Herkese iyi akşamlar
ve
İyi okumlar
Bu bölümde bir şarkımızda var :)
Kalbim! Dalağım! Topuklarım!
Kalbimin saniyede kaç kez attığını tahmin dahi edemiyorum.
Dalağımsa bu kadar çok koşmaktan şişmiş durumda.
Topuklarım, galiba içlerinde en vahim durumda olan onlar çünkü on santimlik topuklu ayakkabılar ile ne kadar zamandır koştuğumu hatırlamıyorum. Ayrıca kış olduğundan dolayı her taraf çamur ve bundan dolayı da benim güzelim çoraplarım batmıştı!
Aslında şu anda bunların hiç biri önemli değil asıl önemli olan onun eli elimde olması ve koşmamız. Bir süre daha koşacak olursak bir yere takılıp yere düşmem an meselesi. Ben böyle düşünürken duruveriyoruz. Başımı kaldırıp etrafa baktığımda başlangıç noktamıza geldiğimizi görüyorum. O kadar koşmamız boşuna mıydı yani?
Şimdi ise daha demin ki gibi koşturmuyoruz. Ama insanların arasına karışacak kadar seri adımlar atıyoruz. Daha doğrusu atıyor demeliyim. Bense onun tarafından çekiştiriliyorum! Kolumun kopmasına ramak kaldı. Bu hissettiğim fiziksel acıydı. Ve önemsemiyorum da diyebilirim. Fiziksel acı neydi ki duygusal incinmenin yanında!
O bana karşı bir şey hissetmiyordu! Bunu belki söze dökmemişti ama hareketleri ile son derce iyi bir şekilde belli etmişti.
İlk öpücüğümü aldığına pişman değilim. Nasıl olabilirim ki? kaç kişi hayranı olduğu ve içinde ona karşı bambaşka duygular hissettiği birinden ilk öpücüğünü alabilirdi? Yalnızca içimi acıtan bunun, onun için alalade bir şey olması. O kadar. Eli elimi tutuyor neydi ki? kalbimi tutmadıktan sonra? Yine de ufak bir heyecanı yok sayamam yüreğimde.
Vapura bindiğimizde üst katın merdivenlerine yöneliyor. Tabii bende onla. Ben insanların arasına daha fazla karışacağımızı zannederken. Üzerinde personel harici giremez yazısı olan kapıyı açıp içeri giriyor. Beresini ve gözlüklerini çıkarıp eline alıyor. Atkısını da biraz aşağı indirince yüzü gözü açılıyor. İçeride kimsenin olmaması rahatlamama sebep olurken biraz sonra gelecek olan insana yapacağımız açıklamada meraka sürüklüyor.
“ne yapıyorsun?” diye fısıldıyorum olayın etkisi ile.
“merak etme ve sus!”
Sus öyle mi? Ağızımdan tek bir laf çıkarırsam bundan sonra görür Ömer Bey! Odun işte!
Kapının açıldığını duyduğunda hızla arkasına döndü Ömer kendini bana siper ederek. Evet hala ellerimiz birdi. Sanki çok doğalmış gibi. Biz kaptan olduğunu varsaydığım adam şaşkınca bakarken o da bize şaşkınca bakıyordu.
“ne işiniz var burada?”
“biiz…” diyor Ömer ama ne cevap vereceğini bilmediğine eminim hatta şuan yalan arıyordu beyninde!
“buraya girmeniz yasak! Gerçi kapının üzerindeki işareti bile anlamadığınıza göre dediklerimi anlamanız çok zor!”
Küstah bir kaptanla karşı karşıyayız. Gerçi ton ton yüzü hiçte öyle durmuyor. Ömer ise bu sözlerle duruşu daha da diklenmiş her an bir kavgaya girecekmiş gibi duruyordu.
“anlamadığımızdan burada değiliz kaptan. Sadece saklanmak zorunda olduğumuzdan buraya girdik. Yoksa bizde biliyoruz. Buraya herkesin giremeyeceğini. Eğer izin verirseniz birkaç dakika daha burada kalmak istiyoruz.”
Ömer’in dediklerinden mi yoksa benim bakışlarımdan mı ? etkilendi biledim. Kapıyı kapatıp içeri girdi kaptan. Vapura ilk binenlerden olduğumuzdan kalkışına daha vardı. Bu sebeple de kaptanın bize bakışlarına sabrediyorduk. Kendimi bir an yirmili yaşların başında hissetmediğimi söylersem yalan olur. Karşımda babam varmış gibiyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cesurca Sev ! (Tamamlandı)
Storie d'amoreBir kitap çevirmeninin hayatı ne kadar tek düze olabilir ki? Emin olun Zeynep'in hayatı herkesten daha fazla sıradandı. Taa ki yeni, bir iş buluna dek . *** Heyecan? Belki biraz var. Tamam çokça heyecanlıyım. Kafamda bir sürü soru vardı. İlk öncel...