18

585 21 3
                                    

Sabah kalktığımda bakışlarım tavana sabitlendi. Dün akşam çom rahat uyuyamamıştım çünkü kendi evimden başka birinin evinde kaldığımda kötü hissediyordum. Bu kim olursa olsun aynı şey geçerliydi.

Bu gün işe gitmem gerekiyordu. Duvardaki saate bakınca saatin 07.00 olduğunu gördüm.

Yataktan kalkıp koridorda banyoyu aramaya başladım.

"Sağdaki kapı." Arkamdan Esin'in sesi gelince ona baktım, bana göz kırptı. Sağdaki kapıdan girdim ve banyoya baktım. Banyo biraz büyük sayılırdı ve oldukça güzeldi.

Lavaboda elimi yüzümü yıkayıp aynadan kendime baktım. Yorgun gözüküyordum. Yorgun ve bitkin...

Banyodan çıktım ve aşağı indim. Esin mutlaktaydı ve kahvaltı hazırlıyordu. Sandalyelerden birine oturdum. Esin benim geldiğimi ayak seslerimden duymuş olmalıydı.

"Günaydın."

Gülümseyerek "Günaydın." dedim. "Gülsen hala uyuyor mu?"

"Onu uyandırmıştım, tekrar uyumadıysa az sonra burada olur."

"Kesin yine uyu-" dediğim anda mutfağa giren Gülsen sözümü kesti.

"Hayır uyumadım uyandım."

Sahte bir şekilde "Gözlerim yaşardı." dedim.

*

Esin'lerde kahvaltıyı edince Gülsen ile kendi evimize geçtik. Ev dün akşam bıraktığımız gibiydi. Hemen üst kata odama çıkıp üstümü giyindim. Telefonumu aradım ne zamandan beri elime almıyordum.

Telefonumu bulunca elime aldım ve tuş kilidini açtım. Arama kayıtlarına baktım, birkaç arkadaşımdı. Gelen bir tane mesaj dikkatimi çekti, bilinmeyen bir numaraydı. Tam üstüne basıp okuyacaktım ki 'Yekta Bey' arıyor yazısı ekranda belirdi.

Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim Yekta Bey?"

"Dolunay neredesin sen?"

"Nasıl yani?"

"İşte zamanında değilsin ya onu diyorum."

Saate baktım. 07.53 olmuştu.

"Aslında ben yoldayım, fakat trafikte takılı kaldım. Trafik işlemiyor."

Biraz yalandan kim ölmüş...

"Bu saatte ne yoğunluğu daha saat sabahın 8'i."

Bu ne kadar saçma bir soru.

"Her saatte trafik yoğunluğu olabileceği gibi bu saatte de yoğunluk var. İzninizle kapatıyorum."

"10 dk'ya burada olmazsan kovulursun." dedi ve cevap vermeme izin vermeden telefonu kapattı.

Gülsen'e "Hadi gidelim artık." dedim ve arabasına doğru yol aldık.

Arabata binince ona döndüm. "Allah rızası için biraz hızlı sür. Yoksa işten kovulacam."

*

İş yerinin kapısından içeri girdim. Hemen asansöre bindim ve kendi odamın olduğu kata bastım. Allahtan erken işe yetişmiştim.

Asansör duracağım katta açılınca hemen kendimi dışarı attım ve odama geçtim. Oturacağım anda masanın üzerindeki iş telefon çaldı.

Benim konuşmama izin vermeden "Erken geldin." Yekta'nın sesiydi. Yan tarafıma bakınca onu gördüm. Alaycı bir bakışı vardı. Neden bu odanın dört bir tarafı camdı?

"Odama gel." Telefonu kapatınca ben de kapattım ve adımlarımı onun odasına yönlendirdim. Odaya girince bana bakmadan "Çık dışarı." dedi.

"Ama neden? Gelmemi söylediniz?"

"Kapıyı çalmayı sana kimse mi öğretmedi?" dediğinde daha yeni aklıma dank etmişti. "Şimdi dışarı çık kapıyı çal ve ben 'gel' dediğimde içeri gir."

Dışarı çıktım ve kapıyı çaldım. 'Gel.' sesini duyunca içeri girdim.

"Evet." dedi arkasına doğru yaslandı. "Şimdi konuşabiliriz." dedi ve önündeki koltuğu gösterdi. Koltuğa oturdum ve ona baktım.

Ellerini birleştirdi ve bana döndü. Söyleyeceği şey her neyse zorlanıyordu. Bir süre sadece ben ona, o bana baktı.

Ona 'evet' der gibi bakınca söze başladı. "O arabada konuştuğumuz konu." dedi ve konuyu lise yıllarına getirdi.

"Bu konuda cidden konuşmak ist-" dediğimde beni susturdu.

"Dolunay... sadece sus ve beni dinle." dediğinde ona baktım. "Ben o zamanlar insanlara karşı çıkmayı ve baskı yapmayı seven biriydim. Şu anki aklım olsa asla yapmazdım o yaptıklarımı. Lisedeki aklım işte." dedi ve devam etti. "O zamanlar benim... bilirsin yani bizim bir grubumuz vardı ve... yaptıklarımızı da biliyorsun işte."

Bu duraksamalarına tebessüm ettim.

Devam etti. "Fatih, Doruk, Görkem, Mete ve ben... okulu sahiplendiğimizi falan zannederdik. Bir gün okuldan ayrıldık bildiğin gibi. Herkes çok sevinmiştiz ve şu anki aklımla düşündüğümde haklılar da. Neyse biz asıl konuya gelelim..." dediğinde ona baktım. "... ben senden... üzerinden ne kadar uzun yıllar geçmiş olsa da... özür dilemek istedim." dediğinde şaşırdım.

Çok alakasız bir soru sorup "Fatih, Doruk, Görkem ve Mete de hala seninle birlikte mi?"

"Evet ve..." dediği anda kapı ayı gibi açıldı ve içeriye 4 kişi girdi. Yüz tiplerinden kim olduklarını hemen anlamıştım, hiç değişmemişlerdi. Fatih, Görkem, Doruk ve Mete'ydi bunlar.

"Lan Yekta dün gece yediğimiz yemek  bende fena..." dediği anda Fatih bana baktı ve şaşırdığı yüzünden okunuyordu.

Ona bakan Mete suratına hafif vurdu. "Ne oldu lan bu da manyaklaştı." O da beni görünce şaşırdı.

Doruk ve Görkem de beni fark etti. Doruk çenesi kaşıyarak "Seni bir yerden tanıyorum." dedi.

Görkem "Oğlum bu lisedeki Dolunay değil mi?" dedi

"Yok ya ikizi falandır. Mal mısınız o işte." dedi Fatih.

Mete "Benzeri falandır." dediğinde hepsi  ona 'sen malsın' bakışı attı.

"Lan kendinize gelin gerizekalılar. Mete mal mısın eşya mı bu da 'benzeridir' diyorsun." Yekta bana döndü. "Seninle daha sonra detaylı bir şekilde konuşuruz."

Tamam anlamında başımı salladım ve yanlarından geçtim.

Hepsi beni görünce çok şaşırmıştı, şaşırmakta haklıydılar. Yekta'nın özürü de beni ayrı şaşırtmıştı.

Kendi odama geçince sandalyeye oturdum tabii ki beni görüyorlardı ama farkında değilmiş gibi yapmak her zaman en iyisiydi.

Masanın üzerindeki telefonumu alıp birkaç gün önce gelen mesajı okudum ve yüzüm bir anda düştü. Onlar kimse bana mesaj yazmışlardı ve o gece evde olacağımı biliyorlardı...

Selam. Aslında bölümü gece yarısı okuyacaktım ama erken atmak istedim.

Bu arada yeni yazdığım 'DİLEMMA' adlı kitabıma göz atarsanız sevinirim.

Vote ve yorum yapmayı unutmayın.

Sizi seviyorum...

Yasaklanmış OlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin