Gök gürültüsü şehrin sokaklarını sarsarak doldururken yağmur git gide şiddetleniyordu. Sokağa çıkan Beatrice nerede olduğunu anlamak için etrafına baktı. Buldukları kapı deponun arka kapısı olmalıydı. Sokağın ucunda ana cadde görünüyordu. Sokağın ortalarında bir yerde terk edilmiş eski bir otomobil duruyordu. Hemen arkasından James ve Eddie dışarı fırladı.
Deponun arka kapısından çıkarken gerilerinden gelen çığlığı duyan Eddie bir şekilde fark edildiklerini anlamıştı. Bu yüzden arka kapıya hemen yanındaki çöp konteynerini çekmeye başladı. Onun ne yaptığına bakan James olayı anlayınca yardımına koştu ve ağır konteyneri itti. Konteynerle son anda kapıyı mühürleyen ikili sırıtarak sokağın çıkışına doğru koştu. Ancak sokağın sonunda beliren bedenler oranın çıkış olmadığını anlatıyordu. Koşarken kayarak duran James, "Lanet olsun!" diye homurdandı. Tüfeğinde üç fişeği kalmıştı, sokağın başında da altı kişi... silahını o tarafa çevirirken altı kişilik gruba üç kişi daha eklendi. James dişleri çatlatırcasına sıktı, bu sırada bir ıslık omzunun üzerinden bakmasına neden oldu. Beatrice eski otomobilin üzerine çıkmış, yandaki binanın açık penceresinden içeri giriyordu. James ona doğru, sokağın başındakiler de James'e doğru koşmaya başladılar. James bir anda Eddie'nin kendisine doğru koştuğunu gördü. İri adam onu duyduğundan ve anladığından emin olması için kelimelerin üzerine basa basa, "Bir daha kaçmam," dedi ve Jack'in elinden tüfeğini çekip aldı. Jack şaşkınlıkla yavaşlarken Eddie omzunun üzerinden ona bakarak, "Koş ahmak!" diye gürledi. James, Eddie'ye son kez bakarak Beatrice'e doğru koştu.
Sanki gök delinmiş ve tüm gücüyle yüreğindeki göz yaşlarını o sokağa akıtıyordu. Eddie artık uzaklardan gelen silah seslerini duyamıyordu. İri adam kendi savaşına yoğunlaşmıştı. "Bir daha olmaz..." diye mırıldandı. "Bir daha olmaz..."
Üzerine doğru koşan adamlardan ilkine doğru ilerken yavaşladı ve koşmaktan çok hızlı hızlı yürümeye başladı. Bu sırada deponun arka kapısının açıldığını duydu. James'ten aldığı tüfeği salt kas gücüyle bir tabanca gibi tutarak ilk adama doğrulttu ve tetiğe bastı. Adam göğsüne aldığı ağır darbeyle sanki biri onu geriye halatla çekmiş gibi uçtu. Onu delip geçen fişekteki iri saçmalar arkasından gelen üç kişiyi de parçaladı ve yere yıktı. Eddie silahı şiddetle kurup bir daha ateşledi. Kendisine doğru koşan bir kadın olduğu yerde, kendi çevresinde dönerek yere yıkıldı. Sol kolu omzundan kopmuştu. Silah bir daha ateşlendiğinde iki kişi daha öldü. Bu sırada arkasından gelen çığlıkla geriye döndü ve üzerine atlayan bir adamı yüzünden tuttu. Yakaladığı adamı yanındaki duvara vuran Eddie adamın kafasından kalanları duvarda görünce gülümsedi.
Bu sırada biri sertçe omzuna vurmuştu. Kendisine bir beysbol sopasıyla saldıran yaşlı adamı tek yumrukta öldüren iri adam tabancasını çekti ve sokak tarafından gelen üç kişi, sonrada dönüp depo tarafından gelen iki kişiyi vurdu. Sonra can acısıyla bağırdı. Arkasından saldıran bir çocuk elindeki uzun metal çubuğu bacağına saplamıştı. Çocuğun kafasına silahının namlusuyla vuran genç adam yeniden acıyla kasıldı. Bir başkası arka çaprazından ucu kırık bir fırça sopasını mızrak gibi kullanarak onu böbreklerinden vurmuştu. Dizlerinin üzerine çöken Eddie, "Bu kez erkek gibiydi..." diye fısıldadı ve son kurşunu kendisini mızraklayan hergelenin suratına sıktı.
Son silah sesi boş beton duvarların arasında yankılanırken Beatrice ve James el ele koşuyorlardı. Girdikleri bina büyük bir otoparktı. Beatrice bu otoparkı biliyordu, bir kaç kez köşedeki sinemaya gitmek için arabasını buraya park etmişti. Beatrice yerde yatan cesetlere bakarak, "Seni yavaşlatıyorum James. Beni bırakıp ilaçları kampüse götürmelisin," dedi. James koşarken kızın gözlerine bakarak, "Eğer ayrılacaksak geride kalacak kişi ben olacağım aşkım," dedi. "Kimse beni geçmeden sana dokunamaz. Ve her halükarda sensiz yaşayamam..." Beatrice karanlığın içindeki tek ümit ışığı olan James'e inanmak istedi. Bu onun yüreğini ısıttı. O sırada James köşedeki otomobili göstererek, "Şuradaki!" dedi. Siyah sedan arabanın kapıları açıktı. Sol taraftaki kapının önünde biri yüz üstü yatıyordu. James adamın cesedini geçerek arabaya bindi. Beatrice diğer taraftan dolaşırken kalın beton kolonların arasında belli belirsiz hareketler gördüğünü düşündü. James oturduğu koltuktan kontak anahtarına uzandı ama anahtar yerinde değildi. Homurdanan genç adam yerdeki cesede geri döndü ve adamı aramaya başladı. Adamın sağ elindeki anahtarı bulurken Beatrice kolonların ardında gerçekten biri olduğunu görmüştü. "Çabuk..." diye tısladı dişlerinin arasından. James koltuğa geri dönüp, anahtarı yerine taktı ve çevirdi. Araba mekanik bir homurdanmayla yerinde bir kaç kez ileri doğru sarılınca kolonun arkasında saklanan kapüşonlu genç adam onlara doğru koşmaya başladı. Beatrice kendisinden beklenmeyecek bir hızla silahını çıkartıp adama üç el ateş etti. Silah sesi uğultuyla otoparkı kaplarken adam göğsünden aldığı üç isabetli mermiyle yere yuvarlandı. James öfkeyle direksiyona vurup arabadan çıkmaya çalışan Beatrice'e, "Hayır!" dedi. "Bunun derdini biliyorum ve halledeceğim."
Kaportayı açan genç adam bir şeylerle uğraşırken Beatrice de onu korumak için arabadan inmişti. Ortalık huzursuz kaçıracak kadar sessizdi. Beatrice devamlı olarak gözleriyle gölgelerin arasını tarıyor, kurtulabilmek için dua ediyordu. James bir kaç denemeden sonra nihayet arabayı çalıştırdığında zafer nidasıyla yumruğunu arabanın tavanına vurarak, "Maintenant, vous êtes à moi bebeğim!" diye bağırdı. Beatrice'in gözleri dehşetle büyüdü, yavaşça ardına dönüp arabanın içinde sevinçle zıplayan James'e baktı. O an her şeyi unutmuştu. Otoparkı, ruhsuzları, korkusunu, hastaneyi... genç kadının aklındaki tek şey tecavüzcüsünü anlatan Tina Maincroft'tu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Gül Serisi
Teen FictionBergoff Adalarını hiç duymamışsınızdır. Halkının Üç Kız Kardeş olarak andığı adalar Boston'un doğusunda yer alır. Haritalarda bulunmaz, ansiklopedilerde yer almaz. Birleşik Devletlerden bağımsız olan bu üç ada Birleşik Devlertler'in en büyük petrol...