kalemimi jungkook ele geçirdi ve bir sürü devrik cümle karaladı. taehyung hırçın görünse de uysaldır. jungkook kendi aklına eseni yaptı. ona sözümü geçiremedim.8.ay
kim taehyung'u deliler gibi seviyordum. onun saatlerini harcayıp süslendiği halini de her şeyden bıkıp, pijamalarıyla koltuğa kurulup sabaha kadar sezon sezon dizi izlediği halini de güzel buluyordum. ellerinde kalana kadar boyadığı saçlarını, kıskandığımı bile bile giydiği şortlarını, teninin tenime özgürce temas etmesini, hatta pasaklılığını bile seviyordum.
biz taehyung ile birbirimizi deliler gibi sever, aynı oranda da zıtlaşırdık. benzemezdi hiçbir yanımız diğerinkine.
o huysuz, çok kolay sinirlenen, hatalarının farkında olsa bile kabullenmeyen, asla akışına bırakamayan bir kontrol manyağıydı. aşkı yaz kadar rengarenk, sarılışı ilkbaharda hissettirir, öfkesi bir kasırga gibi yakar geçer, kırgınlığı kışın ayazı kadar sessiz ve sivri.
ben uzun süre kin tutan, agresif, çekingen ve içine kapanık, acele etmeyen ve akışına bırakan biriydim.en çok ortalığın dağınık olmasından nefret eder, kabuslarımda tekrar tekrar öldürürdüm kardeşimi*. ellerimde onun kanıyla uyanırdım her sabaha. pişmanlığım hafiflemez, suçluluğum geçmez.
ne o mükemmeldi ne de ben. düşer, yara alır, kanadıkça kanardık. bazı yaralarımız inat edip iyileşmezdi hiç. ancak birlikteyken tek bir çizik yokmuş gibi hissederdik ruhumuzda. iki aptal yeniyetmeydik ne de olsa.
en çok başkalarını irite eden huylarımızı severdik birbirimizde.
o gülerken burnunu kırıştırır, dişlerini çok belli eder, ben gülerken en sonda burnumdan saçma sapan bir ses çıkardı.
yazım okunmayacak kadar berbattı, ancak cüzdanında taşırdı ona yazdığım ilk mektubumu.
yemek yaparken mutfağı yakma potansiyeline sahipti mesela. ancak onun lazanyasının üstüne başka yemek tanımazdım.
sürekli yüksek sesli müzik dinlerdim. o da deli gibi dans ederdi her seferinde benimle.
şapırdatarak yer ve ayaklarını sürükleyerek yürürdü etrafta. evimde varlığını hissetmekten mutlu olurdum o zamanlarda.
mesajlara cevap vermeye çok üşenirdim. o da arar dakikalarca konuşurdu benimle.
ikimizin de çok fazla eksiği, kanayıp duran bir türlü iyileşmeyen yaraları vardı. kabuslarımdan kan ter içinde uyandığımda yanımdaydı. ağladığında, daha fazla katlanamadığında bana yaslanırdı. tırnakla et gibiydik biz. ayrıldıkça canımız daha fazla yanardı. çünkü doğamıza tersti.
"jungkook," gözlerim televizyona odaklanmış ne izlediğimi göremiyor, beynimin kıvrımlarında dolanıp duran düşüncelerimin gürültüsü yüzünden odaklanamıyordum.
"hmm," bakışlarımı tenbel bir şekilde ekrandan çekip taehyung'a döndüm. koltukta dibimde oturuyordu. kaşları çatılmış bana öldürecekmiş gibi bakıyordu.
"bir şey mi oldu, güzelim?"
"hayır," kucağındaki tabağı benim kucağıma bırakıp koltuktan kalktı. hayır dese de ses tonu bir sorunumuz olduğunu bas bas bağırıyordu.
sinirle yatak odasına ilerleyip, beni öfkesinden emin etmek için kapıyı çarptı. demiştim ya öfkesi yakar geçerdi.
geçen her saniyenin aleyhime işlediğinin bilincinde olarak oturduğum yerden kalktım. tüm gün çalıştığım için kemiklerim bile sızlıyor, ayakkabım ayağıma küçük geldiği için yara bere içinde kalmış ayaklarım yere bastığımda canımı yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flipped | taekook mpreg✔️
Fanfictiontaehyung'un hamile kalmasıyla hayatları tepetaklak olur.