Zilin çalmasıyla aynada son kez kendime baktım, kısa bir kot etek ve üzerine kayık yaka düz beyaz bir tişört giymiştim. Gözlerimle uyumlu yeşil taşlı kolyemi de boynuma taktım. İşte şimdi hazırdım.Askılıktan siyah yağmurluğumu da alıp kapıya koşturdum. Kapı deliğinden baktığımda Aslı'yı gördüm, eli tekrardan zile uzanmadan önce kapıyı açtım. "En sonunda!" diye bağırdı ve içeri girdi. Üzerine mini, mavi bir elbise giymişti; açık kahve saçları dalgalı bir şekilde omuzlarına dökülüyordu. "Okan'lar birazdan burada olur, " dedi odama girerken. Peşinden gidip yatağa oturdum. Aynada rujunu tazeliyordu. Gözleri bir an benimle çakıştı. Makyaj çantasını sallarken gözlerimi irileştirdim. "Hayır Aslı, aklından bile geçirme sakın." dedim işaret parmağımı kaldırarak.
Üstelemedi çünkü makyaj yapmaktan hoşlanmadığımı bilirdi. Aynada kendisiyle ilgilenmeye devam ederken kapı tekrar çaldı. "Geldilerr!" diye ufak bir çığlık atarak saçlarını tekrar düzeltti ve hızla kapıya gitti. Bu sefer üzerime geçirdiğim yağmurlukla ben de peşinden gittim. Hediyem, büyük ceplerimden birindeydi. Kapıyı kilitleyip aşağıya indiğimizde Okan'ın babasından bir şekilde alabildiği arabayla karşılaştık. Bu iyi olmuştu çünkü bu sıralar hava oldukça bozmuştu. Gecenin bir yarısı arabasız bir yerlere gidebilmek -özellikle de İstanbul gibi bir yerdeyseniz- biraz zor olurdu. Biraz sıkış tepiş de olsak arabaya sığışmayı başardık ve yola çıktık.
Sürücü koltuğunda Okan, hemen yanında Aslı ve Selin, arkadaysa Fatih, ben ve Giray kimi zaman sohbet ederek kimi zamansa bir anda coşup radyodaki şarkıya eşlik ederek mekana geldik.
Arabadan indiğimde yağmur çiselemeye başlamıştı. Klasik bir barlar sokağı havasında bir yerdeydik. Tek şeritli bir yolun her iki yanında kimi lüks kimiyse daha sıradan binalar vardı ve sokak onlarca mekanda çalan bangır bangır şarkılarla oldukça gürültülüydü. Giray'ın peşinden, diğerlerinden kolayca sıyrılan binaya girdiğimizde kulaklarım tıkanmıştı bile. Önceden ayırtılmış masamıza yerleştik ve Giray dışında herkes birkaç dakika kendisine gelmeyi bekledi.
Bu boşluktan faydalanan Giray gelen garsona bir dolu sipariş verdikten sonra etrafa bakarak bir ıslık çaldı. Islığı duymamıştım tabi ki ama ağzının şeklinden ıslık olduğunu fark etmiştim.
Fatih, Aslı'yla tam aramıza oturmuş kollarını gevşekçe koltuğun arkasına atmıştı. Doğum günü çocuğu olarak kendince bir hava yaratmaya çalışmasına güldüm. Okan ise Selin'i korumacı bir tavırla omzunun altına almış hala etrafı süzmekle meşguldü.
"Asma suratını, benim için bir gece çok mu?" diye kulağımın dibinde bağırdı Fatih.
Suratımın asıldığından haberim bile yoktu. Silkinip kendime geldim ve oturduğum yerde biraz dikleşerek yüzüme bir gülümseme kondurdum. "İçecekler nerede kaldı?" diye bağırdı Aslı. Üzerimdeki montu çıkartıp yanıma bıraktım. Giray ortalıkta görünmüyordu. Fatih'e döndüm.
"Sana öyle bir hediye aldım ki bayılacaksın, " dedim. Kaşları havalandı. "Nasıl bu kadar eminsin?" Omuz silkip gülümsedim.
Giray peşinde garsonla gelip koltuklardan birine kuruldu ve bizim hala boş boş oturduğumuzu görünce kaşları çatıldı. "Buraya eğlenmeye geldik, hanım hanım oturmaya değil!" dedi ve masadan bir bardak kaptı. Giray'ın gelmesiyle hepimiz hareketlenmiş, masaya gömülmüştük.
"Pasta nerede kaldı abi hadi hadi!" dedi Okan ağzına bir avuç kuru yemişi tıkarken.
Pastayı kesmek bizim için sadece bir klişeydi, asıl eğlence ondan sonra başlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAHZA
FantasyBileğindeki henüz kızarıklığı geçmeyen dövmeye baktı; kolundan eline doğru uzanan ve damarlarının tam üzerinde dallanıp budaklanan ağaca... Dövme demek basit kalırdı aslında, kolundaki şey her neyse resmen etine kazınmıştı ve vücudunu terk etmesi i...