merhaba!geçen bölüm için verdiğiniz oylar ve yaptığınız yorumlar için çok teşekkür ederim. bu bölüm de yorum ve oylarınızı bekliyor olacağım. umarım seversiniz.🖤🐰
tüm yaşamım boyu hayatımın her saniyesini planlayarak, sıradaki on yılda ne yapacağını bilerek yaşadım. hayatımın konrtolü elimde olmadığı zaman büyük bir endişeye kapılır ve planımı bozan o pürüzlerden kurtulmadan rahat bir uyku uyuyamazdım.
onu istemiyordum. ama benim aksime jungkook açık açık istediğini belli etmişti. bunu yapamazdım. hayatım, düzenim mahvolurdu. daha üniversitede ikinci yılımdı. işim yoktu. babamlar öğrenirlerse beni mahveder ve harçlığımı da keserlerdi.
jungkook için söylemesi kolaydı. tüm zorluklara katlanması gereken bendim. kanıtı tişörtünün altında gezdirecek olan da, insanların yargılayıcı bakışlarının hedefi olacak olan da bendim.
bu yüzden bu pürüzden de kurtulmalıydım. yaşamasına, hayatımı mahvetmesine izin veremezdim.
sol elimde su dolu bardağı, sağ avucumda ise iki küçük beyaz hapı tutuyor, mutfağın ortasında öylece dikiliyordum. kararımı vermiştim. hayatımın uçurumdan yuvarlanmasına seyirci kalmayacaktım. tereddüt bile etmiyordum. avucumdaki hapları dudaklarıma yaklaştırdım. ancak açılan kapı ve içeriye giren jungkook'la kaskatı kesildim.
"taehyung?" bir elimdeki ilaca bir de yüzüme baktı. "düşündüğüm şeyi yapıyor olduğunu söyleme bana lütfen."
"ben-"
"taehyung, ne yapıyordun?" gözlerimden anlıyordu. sormasına bile gerek yoktu. ama yine de inkar etmemi istiyordu. bunu biliyordum. ama inkar edemezdim. birbirimizin vereceği tepkileri çok iyi tanıyorduk. ona yalan söylersem bunu anlardı ve ben her şeyi daha fazla berbat ederdim.
"jungkook, özür dilerim." avucumdaki haplar ve bardak elimden kayıp yerle buluşurken, savsak birkaç adım attım öne doğru. o benim aksime geriye doğru ilerledi. dünyası başına yıkılıyordu sanki.
"bunu nasıl yaparsın?" sesi çatlıyor, her an düşecekmiş gibi duruyordu. jungkook kolay kolay ağlayan biri değildi. ama gözleri dolmuştu ve dişlerini sıkıyordu. onu inctiyordum ve bunun farkındaydım. ama o da beni incitiyordu.ama farkındaymış gibi durmuyordu "bizim bebeğimize, bir canlıya, ikimizden olan bir parçaya nasıl kıymayı düşünürsün?!" bağırışı yüzünden irkildim.
"ona bebeğimiz deyip durmayı kes. aptal bir kan pıhtısı sadece, bir hata." sözlerime dikkat etmiyordum.
"bir canlıya, bir insana, hayvana, bitkiye karşı gösterilen her haksızlığın beni ne kadar yaraladığını bilmiyor musun? kendimi onları korumaya, bir fark yaratmaya adadım ben!" delirmiş gibi gülüyor ve ben ilk kez jungkook'un kendini bu kadar kaybedişine şahit oluyordum "ama şu olana bak! tanrım inanamıyorum, bunca şeyle uğraşırken gelmiş aşık olduğum adamı bebeğimize kıymak isterken yakalıyorum."
"beni anlamıyorsun!"
"seni anlamıyor muyum, taehyung?" bileğimden yakalayıp beni kendine çevirdi. bana aşkla bakan, o merhamet dolu gözlerde alev alev yanan hayalkırıklığını ve nefreti görüyordum. daha fazla dayanamayıp gözlerimi kaçırdım. benden nefret etmesi fikrine bile katlanamıyordum. cesaretimi kaybetmiştim. daha fazla kendimi savunacak, anlatacak gücüm kalmamıştı. o her zaman ben daha birşey söylemeden ne hissettiğimi anlıyordu.
ama ya şimdi neden ne kadar acı çektiğimi görmüyormuş gibi davranıyordu?
"hayatım mahvolur, insanlar hakkımda ne düşünecek? ya babamlar? beni mahvederler. ben böyle bir yükü sırtlanamam."
"tek başınaymışsın gibi konuşuyorsun." dedi kırgınlığı katlanarak artarken.
"tek başınayım çünkü! bu halde üniversiteye gidebilir miyim sanıyorsun?! diyelim ilk birkaç ay sakladım. ya sonra?"
"seni anlıyorum. korkuyorsun. bu benim için de yeni, beklenmedik. ben de korkuyorum ve ödüm kopuyor-" daha fazla bir şey söylemesini beni ikna etmeye çalışmasını istemiyordum. yanımda olmasına, beni anlamasına, bana sarılmasına ihtiyacım vardı. ama yine de bana sarılmak isteyen kollarını ittim.
"hayır, aynı şey değil. anlamıyorsun."
"üstesinden gelebiliriz," diye fısıldadı.
"ben gelemem. onu istemiyorum," başımı iki yana salladım.
***
hava çoktan kararmıştı. koltukta uzanmış, dizlerimi karnıma doğru çekmiş, kendime sarılmıştım. üşüyordum. hiçbir şey düşünemiyor, ne hissedeceğimi bilemiyordum. kafamın içi bomboştu. kalp atışlarım can çekişen bir hastanınki gibi cılızdı. bakışlarım bir amaç gütmeden duvarda geziniyordu. sonra birkaç tıkırtı duydum.beni boşluktan çekip çıkaran haraketlikle kapıya doğru yönelen jungkook'a döndüm.
"nereye gidiyorsun?"
"hava almaya ve düşünmeye ihtiyacım var. bu sürede sen de kararını ver." ayakkabılarını giyinmiş, kapüşonunu başına geçirmişti, yüzünü göremiyordum.
"ben kararımı verdim." diye fısıldadım. sıcak sarılışına, tenimi ısıtan dudaklarına ihtiyaç duyuyordum. gitmesini istemiyor ancak kalmasını söyleyecek cesareti kendimde bulamıyordum.
"tekrar düşün, taehyung," duraksadı. "seni seviyorum ve senden nefret edemem biliyorsun. ama eğer bebeğimizden kurtulmaktan vazgeçmesen ben artık nasıl hissederim, hâlâ aynı olabilir miyiz bilmiyorum."
daha fazla bir şey söylemedi. önce kapının açılma daha sonra kapanma sesini, merdivenleri inen adım seslerini duydum. adım sesler uzaklaştıkça odanın da eş zamanlı soğuduğunu, bedenimin buz kestiğini hissediyordum. ama kıpırdamadım, sabaha kadar öylece dönmesini bekledim.
sizi seviyorum
080620
sevgilerle ben xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flipped | taekook mpreg✔️
Fanfictiontaehyung'un hamile kalmasıyla hayatları tepetaklak olur.