jungkook soobin'i sakinleştirmeyi başarsa da benim sakinleşmem saatler aldı. ondan sonra bir hafta boyunca kimseyle konuşmadım. kendimle olan iletişimimi bile kesdim. kendimden, yapabileceklerimden çok korkmuştum. birine zarar vermek, masum, küçücük bir bebeğe zarar vermeyi düşünmek...bu beni öylesine korkutmuştu ki yemek yiymez, uyku uyuyamaz olmuştum. kendimden çok utanıyordum. düşüncelerimi tüm dünya duymuş da beni suçlarcasına parmaklarını bana doğru doğrultmuştular sanki.
ona zarar vermek istemiştim.
delirecek gibi hissediyordum. kafayı yemek üzereydim. ya ona gerçekten zarar verseydim? ya gerçekten canını yaksaydım? düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu.
çıplak ayaklarımı soğuk zeminde sürükleyerek yatağa doğru yürüdüm. alarmı durmadan çalıyor, ancak jungkook bilinçsiz bir şekilde kapatıp tekrar uyuyordu. başı yastığın altındaydı, yorgan kaymış sadece bacaklarını kapatıyordu.
yeni doğan bebekleri her 2-3 saatte bir beslemek gerekiyordu. bu da uykusuz geçen sayısız geceye eşitti. günlerdir soobin yüzünden uykusuz kaldığı için muhtemelen beyni tamamen kendini kapatmıştı. jungkook uykusuzluğa dayanıklı sayılmazdı. etrafında olup biteni anlamayacak kadar yorgun düşmüşse gücü tamamen tükenmiş demekti.
bacaklarındaki yorganı sırtına kadar çektim. sonra kurduğu tüm alarmları kapatıp telefonu eski yerine bıraktım.
karasız ve güçsüz adımlarım beni soobin'in beşiğine doğru götürdü. günlerdir doğru düzgün bir şey yemediğim için halsiz hissediyordum.
beşiğin yanında gürültü yapmamaya öz göstererek yere oturdum. başımı beyaz korkuluklara yasladım. soobin uyanıktı, ancak ağlamıyordu. alarm onu uyandırmış olmalıydı.
"hey," dedim belli belirsiz. vücudu kıpırdıyor, yüzüme huysuz huysuz bakıyordu. soobin yabancılardan hoşlanmayan bir çocuktu. yabancı biri ile baş başa kaldığında direk ağlayıp ortalığı ayağa kaldırıyordu. muhtemelen sesime aşinalığı olduğu için sakindi.
parmağımı korkulukların arasından eline doğru uzattım. ancak ona dokunmaya cesaret edemedim. aklıma sürekli ona zarar vermek istemem gelip duruyor, kendimde ona dokunacak hakkı bulamıyordum. ama kısa bir süre sonra elinin üzerinde donup kalmış parmağıma küçük parmaklarını doladı.
kalp ritmim değişti. gözlerim yanmaya, burnum sızlamaya başladı.
"özür dilerim," suçumun birileri tarafından duyulmasından korkarak fısıldadım. "özür dilerim. ben iğrenç bir insanım. tanrım, seni incitmeyi nasıl düşünürüm? senin hiçbir suçun yok ki." baş parmağım sıcak parmaklarının üzerinde bir ileri bir geriye kaydı. kemiklerim jöle haline gelmiş, her an dağılıp gidebilecekmişim gibi hissediyordum. düşündüklerimden habersiz sıkıca bana tutunması ezilip un ufak olmak istememe neden oluyordu.
oturduğum yerden kalktım. beşiğine doğru eğilip küçük bedenini kollarımın arasına aldım. yumuşak bir kumaşı omzuma koyduktan sonra yanağını omzuma yasladım. bu şekilde durmaktan daha fazla hoşlandığını farketmiştim.
bir anlığına cesaretimi kaybeder gibi olsam da kendimi toparladım. küçük bir bebeği tuttuğu için tir tir titreyen vücudumu alaya alan benliğimin acımasız yanlarını görmezden gelmeye çalıştım.
önce korkarak ilk adımımı attım, sonra ikinci ve üçüncü.dudaklarından dökülen anlamsız mırıltılar kulağıma doluyor, sıcak nefesi boynuma temas ediyordu, parmakları güçlü bir şekilde tişörtümün yakasına tutumuştu.
ona yemeğini hazırlarken de yedirirken de hiçbir sorun çıkarmamıştı. alışılagelmiş huysuzluklarının hepsini bir kenara bırakmış, uslu bir şekilde bana ayak uydurmuştu.
tekli koltukta oturmuş, kucağımdaki yastıkta kıpırdanıp durmasını izliyordum. saat ikiye gelmesine rağmen uykusu varmış gibi bir hali yoktu.
kaşları her zamanki gibi çatılmıştı. baş parmağımı kaşlarının ortasına götürüp hafif bir şekilde yukarı ittirdim. ancak birkaç saniyeliğine düzgün duran kaşları tekrar eski halini aldı. tekrar tekrar denesem de inatla kaşlarını çatmaya devam ediyordu. tıpatıp jungkook gibi görünse de benim gibi inatçı ve huysuz olduğu çok açıktı. karekterlerimiz benziyordu. yandığımızın resmiydi bu.
"kaşlarını çatmayı hiç kesmez misin sen?" ben de onun gibi kaşlarımı çattığımda ince dudaklarını iki yana gerildi. dişsiz diş etleri ve pembe dili göründü. sağ yanağında küçücük bir çukur oluştu. ona karşı yönelttiğim nefretimden, öfkemden kurtulduğum için gözüme deli gizi tatlı görünmeye başlamıştı. hissettiklerimden korksam da kendime söz verdiğim gibi geri çekilmedim. eğilip dudaklarımı dikkatle alnına bastırdım. bebeksi kokusunu içime çektim.
ancak yüzüne gelen saçlarıma parmaklarını dolaması çok uzun sürmedi. gücünü kontrol edemediği için sert bir şekilde çekiştirdi.
"ah, sanıyorum biri intikamını alıyor, ha?" küçük bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan.
elinden kurtulmam o kadar da kolay olmadı. kurtulmak için küçük bir kayıp vermem gerekti. birkaç saç telim parmaklarının arasında can vermişti. elinden saçlarını temizleyip ayağa kalktım. onu kucağımda hafif hafif sallayıp, odada bir ileri bir geri gittim. göz kapakları yavaş yavaş ağırlaştı, çok dirense de pes ederek uykuya daldı.
uyuduğu süre boyunca bıkmadan onu izledim. inip kalkan göğsünü, ara sıra yüzünü buruşturmasını, battaniyeyi üzerinden itmesini. üç saat sonra uyandırıp tekrar yemeğini yedirdim. ikinci kez daha cesaretliydim. korkmadan kokusunu içime çekip, çekinmeden bakışlarımı yüzünde gezdirdim.
onu kabullendim.
•••
sonunda dediğinizi duyar gibiyim 🤭 gelecek bölüm de jungooyu pataklıyoruzz🤭
bir de gün geçiyor ve taehyunga hakaret içeren yorumlar artmaya devam ediyor. arkadaşlar böyle bir klişe vardır. bebeğinin doğduğu gün kadının hayatının en güzel günüdür derler. ancak bu bir peri masalı. her kadın aynı değildir. ve doğum da bildiğiniz üzere hiç kolay bir olay değildir. çoğu kadın bundan zarar görmekte. bebeğinin yüzüne bakamayanlar, onu sevemeyenler, dokunamayanlar, bebeğine zarar verdiğini düşünüp kendinden nefret edenler. bu lohusa depresyonun getirdikleriyle canına kıyanlar bile var. lütfen açın okuyun. bu yaygın ancak göz ardı edilen bir durum. bu yüzden insanları yargılamadan önce düşünün.💜
kendinize iyi bakın💜 küçük yıldızcığa basmayı ve yorum yapmayı unutmayın🤭💜
151120
daria
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flipped | taekook mpreg✔️
Fanfictaehyung'un hamile kalmasıyla hayatları tepetaklak olur.