en başı

110 13 2
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


En başı...

Bellgrof Üniversitesi adanın tek yüksek öğretim kurumuydu. Taş yapılı bina dışardan bakıldığı zaman eski bir kaleye benziyordu. En azından Beatrice hep böyle düşünmüştü. Babası binanın planının Edinburgh'taki bir üniversite binasından alındığını söylemişti. Kum taşından yapılmış bina süslemeleri on yıllık binayı en ez bir kaç yüzyıllıkmış gibi gösteriyordu. Özenle yapılmış kampüsün avlusu baharın en sıcak günlerinden birini neşeyle karşılamıştı. Avludaki meyve ağaçlarının çiçek açmış dalları altında oturan öğrenciler kah ders çalışıyor, kah neşeli sohbetler içinde kayboluyordu. Bazı öğrenciler müzik yapıyor, bazıları da çimlerin üzerinde güneşleniyordu. Bellgrof Üniversitesi aynı isimli adanın kuzeyinde yer alıyordu. En yakın karaya en az yarım gün uzaklıktaki adada yüz otuz binden fazla insan yaşıyordu. Bu insanların en seçkinleri çocuklarını bu üniversiteye sokmak için yarışmışlardı.

Beatrice uzun siyah saçları gün ışığında parıldarken gün ışığını bile soluksuz bırakan gülümsemesiyle Tina'ya bakarak, "Ben de onu çok merak ediyorum," dedi. Uzun boylu kız düzgün fiziğini ortaya çıkartan açık mavi kumaş pantolonu, beyaz bodysi ve üzerindeki pembe hırkasıyla kampüsün avlusunda neredeyse parlıyordu. Taktığı pantolonuyla aynı renkte olan mavi saç bandı koyu mavi gözleriyle garip bir şekilde uyumluydu. Dolgun dudaklarını merakla kemirirken çevresine bakarak, "Yani... en ummadığım zamanlarda bir mektup veya bir gül buluveriyorum. Yazdığı şeyler o kadar dokunaklı ki..." dedi genç kız. Kucağında okuduğu tarih bölümünün kitapları vardı. Mavi badem şekilli gözleriyle çevresine bakarken ona selam veren bir kaç kişiye gülümsedi.

Yanında yürüyen Tina Maincroft altın sarısı saçlarını bir kalemle başının arkasına toplamıştı. O da Beatrice gibi tarih bölümündeydi. Kitaplarını her zaman sırt çantasında taşıyordu. Beatrice'ten biraz kısa olan kız giydiği mavi gömleğin yakasını düzelterek, "Bebeğim. Ben onun el yazısına takıldım. Aynı filmlerdeki gibi yazıyor. Yani kim yarım sayfalık bir mektup için o kadar uğraşır ki?" derken avluda futbol oynayan okul takımından bir genç adamın kalçalarına bakıp iç çekti. Kesin yüz hatlı kızın minik ve şekilli burnu üzerindeki güneş gözlüğü vardı. Başını iki yana sallayan genç kız, "B." dedi Beatrice'e her zamanki gibi. "Şu gizemli aşığının bir sapık olmasından korkmuyor musun?" diye sordu. "Delinin biri de olabilir."

Beatrice kısa bir an düşünüp, Tina'ya bakmadan, "Sanmıyorum. Yazdığı her şey çok nazik. Bence çok utangaç. Benim onu reddetmemden korkuyor," dedi gülümseyerek. Tina beyaz teni üzerindeki onu garip bir şekilde daha çekici gösteren çillerinin dalgalanmasına neden olacak şekilde yüzünü çarpıtarak, "O zaman çok çirkindir," diye homurdandı. Uzun bacaklı kız kısa bir etek giymişti. Uzun çorapları dizinin üzerinde, baldırının ortasında bitiyordu. Büyük sayılacak göğüslerini belirginleştirmek için her zaman dar bir şeyler giyerdi. Beatrice onun her zaman estetik kaygısı taşıdığını bilirdi. Ama Tina her şeyden önce iyi bir arkadaş ve gerçekçi bir dosttu. Bu yüzden kendisine bir yıldır mektup ve gül ulaştırmayı başarmış gizemli aşığının aslında korkutucu olabileceği fikrini de kafasının bir kenarına iliştirdi. Yine de defterinin arasında, kıvrak şekilli harflerle yazılmış aşk satırları bulmak, çiçekçiden satın alınmamış ama yine de özenle kesilip, dikenleri köreltilmiş bir gülle karşılaşmak hoşuna gidiyordu. Beatrice Hallburn okulun en beğenilen kızları arasındaydı. Erkek arkadaşı futbol takımının en sevilen oyuncusuydu ama yine de bunlardan çok hoşlanıyordu. İster istemez o satırların ve güllerin onu nereye sürükleyeceğini merak ediyordu.

Kristal Gül SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin