Dördüncü Bölüm -2

199 3 0
                                    

V
İlyuşa'nın Başucunda

Tanıdığımız emekli yüzbaşı Snigirev'in ailesinin oturduğu, bizce bilinen oda o sırada kalabalıktan daralmış, havasız kalmıştı. Birkaç çocuk İlyuşa'yı görmeye gelmişti. Hiçbiri onları İlyuşa ile barıştırıp birleştirenin Alyoşa olduğunu kabul etmiyordu: Smurov da bu düşüncedeydi. Oysa gerçek buydu. Alyoşa'nın bu işteki bütün hüneri, çocukları İlyuşa ile sanki mahsus değil, bir rastlantıymış gibi, "tatsız duygulanmalara" yol açmadan birleştirebilmesiydi. Arkadaşlarının çevresinde oluşu acılı anlarında İlyuşa'ya büyük ferahlık veriyordu. Eskiden düşmanı olan bu çocukların yakınlığıyla candan dostluğu onu duygulandırıyordu. Aralarında bir Krasotkin eksikti. Bu İlyuşa'yı azap içinde kıvrandırıyordu. Acı anıları arasında en ağır basanı, biricik dostu ve koruyucusu Krasotkin'e çakıyla saldırmasıydı. İlyuşa ile barışmak için herkesten önce gelen zeki Smurov da aynı şeyi düşünüyordu. Fakat Smurov Krasotkin'e, Alyoşa'nın "bir iş için" ona gelmek isteğinden ima yollu bile söz açınca öteki hemen lafı ağzına tıkıyordu. Ne yapmak gerektiğini bildiğini, kimseden akıl istemediğini, bu konuda "kendine göre hesapları" olduğunu kesinlikle söylüyordu. Şu son pazardan iki hafta önce oluyordu bunlar. Alyoşa da tasarladığı halde bir türlü ona gidememişti. Gene de Smurov'u Krasotkin'e üst üste yollamaktan vazgeçmiyordu. Krasotkin iki defa sert, kesin olarak, Alyoşa onu götürmeye gelirse İlyuşa'ya hiçbir zaman gitmeyeceği, üstüne fazla varmamaları karşılığını verdi.

Son güne kadar Kolya'nın o sabah İlyuşa'ya gideceğini hiç kimse, Smurov bile bilmiyordu. Cumartesi akşamüzeri ayrılırken Kolya birdenbire sert bir tavırla arkadaşına, ertesi sabah onu evde beklemesini, birlikte Snigirev'lere gideceklerini söyledi. Ayrıca, ansızın gitmek istediği için kimseye bundan söz açmamasını da tembih etti. Smurov onun isteğini yaptı. Kolya'nın kaybolan Juçka'yı bulup getireceği hakkında Smurov'un kurduğu hayal, arkadaşının bir gün laf arasında, "Köpek sağ ise onu bulmamak eşekliktir..." demesinden doğuyordu. Bir gün, uygun bir zaman bulup Juçka hakkında düşündüklerini çekine çekine söyleyince Krasotkin fena halde köpürdü: "Perezvon'um varken şehirde fellik fellik elin köpeğinin peşinden koşacak kadar budala değilim! Hem iğne yutan köpeğin sağ kalması mümkün mu? Sululuk bu sadece!"

Öte yandan İlyuşa, aşağı yukarı iki haftadır ikonlar altındaki köşede yatağından çıkmadan yatıyordu. Alyoşa'nın parmağını ısırdığı günden beri okula gitmiyordu. Zaten o gün hastalanmıştı. Gerçi bir aydır, arada bir kalkıp odada dolaşıyor, koridora çıkabiliyordu. Ama gitgide güçten düştü, babasının yardımı olmadan yerinden kıpırdayamaz oldu. Babası üstüne titriyordu, içkiden bile vazgeçmişti. Oğlunun öleceği aklına geldikçe dehşetten çıldıracak gibi oluyordu. Kaç kere, hele koluna girerek odada gezdirip yatağına yatırdıktan sonra dışarı fırlıyor, koridorun karanlık köşesine sokulup duvara abanıyor, İlyuşeçka'nın kulağına gitmesin diye hıçkırıklarını boğmaya çalışarak sarsıla sarsıla ağlıyordu.

Odaya dönünce de hemen sevgili çocuğunu eğlendirmeye, avutmaya başlıyordu. Masallar, gülünç hikâyeler, fıkralar anlatıyor, rastladığı komik adamların ya da hayvanların gülünç böğürtülerini, bağırmalarını taklit ediyordu. Fakat İlyuşa babasının bu soytarılıklarından hoşlanmıyordu. Hoşnutsuzluğunu göstermemeye çalışıyordu, ama babasının çevresinde küçümsendiğini seziyor, bundan üzüntü duyuyordu. "Kıtık" ve "acı günü" bir türlü unutamıyordu...

İlyuşeçka'nın ablası yatalak, sessiz, yumuşak başlı Ninoçka da babasının maskaralıklarından hoşlanmazdı. (Varvara Nikolayevna'ya gelince, o kurslarına devam etmek için çoktandır Petersburg'a gitmişti.) Ancak aklı tamam olmayan anneleri, kocası marifetlerine başlayınca, katılırdı gülmekten. Onu avutan yalnız bunlardı, geri kalan zamanlar durmadan söylenir, hepsinin onu unuttuğundan, saymadıklarından, incittiklerinden sızlanır dururdu. Ama son günlerde o da değişir gibi olmuştu. İkide bir İlyuşa'nın yattığı köşeye bakarak düşünceye dalıyordu. Daha az konuşuyor, hatta kimse duymasın diye sessiz sessiz ağlıyordu. Yüzbaşı bu değişikliği üzülerek, şaşkınlıkla karşıladı. Başlangıçta çocukların gelip gitmelerinden hoşlanmayan Bayan Snigireva sonradan neşeli hayhuylarına iyice alışmış, anlattıkları onu da ilgilendirmeye başlamıştı. Sonunda onlarsız edemez oldu; çocuklar ayağı kesecek olsalar buna son derece üzülecekti. Konuşurlarken ya da bir oyuna başlayınca o da gülüyor, el çırparak onlara katılıyordu. Bazılarını yanına çağırıp seviyordu. En çok küçük Smuroy'dan hoşlanıyordu. Yüzbaşıya gelince, çocukların İlyuşa'yı avutmak için evine gelişleri ilk günden beri içini coşkun bir sevinçle doldurmuştu; İlyuşa'nın bundan sonra sıkılmayacağını, böylece belki de daha çabuk iyileşeceğini umuyordu. Son dakikaya kadar bütün kaygılarına rağmen, oğlunun iyileşeceğinden bir an olsun şüphe etmemişti. Küçük misafirleri adeta huşu ile karşılıyordu. Etraflarında dört dönüyor, hizmetlerine koşuyor, bir sırtında taşımadığı kalıyordu. Son zamanlarda bunu bile yapmaya başladı, ama İlyuşa bu çeşit oyunlardan hoşlanmadığı için vazgeçildi. Snigirev çocukları ağırlamak için tatlı çörekler, fındık fıstık alıyor, çay kaynatıyor, sandviç hazırlıyordu. Şurasını belirtelim ki, o sıralar paradan yana sıkıntısı yoktu. İlkin Katerina İvanovna'nın geri çevirdiği iki yüz rublesini tıpkı Alyoşa'nın tahmin ettiği gibi sonradan kabul etmişti. Snigirev ailesinin durumuyla İlyuşa'nın hastalığını yakından öğrenen Katerina İvanovna evlerine gitmiş, bütün aileyle tanışmış, hele yüzbaşının yarım akıllı karısını büyülemişti adeta. O zamandan beri yardımını esirgemiyordu. Oğlunun ölümünün düşüncesine bile dayanamayan yüzbaşı, eski kibirli halini bırakmış, yardımı alçakgönüllülükle kabul ediyordu. Doktor Herzenstube de Katerina İvanovna ile anlaşmasına uyarak, hiç aksamadan günaşırı hastayı görmeye geliyordu, ama bu ziyaretlerin pek faydası yoktu, sadece çeşit çeşit ilaç yazıyordu çocuğa. Fakat o gün, yani pazar sabahı yüzbaşılarda Moskova'dan yeni gelen ve orada ün salmış bir doktor bekleniyordu. Bu doktoru büyük bir para karşılığında Moskova'dan Katerina İvanovna getirmişti; İlyuşeçka için değil, başka, daha sonra, sırası gelince söz açacağımız bir amaçla çağırmıştı. Doktor gelince İlyuşeçka'yı da görmesini rica etti. Çocuğun babasına, ziyaretten önce haber verildi. Kolya Krasotkin'in geleceği yüzbaşının aklından geçmiyordu, oysa İlyuşeçka'nın özlemini bu kadar çektiği arkadaşının gelmesini çoktandır istiyordu. Krasotkin'in kapıyı açıp odada göründüğü anda oradakilerin hepsi, yüzbaşı, gelen çocuklar hastanın yatağının etrafında toplanmış, yeni getirilen minnacık bir kurt köpeği yavrusunu seyrediyorlardı. Yavru bir gün önce doğmuştu ama, yüzbaşı, kaybolan ve herhalde hayatta olmayan Juçka'nın özlemini çeken İlyuşeçka'yı eğlendirıp avutmak için tam bir hafta önce ısmarlamıştı bunu. Bir köpek yavrusunun, hem de adi değil, kurt köpeği yavrusunun (bunun büyük önemi vardı tabii) hediye edileceğini İlyuşa üç gün önce öğrenmişti. İnce bir nezaketle hediyeye sevindiğini belli ediyordu, ama oradakilerin hepsi yeni köpeğin ona hırpaladığı zavallı Juçka'yı belki daha da çok hatırlattığını anlıyordu. Enik yanında yattığı yerde kıpırdanıp duruyor, İlyuşa yüzünü buruşturan bir gülümsemeyle ince, solgun, kurumuş eliyle tüylerini okşuyordu. Köpeğin hoşuna gittiği belliydi ama... gene de Juçka değildi bu, Juçka yok olmuştu! Bu yavrunun yanında bir de Juçka olsa mutluluğu noksansız olacaktı!

Karamazov KardeşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin