaya kadar, Alyoşa'nın evin efendisiyle konuştuğu sürece hep o soran ve mağrur bakışlı iri kahverengi gözlerini ondan ona gezdirip durdu. Kadının yanında, sol pencerenin önünde, oldukça çirkin, seyrek kızıl saçlı, yoksul olmakla birlikte, çok temiz giyinmiş genç bir kız ayakta duruyordu. Alyoşa'yı küçümser bir bakışla süzdü. Sağda, o da karyolanın yanında, cinsi kadın olan bir yaratık oturuyordu. Acınacak bir insandı; yirmisinde bir gençti, kambur, ayaktan felçli bir kızdı. Alyoşa'ya sonradan söylediklerine göre ayakları kurumuştu. Koltuk değnekleri karyolayla duvar arasında, köşede duruyordu. Zavallı kızın güzel, iyilik saçan gözleri sakin bir yumuşaklıkla Alyoşa'yı süzüyordu. Masanın önünde, kırk beşlik, ufak tefek, kuru, cılız, kızılımtrak bir adam tavadaki yumurtayı bitirmeye uğraşıyordu. Seyrek kızıl sakalı tıpkı didiklenmiş kıtığı andırıyordu. (Bu benzetme ve hele "kıtık" sözü adamı görür görmez Alyoşa'nın kafasında doğuverdi: bunu sonraları da hatırladı.) Herhalde dışarıya, "Kim o?" diye seslenen bu adamdı, çünkü odadaki tek erkek oydu. Alyoşa odaya girer girmez adam masanın önünde oturduğu sıradan fırlarcasına kalktı, yırtık peçeteyle ağzını acele acele silerek Alyoşa'ya doğru atıldı.

Karamazov KardeşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin