ebeveynleri bilirsiniz: sürekli ama sürekli bir koşuşturma halindedirler. hem kendilerine hem de çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmak için sürekli meşguldürler. daha fazla para için her gün hayatlarından daha fazla şey feda ederler. çocuklarının ilk adımlarını, gülümsemelerini, ilk kalp kırıklıklarını, büyümelerini kaçırırlar. ebeveyn ve çocuk arasında sadece bir tohum olarak kalan ilişki, sevgisiz, ilgisiz, sıcacık bir sarılmasız yeşeremez. her gün biraz daha kaybeder çiçek açma şansını.gün gelir ebeveyn bunca koşuşturmanın meyvesini almayı beklerken banka hesabında olan paradan ve yeşerememiş o tohumdan başka bir şey bulamaz. bazıları ebeveynlerinin yarattığı boşlukları doldurmak için alkole, uyuşturucuya sarılmıştır, bazıları o sıcaklığı türlü türlü insanların yatağında aramıştır, bazıları ise kendinden vazgeçerek parçalara ayrılmıştır.
namjoon ise oğlunu kucağında bir bebekle bulmuştu. bu diğerlerinden daha iyi miydi yoksa daha kötü müydü, bir fikri yoktu.
eşinin gittikçe artan garip davranışları onu ele vermişti. kıskançlığının ona verdiği yetkiye dayanarak eşi uykudayken telefonunu didik didik etmiş ancak bir bebeğin fotoğrafları ile dolu olan gizli bir klasörden başka bir şey bulamamıştı. fotoğrafların geldiği konuşmanın kaynağını bulduğunda ise gece saat üçte eşini uyandırmış, onu sıkıştırarak her şeyi anlatmasını sağlamıştı.
"bana ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz acaba? torunum üniversiteyi kazandığında mı?" dedi namjoon. torun kelimesi daha yeni kırk beşini doldurmuş vücudunda garip bir etki bıraktı. inanmakta hâlâ zorluk çekiyordu.
bakışları kucağındaki beyaz tenli bebekteydi. kocaman açılmış gözleri merakla yeni tanıştığı adamın yüzünde geziniyordu. birkaç dakika içinde ona alışmıştı. ebeveynlerinin aksine o tedirgin değil, meraklı hissediyordu. o sırada jungkook ve taehyung suçlu çocuklar gibi koltukta yan yana oturuyorlardı.
"baba, ben ne diyeceğimi bilemiyorum," diye mırıldandı jungkook.
namjoon oğlunun tedirginliğini hissediyor ancak bakışlarında bir pişmanlık göremiyordu. oğlu artık onunla oynaması için peşinde koşuşturan, ikinci bir masal için içli içli ağlayan, bir film seyrediyormuş gibi babasının o kocaman evrak yığınlarının içinde kaybolmasını zeytin gözleri ile izleyen jungkook değildi. bakışlarındaki değişim göz önündeydi. artık onun küçük oğlu değil, küçücük bir bebeğin babasıydı.
"ikiniz de çok gençsiniz. bu çok büyük bir sorumluluk çocuklar," söylenmesi için çok geçti ancak ona da bu fırsat daha şimdi verilmişti.
"açıkçası saklamanızın beni üzdüğünü söylemek istiyorum. bu hepiniz için geçerli," dedi kızgın kızgın seokjin'i süzerken. seokjin, onun bakışları altında küçüldüğünü hissetti. dün gece onu affetmesi için çok fazla gözyaşı dökmesi ve yalvarması gerekmişti.
"hayatında bu kadar önemsiz bir konumda olduğumu bilmiyordum, jungkook," dedi. jungkook babasının titreyen sesi ve hüzünlü bakışları yüzünden afallamıştı. beklediği tepki bu değildi. jungkook'u namjoon'a gerçekleri söylemekten alıkoyan şey de o alacağından korktuğu tepkiydi. onun esip gürleyeceğini, ortalığı yakıp yıkacağını düşünmüş ve korkmuştu.
eskiden olsa namjoon aynen öyle bir tepki verirdi. ancak ortanca oğlunu kaybettikten sonra sakin ve hassas biri haline gelmişti. bu yüzden şimdi jungkook'u da kaybettiğini hissediyor ve kalbi kırılmaktan öteye gidemiyordu. bağırıp çağırmaların, boşuna gürültülerin hiçbir şeyi değişmediğini en acı yoldan öğrenmişti zaten.
"baba," dedi jungkook fısıltıyla. yerinden kalkıp namjoon'un yanına oturdu. başını adamın omzuna yasladı ve gözlerinin babasının kucağındaki soobin'e dikti. "sana bu şekilde hissettirdiğim için özür dilerim. sadece korktum. hem tepkin hem de beni durdurabilecek kadar ikna edici oluşun beni korkuttu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flipped | taekook mpreg✔️
Fanfictiontaehyung'un hamile kalmasıyla hayatları tepetaklak olur.