Dördüncü Bölüm -4

168 3 2
                                    

IV
Kaside ve Sır

Alyoşa hapishanenin kapısını çalarken vakit iyice gecikmişti. (Kasım günleri çok kısadır zaten!) Hatta ortalık yavaş yavaş kararıyordu artık. Fakat Alyoşa, Mitya'nın yanına kolayca bırakılacağını biliyordu. Bizim küçük şehrimizde de her şey başka yerlerdeki gibiydi. Baştan, ilk soruşturmanın sonuçlanmasından sonra Mitya'nın akrabalarıyla ve başka bazı kimselerle görüşmesi birtakım formalitelere bağlıydı. Sonra zamanla, bu formaliteler gevşemedi, ama hiç değilse Mitya'ya gelen birkaç kişiye ufak tefek ayrıcalıklar tanınıyordu. O kadar ki, görüşme odasındaki buluşmalar bazen tamamen baş başa oluyordu. Gene de bundan sadece Gruşenka, Alyoşa ve Rakitin faydalanabiliyordu; Gruşenka'yı Emniyet Müdürü tutuyordu. İhtiyar Mokroye'de ona kötü davrandığını unutamıyordu bir türlü. İşin içyüzünü öğrendikten sonra Gruşenka'ya büsbütün başka gözle bakmaya başladı. İşin garibi, Mitya'nın suçluluğuna kesinlikle inandığı halde, hapsedilişinden beri ona gittikçe artan bir yumuşaklıkla davranıyordu. Kendi kendine, "Kim bilir," diyordu, "belki aslında iyi ruhlu bir adamdı, ama içki, derbederlik bu hale getirdi onu..." Başlangıçta duyduğu dehşetin yerini acıma aldı. Alyoşa'ya gelince. Emniyet Müdürü daha önce tanıyor, seviyordu onu. Mahpusa son zamanda sık sık gelmeye başlayan Rakitin de "Emniyet Müdürününkiler"in (Mihayl Makaravoç'in kız torunlarına verdiği ad) en yakın ahbaplarındandı ve Tanrının günü kapılarını aşındırırdı. Ayrıca, ödevine düşkün, gene de babacan bir ihtiyar olan Hapishane Müdürünün evinde ders verirdi. Alyoşa da müdürün eski ahbabıydı: ihtiyar onunla "yüksek şeyler" üzerine konuşmaktan hoşlanırdı. Hapishane Müdürü İvan Fyodoroviç'i de takdir ederdi, onu yalnız saymakla kalmaz, "kendi çapında bir filozof" olduğu halde fikirlerinden adeta ürkerdi. Oysa Alyoşa'ya karşı dayanılmaz bir yakınlık hissediyordu. Son yıl İncil yorumculuğuna düşen ihtiyar, izlenimlerini sık sık genç arkadaşına açardı. Daha önceleri, Alyoşa manastırdayken oraya gider, onunla, rahiplerle saatlerce konuşurdu. Alyoşa hapishane ziyaret saatlerini kaçırsa bile müdürün yanına uğrar, her şey yoluna girerdi. Zaten hapishanede Alyoşa'yı tanıyıp benimsemeyen gardiyan yoktu. Üstleri müsait davrandığı için nöbetçiler de ses çıkarmıyordu.

Mitya, ziyaretçisi olunca daima hücresinden çıkıp aşağıya, ziyaretler için ayrılmış odaya geçiyordu. Alyoşa odaya girerken Mitya'nın yanından çıkan Rakitin'le karşılaştı. İkisi yüksek sesle konuşuyordu; Mitya onu uğurlarken bir şeye kahkahayla gülüyordu, Rakitin'de söylenir gibi bir hal vardı. Rakitin, hele son zamanlarda Alyoşa ile karşılaşmaktan hoşlanmıyor, hemen hiç konuşmuyor, hatta zorla selamlaşıyordu. Bu sefer de Alyoşa'nın girdiğini görünce kaşlarını çattı, kürk yakalı, geniş kışlık paltosunu iliklemeye uğraşıyormuş gibi gözlerini öteye çevirdi. Sonra hemen şemsiyesini aramaya koyuldu. Konuşmuş olmak için,

— Bir şey unutmayalım da... diye mırıldandı.

Mitya takıldı:

— Başkasına ait şeyleri de unutma! Nüktesine kendisi güldü.

Rakitin hemen köpürdü, öfkesinden titreyerek,

— Sen bunu Karamazov'lara tavsiye et, Rakitin'e değil, köleci soyu!

— Ne oluyorsun yahu, şaka ettim! Vay anasını!

Alyoşa'ya dönerek hızla uzaklaşan Rakitin'i başıyla gösterdi:

— Hep böyle bunlar: şurada oturdu, güldü, gayet neşeliydi; durup dururken köpürüverdi. Sana selam bile vermedi, kavga mı ettiniz yoksa? Neden öyle geç kaldın? Sabahtan beri gelmeni iple çekiyordum. Zarar yok, acısını çıkarırız.

Alyoşa başıyla Rakitin'in defolup gittiği kapıyı göstererek,

— Pek dadandı sana, arkadaş mı oldunuz yoksa? diye sordu.

Karamazov KardeşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin