Üçüncü Bölüm -6

189 6 0
                                    

Dokuzuncu Kitap, Ön Kovuşturma

I
Memur Perhotkin'in Mesleğinde İlk Adımları

Var gücüyle dul tüccar karısı Morozova'nın kapısını yumruklarken bıraktığımız Pyotr İlyiç Perhotkin sonunda kapıyı açtırdı. Daha iki saat önce geçirdiği heyecanın etkisinde, bir sürü "düşünce"yle bunalan Fenya henüz yatmamıştı. Kapının alabildiğine gümbürdediğini duydu, yeniden bir sinir nöbetine yakalanmaktan korktu. Gittiğini gözleriyle gördüğü halde içinde, kapıyı yumruklayanın gene Dmitri Fyodoroviç olduğu şüphesi vardı: ondan başka kimse bu kadar delidolu kapı çalamazdı. Fenya uyanıp avlu kapısını açmaya giden kapıcıya koştu, geleni içeri almaması için yalvarmaya başladı. Ama kapıcı, kapıyı çalanın kim olduğunu, ne istediğini sorup soruşturduktan sonra onun Fedosya Makarovna'yı son derece önemli bir iş için görmek istediğini anladı, içeri almaya karar verdi. Fenya geleni mutfağa aldı, yalnız Pyotr İlyiç'ten, "ne olur ne olmaz" diye kapıcının da içeri girmesi için izin istedi. Pyotr İlyiç sorguya başlar başlamaz en önemli noktayla karşılaştı: Dmitri Fyodoroviç, Gruşenka'yı aramaya koşarken havanelini kapıp götürmüş, dönüşte boş, ama elleri kan içinde gelmişti. "Kan şıp şıp durmadan damlıyordu..." diyordu Fenya. Besbelli korkunç olayın etkisiyle bu da hayalinde doğuvermişti. Ama kanlı elleri Pyotr İlyiç de görmüş, hatta bunların temizlenmesine de yardım etmişti. Mesele, kanın damlayıp damlamadığında değildi. Dmitri Fyodoroviç havaneliyle nereye gitmişti; Fyodor Pavloviç'e mi, ayrıca bunu kesin olarak nereden anlamak mümkündü? Pyotr İlyiç'in asıl ilgilendiği nokta buydu. Sonunda, kesin olarak bir şey öğrenememekle beraber, gene de Dmitri Fyodoroviç'in babasının evinden başka yere gidemeyeceği, ne olduysa orada olduğu kanısına vardı.

Fenya heyecanlanarak,

— Geri dönünce ona her şeyi olduğu gibi anlatıp ben sorulara başladım, diye ekledi. "Ellerinizdeki kan ne, kuzum Dmitri Fyodoroviç?" dedim. Galiba insan kanı olduğunu, az önce bir adam öldürdüğünü açıkladı; pişmanlık duyuyordu. Sonra deli gibi çıktı gitti. Böyle çılgınca nereye fırladığını düşünmeye başladım. Mokroye'ye giderse hanımımı vurur, diyordum. Kıymasın ona diye yalvarmak için evine koştum, yolda Plotnikov'un dükkânının önünde gördüm. Yola çıkmak üzereydi, elleri kanlı değildi artık. (Fenya bunun farkına varmış ve unutmamıştı.) Fenya'nın büyükannesi torununun bütün söylediklerini becerebildiği kadar doğruladı.

Birkaç başka sorudan sonra Pyotr İlyiç, Morozova'nın evinden, gelişinden çok daha kuşkulu ayrıldı.

Bundan sonra en kestirme, en doğru yol Fyodor Pavloviç'in evine giderek bir şey olup olmadığını, olduysa neler olduğunu öğrenmekti. Kesin şekilde bilgi aldıktan sonra da Emniyet Müdürüne gidecekti. Pyotr İlyiç'in kararı buydu. Ama zifiri karanlık bir geceydi, Fyodor Pavloviç'in avlu kapısı da evden epey uzaktı, açtırmak için epey uğraşması gerekecekti. Öte yandan, Fyodor Pavloviç'le ahbaplığı oldukça uzaktandı, kapıyı vurup kendini duyurur ve bir şey olmadığı anlaşılırsa, ertesi gün Fyodor Pavloviç'in dilinden kurtulamazdı. Alaycı ihtiyar hiç tanımadığı memur Perhotkin'in, gece yarısından sonra onu birisinin vurup vurmadığını öğrenmek amacıyla kapısını nasıl yumrukladığını bütün şehre yayardı. Perhotkin'in dünyada en ürktüğü şey rezaletti. Gene de içini saran duygu o derece güçlüydü ki, ayağını öfkeyle yere vurarak kendi kendine küfretti ve hemen yeni bir yol buldu. Bu defa Fyodor Pavloviç'i değil, Bayan Hohlakova'yı görmeyi tasarlıyordu. Kadın demin falan saatte Dmitri Fyodoroviç'e üç bin ruble verip vermediği sorusuna olumsuz karşılık verirse, Fyodor Pavloviç'e uğramadan doğruca Emniyet Müdürüne gidecekti; aksi halde her şeyi yarına bırakıp eve dönecekti. Aslına bakılırsa, genç bir adamın gecenin saat on birinde yüksek muhitten, hiç tanımadığı bir kadının kapısını çalıp onu belki yatağından kaldırarak, duruma göre hayli garip bir soru sorması Fyodor Pavloviç'e gitmekten daha uygun bir rezalet nedeniydi. Ama bazen, özellikle bu duruma benzer hallerde en düzenli, soğukkanlı kimseler bile böyle hareket ederler. Hem Pyotr İlyiç o anda hiç de soğukkanlı değildi. Sonraları, içini gitgide kaplayan, ona adeta azap veren ve iradesi dışında davranmaya sürükleyen huzursuzluğu ömrü boyunca unutamadı. Şüphesiz yolda, o kadına gittiği için kendi kendini durmadan azarlıyordu, gene de dişlerini gıcırdatarak, belki onuncu defa, "Ne olursa olsun, bu işi sonuna kadar götüreceğim!" diye tekrarlıyordu. Sonunda dediğinden dönmedi.

Karamazov KardeşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin