İkinci Bölüm -2

242 7 18
                                    

III

Okul Çocuklarıyla Çatışıyor

Babasından çıkıp Bayan Hohlakova'ya giden Alyoşa, "Allahtan Gruşenka hakkında bir şey sormadı, diye düşünüyordu. "Yoksa Gruşenka ile dünkü karşılaşmamızı anlatmak gerekirdi."

Alyoşa, üzüntüyle, kavgacıların bir gecede güçlendiğini, yüreklerinden doğan güneşle yeniden katılaştığını hissediyordu. "Babam kızgın ve öfkeli; aklına takıldığından döneceğe benzemiyor. Dmitri nasıl acaba?.. Besbelli o da gece boyunca kendini toplamış, kızgınlığı geri gelmiştir; onun da kafasında bir şeyler olmalı... Onu ne yapıp yapıp bugün bulmalıyım; mutlaka bulmalıyım!"

Ama Alyoşa uzun boylu düşünmeye vakit bulamadı. Görünüşte pek önemli olmadığı halde çok etkileyici bir olayla karşılaştı. Meydanı geçmiş, Bolşaya Sokağı'na paralel, sadece bir dereyle ayrılmış (şehrimizin her yanını dereler bölmektedir) Mihaylovskaya Sokağı'na çıkmak için dar bir yola sapmıştı. Ansızın aşağıda, köprünün önünde, dokuzla on iki yaş arası okul çocuklarından bir grup belirdi. Okuldan yeni dağılıyorlardı; kiminin sırtında çantası, kiminin omuzdan kayışla asılı torbası vardı. Bazıları palto giymişti; bir kısmı yalnız ceketliydi. Varlıklı babalar tarafindan şımartılanların ayağında çocukların pek sevdiği uzun, akordeon çizmelerden vardı. Çocuklar baş başa vermiş, aralarında bir karara varıyor gibiydiler.

Alyoşa, çocuk görüp de ilgilenmeden edemezdi. Moskova'da da öyleydi; daha çok iki üç yaşlarında bebeklerden hoşlandığı halde, on on bir yaşında, okul çağındaki çocukları da severdi. O anda çok kaygılı olduğu halde yanlarına sokularak bir iki lakırdı etmekten kendini alamadı. Yaklaşarak çocukların pembeleşmiş heyecanlı yüzlerini süzerken hepsinin elinde birer, hatta bazılarında ikişer taş olduğunu fark etti. Hendeğin karşı tarafinda, çocuk grubundan aşağı yukarı otuz adım ötede bir çocuk daha vardı. O da okul çantasını yandan asmış bir öğrenciydi. Boyuna göre on yaşından fazla değildi, belki daha da az gösteriyordu. Benzi soluk, sağlıksızdı; kara gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Herhalde okuldan birlikte çıktıkları halde küs oldukları için ayrıldığı altı kişilik sınıf arkadaşları grubunu olanca dikkatiyle süzüyordu. Alyoşa sarışın, kıvırcık saçlı, al yanaklı, siyah ceket giymiş bir çocuğa yaklaşıp konuşmaya başladı. Üstünü başını inceledikten sonra,

— Bizim zamanımızda da sizin gibi torba kullanırdık dedi; ama içinden şunu bunu kolayca çıkarmak için sola takardık. Oysa sen torbanı sağ omzuna astığın için elini sokarken güçlük çekersin.

Alyoşa'nın konuşmaya, yararlı bir uyarmayla başlamasında önceden hazırlanmış bir kurnazlık yoktu. Zaten çocuğun, hele kalabalık bir çocuk grubunun güvenini kazanmak için başka türlü hareket edilmez. Onlardan farklı görünmemek için ciddi, iş konularından başlayarak söz açmalı; Alyoşa bunu adeta içgüdüsüyle yapıyordu.

Çocuklardan başka biri, on bir yaşlarında kabadayı, gürbüz bir oğlan,

— Solaktır o, dedi.

Beşi de gözlerini Alyoşa'ya diktiler.

Üçüncüsü,

— Taşı bile sol eliyle atar, diye ekledi.

Tam o sırada çocuk grubuna bir taş geldi, solak çocuğa hafifçe çarparak, büyük bir ustalıkla ve hızlı atıldığı halde dışa düştü. Atan, hendeğin karşı yanında duran çocuktu.

Çocuklar,

— Vur Smurov, yapıştır ona!.. diye bağırdılar.

Çolak Smurov buna çoktan hazırdı, hemen karşılık verdi. Hendeğin öbür yanındaki oğlanı nişan alarak taşı fırlattı, ama tutturamadı; taş değmeden yere düştü, öteki bir taş daha savurdu, ama bu sefer Alyoşa'ya çarptı, hem de omzunu epeyce acıttı. Yumurcağın cebi önceden hazırladığı taşlarla doluydu. Bunu şişkin ceplerinden daha otuz adım ötede anlamak mümkündü.

Karamazov KardeşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin