Tina tünellerden çıktıklarında rahatlayacağını düşünmüştü ama olaylar her zamanki gibi beklentisinin çok dışında gerçekleşiyordu. Jack onu bir acil durum çıkışından çıkartmıştı. Betonarme bir kutunun içinde, bir parka çıkmayı beklemeyen Tina'nın gözleri o kadar karanlıkta kalmıştı ki çıkınca ışık yüzünden gözleri kararmış ve başı dönmüştü. Üstelik hava hala kapalıydı ve güneş görünmüyordu. Tina yer sarsıntısıyla uyanmıştı, merak ve korkuyla Jack'e bakınca Jack omuz silkerek, "Bu sefer deprem sanırım," dedi. Bunu o kadar sakin bir tavırla söylemişti ki Tina ister istemez korkulacak bir şey olmadığını düşünmüştü. Şimdi, tünelden çıktıktan altı saat sonra ikisi de ara sokaklardan ilerliyordu. İkisi de bir motor gözlüğü ve gaz maskesi takmıştı. Tünellerden çıktığından beri üşüdüğünü hisseden Tina paralellerindeki ana caddeye baktı. Yağan toz kül hala durmamıştı. Bilmeyenler için yavaşça yağan gri kar tanelerine benziyordu. Yürüdükleri yerler küller içinde ayak izleri bırakıyorlar bu görüntünün içinde kayboluyorlardı. Başı dönünce bir duvara yaslanan Tina üzerindeki karşı taraftaki bir dükkan camındaki yansımasına baktı. Ancak o zaman füme renkli kıyafetlerle duvarın önünde nerdeyse kaybolduğunu fark etti. Jack kıyafetleri seçerken bunu gerçekten göz önünde bulundurmuş muydu?
Başını iki yana salladı, düzgün düşünemiyordu. Yüzündeki ameliyat yerleri zonkluyordu. Caddede pek çok kum torbası dağınık şekilde duruyordu. Tina onların kum torbası değil birer ceset olduğunu biliyordu. Çoğu cadde bu durumdaydı. Bu yüzden Jack onu hep ara sokaklardan götürüyordu. Başını önünde yürüyen Jack'e çevirdi ve maskesinin arkasından farkında bile olmadan gülümsedi. Sert görünüşlü genç adam, çoğunlukla ters ifadeliydi, az konuşuyordu ama ne yaparsa yapsın sonunda Tina, Jack'in yaptığı şeyleri kendisini düşünerek yaptığını anlıyordu. Tina yutkunarak, "Peki Bu Michael Richardson kim?" diye sordu, sesi bir fısıltıdan fazla değildi. Jack'in New York'a gelişini dinlemişti. Beatrice için endişelenmiş, James ve George'u boğarak öldürmek istemişti ama en çok Jack onu ilgilendirmişti. Beatrice'e tecavüz etmeye çalışan adamlara bir şeyler yaptığını sadece üstün körü anlatmıştı. Fakat adadan kaçmak zorunda kalması ve özel birilerinin yanında kalması durumun ciddiliğini gösteriyordu. Tina normal şartlar altında Jack'in birilerine zarar vereceğine hayatta inanmazdı ama şimdi, Jack Winter önünde bir M4'le yürüyordu ve Tina'nın tanıdığı en ölümcül insandı.
Jack silahının dipçiğini omzuna dayamıştı. Silahının emniyeti açık, parmağını tetiğine koymuştu. Gözlerini kısarak şüpheli gördüğü bir balkona bakıp, "Jan Paul'un bir tanıdığı," diye mırıldandı. Tina merakla, "Arkadaşı mı?" diye sordu. Jack yavaşça eğilip duvara çarpmış bir minibüsün altından baktı. Kendilerini bekleyen ayak bilekleri görmeyince yürümeye devam ederek, "Hayır, daha çok onun için çalışıyor gibi geldi," dedi. Açıkçası Michael Richardson'u fazla görmemişti. Ama amcaları onu bir profesyoneli görünce tanıyacak kadar iyi eğitmişti. Tina duvardan aşağıya sarkan bir cesede baktıktan sonra, "Ne iş yapıyor?" diye sordu. Konuşmaya devam etmeliydi, yoksa delirecekti. Jack de aynı şeye bakıp homurdanırcasına, "Silah ve zeka gerektiren şeyler," dedi. Tina dudaklarını bükerek, "Silahı varsa zekasına ihtiyacı yoktur bence," diye eleştirdi. Aklında daha çok aşırı kaslı ve bar girişini tutan adamlar vardı. Jack köşeye gelince durdu ve başını çok çıkarmadan etrafı kontrol ettikten sonra, "Bence vardır," dedi sakince.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Gül Serisi
Teen FictionBergoff Adalarını hiç duymamışsınızdır. Halkının Üç Kız Kardeş olarak andığı adalar Boston'un doğusunda yer alır. Haritalarda bulunmaz, ansiklopedilerde yer almaz. Birleşik Devletlerden bağımsız olan bu üç ada Birleşik Devlertler'in en büyük petrol...