9

942 37 4
                                    

Hatırlatma:

"Ne yapıyorsun sen?!"

Şu anda saşkınlıktan öylece durmuştum. Ne yaptığımı düşünüyordum. Ben ne yapmıştım da bana bu kadar yüksek sesle ve kızgın konuşuyordu.

"Ben ne yapmışım Yekta Bey. Ayrıca bana bağırmayın." dedim kaşlarımı kaldırıp. Bana kimse bağıramazdı, hele ki ben haklıysam.

"İş yeri aşk yaşanacak bir yer değil, o işlerinizi başka yerde halledin."

"Ne aşkı?" dediğimde bana 'sen saf mısın?' bakışlarını attı.

"Sen tam bir safsın. Hatta önde gideni. Adamın sana nasıl baktığını fark etmedin mi?" dediğinde içimden gelen şeyi söyledim.

"Peki bu sizi niye ilgilendiriyor?" dediğimde işaret parmağını kendi ekseni etrafında bir tur döndürdü.

"Şirket benim şirketim ve ben şirketimde aşk meşk olayları istemiyorum. O işi başka bir yerde başka bir ortamda halledin. Mümkünse benim şirketimde değil?"

"Birşey yapmadan bana bağırıp çağırmanız saçma. Alt tarafı elini uzattı ve tanışmak istedi. Tabii sizin gibi biri bunu anlamaz nede-" dememe kalmadan hızla sesimi kesti.

"Kes sesini." Bağırmıştı ve ben bundan etkilenerek yerimden sıçramıştım. Şu ana kadar bana tek bağıran kişi lisede de burada da Yekta olmuştu. Bu umurunda olmazdı ama haksızlığa asla gelemezdim.

"Bana bağıramazsınız." dedim ve odadan çıkacakken yanık olan elimden tutunca acıyla yüzümü buruşturdum. Bunu anlayıp elini çekti.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

"Odama. Siz demiştiniz ya hani, laptopunuzdaki bugünün tarihi olan yazıları fotokopi ile çektirin, ondan sonra başka bir toplantıya gidelim diye. İzin verirseniz onu yapmaya gidiyorum." dedim ve odadan sinirle çıkıp kapıyı sertçe kapattım.

Odama gidip laptopu açtım. Dosyalrın olduğu bölümde bugünün tarihi olan yazıları bulunca fotokopi çektim. Yaklaşık 10 sayfa elimde olunca üstünden tutup zımbaladım. Arkamdaki dosyaların yanına gidip işaret parmağım ile aradığım şeyi bulmaya çalıştım. Bulunca içini açtım ve zımbaladığım kağıtları dosyaya koydum. Laptopu geri kapattım ve odamın giriş kapısında gördüğüm Yekta ile ona öylece baktım.

"Dosyalar hazırsa gidiyoruz." dediğinde konuşmadan onun önünden gitmeye başladım. Asansöre binince Yekta en alt kata 0. Kata bastı. Asansörün kapıları kapandı ve ben öylece asansör kapısının üstündeki ekrana bakıyordum. Hangi katta olduğumuzu gösteriyordu. 0. Kata geldiğimizde ilk Yekta indi ben de peşinden gittim. Otoparka gittik ve arabasının anahtarı ile kapının açıldığı ses geldi. Açılınca ben de hemen sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum. Bu zamana kadar kimse konuşmadı zaten sonrasında da konuşmamıştık. Yekta da bindiğinde arabayı çalıştırdı ve ufaktan bana baktı,daha sonra önüne döndü arabayı kullanmaya başladı.

Telefonum çalınca çantamdan çıkarıp elime aldım. Esin arıyordu. Niye beni arıyordu ki? Telefonun yeşil tuşuna basıp telefonu açtım.

"Efendim Esin?" dediğimde Yekta biraz yerinde doğruldu.

"Ne yapıyorsun Dolunay?" dediğinde garipsedim ve "Toplantıya gidiyorum, neden?" dediğimde telefondan birkaç hışırtı geldi.

"Gülsen'i arıyorum telefonunu açmıyor. Bunun onunla sözleşmiştik, alışveriş merkezine gidecektik, hatta beni kendisi davet etti ama ona 2 saattir ulaşamıyorum. Belki sen biliyorsundur diye aradım."

"Hayır Gülsen ile en son evden çıkarken konuştum. Bana işe gitmeyeceğini izinli olduğunu söylemişti. Zaten daha sonra ne ben onu aradım ne de o beni aradı. Haberim yok." dediğimde içime bir sıkıntı düştü.

"Endişelenmeye başladım. Ataberk de onu arıyor. Normalde telefonu hiç kapalı olmazdı, onu en iyi sen tanıyorsun ama öyle değil mi?"

"Evet telefonu hiç kapalı olmazdı. Sen kapat." dediğimde onun cevabını beklemeden telefonu kapatıp Gülsen yazısının üstüne tıkladım. Telefon çalıyor çalıyor ama bir türlü açılmıyordu. En az 10 defa aramıştım ama açmıyordu. Bir defa daha aradım telefonu kulağıma götürdüm.

"Bir sorun mu var?" Yekta'ya dönüp titrek bir nefes çektim içime.

"Evet. Ev arkadaşım... telefonunu açmıyor."

"Belki telefonunu yanına almamıştır, kapanmıştır."

"Gülsen'in hiç telefonu kapalı olmaz , telefonunu hep yanında taşır. Gülsen'e ne zaman arasan ulaşılır tabii o an meşgul değilse."

"O zaman meşguldür." dediğinde göz devirdim. "Telefonu kapalı çalıyor."

Telefonu kulağımdan çektim. Yine açılmamıştı telefonu. Ataberk yazısına tıkladım.

Birkaç çalıştan sonra açıldı.

"Dolunay?"

"Ataberk, Gülsen'i mi arıyorsun?"

"Senin de haberin oldu demek."

"Tabii ki oldu. Beni Esin aradı."

"Ona seni aramamasını söylemiştim." dedi sıkıntıyla. "Neyse sen endişe etme. Ben onu bulurum."

Telefonu kapatınca gözyaşlarım gözlerimi doldurmuş ve etrafımı bulanık görmemi sağlamıştı.

Yekta'ya dönüp konuştum, sesim titrek çıkmıştı. "Geri dönebilir miyiz, gerçekten bu çok önemli."

Telefonunu çıkarıp birini aradı. "Toplantıyı ertele." dedi ve telefonu yanındaki çıkıntıya koyup U dönüşünden döndü.

Bir zaman sonra Yekta beni evime getirince ona teşekkür ettim. Toplantısını erteleyip beni evime getirmişti.

Ataberk beni arayınca telefonu hemen açtım.

"Alo?"

"Alo? Dolunay?" Bu ses Gülsen'e aitti ve sesi bitkin geliyordu. Gözyaşlarım akarken bir bir ona saydırdım.

"Sen neredesin, seni ne kadar aradım haberin var mım Aklıma neler geldi, o telefonun neden kapalı senin. Telefonun hep açık olurdu. Bana bir cevap ver!"

Sakince güldü. "Sakin ol. Ben iyiyim. Eve getiriyor şimdi beni Ataberk eve gelince konuşuruz."

"Kesinlikle konuşacağız, seni bekliyorum." Telefonu kapatıp koltuğa fırlattım.

Neden bir günüm de normal insanlar gibi sıradan bir şekilde geçmiyordu ki. Ev ve iş arası gidip gelmek başka bir şeyle ilgim olmasın istiyordum. Çok mu şey istiyorum sanki?

Acaba Gülsen'e ne oldu? 🤔

Sizi seviyorum... ❤❤❤

Yasaklanmış OlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin