Buz mavisi kar topu sıktığım avucumda ufalanırken yaslandığım ağaç gövdesinden uzaklaştım. Eldivenim yoktu ve elim soğuktan şişmeye başlamıştı. Yine de kendimi kara dokunmaktan alıkoyamamıştım.Gece geç saatlere kadar gözüme uyku girmemişti. Birkaç saat daldığım uykumdansa berbat bir tat alarak uyanmıştım. Güneş kendisini henüz göstermemişti ama benim de odada kalmaya daha fazla tahammülüm yoktu. Üzerimdekileri umursamayıp kendimi dışarıya atmıştım.
Elimde kalan ıslaklığı kotuma silip yeni aydınlanmaya başlayan ağaçlık alanda yürümeye başladım. Spor ayakkabılarım çoktan ıslanmıştı ve ayaklarım sızlıyordu. Buna rağmen dışarısı beklediğim kadar soğuk değildi. Ya da ben geçirdiğim hastalık yüzünden hissiyatımı kaybetmiştim.
Daha ne kadar yürüdüm bilmiyordum ama sonunda uçsuz bucaksız mavi kar tabakasından farklı bir şey dikkatimi çektiğinde adımlarımı oraya yönlendirdim.
Güneş doğmaya başlamıştı ve pırıltı yüzünden gözlerim kısılıyordu. Yaklaştıkça bunun donmuş bir göl olduğunu anladım.
Milyonlarca minik pırıltı güneşin doğuşunu fırsat bilip insanın gözünü kamaştırıyordu.Daha önce bu kadar güzel bir manzara görmediğimden emindim. Biraz daha yürüyüp gölün ortasına kadar uzanan tahta iskeleye çıktım. Birkaç kez kayıp düşme tehlikesiyle burun buruna gelsem de sonunda iskelenin ucuna kadar gelebilmiştim.
Güneş biraz olsun tenimi ısıtırken içime dolan gücü hissettim. Dudaklarım iki yana kıvrıldı ve gözlerim kapanırken kollarımı gökyüzüne açarak temiz havayı içime çektim.
"Buralarda yeni birilerine pek rastlanmaz."
Beklemediğim ses irkilmeme sebep oldu. Gözlerim anında açıldı ve birkaç adım arkamda ellerini ceplerine koymuş bana bakan Yalman'la göz göze geldim. Eski tahta iskeleden buraya kadar tek bir ses çıkarmadan gelmiş olması tuhaftı. Varlığına dair hiçbir belirti sezmemiştim.
"Yine mi?" Gözlerimi ondan ayırıp önümdeki buzlu göle çevirdim. "Seninle bu kadar çabuk karşılaşmayı beklemiyordum."
Üzerime düşen gölgesiyle yanıma geldiğini anladım. Göz ucuyla baktığımda benim gibi bakışlarını göle dikti. Cümleme bir cevap vermedi.
"İstemiyordum da. Tekrar bir arada olmayı. Seninle." Söylediğim her kelimeye ayrı bir vurgu ekleyip bana bir cevap vermesini bekledim ama çabalarım sonuçsuz kaldı.
Sonunda pes ederek oradan uzaklaşmaya başladım. Beni ele geçirmesini istemiyordum. Konuşsa da konuşmasa da beni istediği gibi yönlendiriyordu. Buna izin veremezdim. Buradayken olmazdı. Ona bu kadar yakınken hem de.
"Ben senin için bu kadar risk alırken senin beni en başından beri düşmanın olarak görme nedenin ne Arsen?"
Bakışlarını sırtımda hissederken adımlarım yavaşladı ve sonunda durdum. Ona döndüğümde yüzünde mesafeli bir ifadeyle karşılaştım. Alaycı ya da tehlikeli değildi. Duygularını gözlerindeki o sisin içinde gizlemişti.
Dudaklarım anında açıldı fakat kelimelerim ruhuma zincirlerle sıkıca bağlanmış gibiydi. Bir türlü dudaklarımın arasından fırlayıp ona bir darbe veremiyorlardı. Benliğim bir gerçeği yüzüme vururken sessiz kaldım. O zincirlerin anahtarı benim elimdeydi. Yalman bana o zehirli cümlelerini söylerken kelimelerimi zincire vurmuş, anahtarınıysa benim elime vermişti. İstesem onları kurtarabilirdim. Ama yapmadım. Yapamadım.
"Neden Arsen?" Ses tonu aniden yükselmiş, kaşları çatılmıştı. Ama sesinde yakaladığım bir ayrıntı yutkunmama sebep oldu. Sorusunu sadece bana soruyor gibi değildi, Yalman bunu kendisine de kanıtlamaya çalışır gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAHZA
FantasyBileğindeki henüz kızarıklığı geçmeyen dövmeye baktı; kolundan eline doğru uzanan ve damarlarının tam üzerinde dallanıp budaklanan ağaca... Dövme demek basit kalırdı aslında, kolundaki şey her neyse resmen etine kazınmıştı ve vücudunu terk etmesi i...