19

571 19 4
                                    

Gelen mesajdan sonra bütün gün düşünmüştüm ve kafayı yormuştum. Kim bana bu mesajı göndermişti ve benimle ne derdi vardı.

Şu anda evdeydim ve akşam vakti olmuştu. O mesajdan sonra Yekta'dan izin almış ve işten çıkmıştım. Daha sonra ise hemen polis karakoluna gitmiştim. Ben bu işin bu kadar kolay olacağını sanıyordum ama onlar bana her seferde başka bir telefon numarasından yazıyordu. Büyük ihtimalle de hattı kırıp atıyorlardı.

Yine ne olur ne olmaz diyerekten Esin'in evindeydik. Herkes tek bir koltuğa oturmuş ve herkes kendi halindeydi. Ortamda sessizlik hakimdi, tabii Gülsen'in telefon klavyesinin sesini saymazsak...

Cem'e olayı anlattığımızda çok endişelenmiş ve yanımıza gelmek istemişti ancak Esin ona kızgındı. Sebebi ise Ataberk'in gideceğini bile bile bize anlatmamasıydı. Gelirse onu dövmeden bırakmazdı.

Mesaj zihminden bir kez daha geçti.

'Bu gece evde olman senin için iyi olmaz, bence bu gece evden çıkmalısın küçük kız.'

Mesaj benim kanımı donduruyordu. Benimle ne derdi vardı, bilmiyordum, bana ne yapmak istiyor, bilmiyordum...

Derin bir nefes içime çektim ve kafamı arkaya verdim.

Korkuyordum...

Yorgundum...

Bitkindim... ve uyumaya ihtiyacım vardı.

Kimseye tek laf etmeden odaya geçtim ve yatağa yattım.

Yekta:

"Oğlum, sıkıldım lan ne yapsak?" dediğinde herkes Görkem'e baktı.

"Ben halimden memnunum." dedi Fatih. Koltukta yayılmıştı ve gözleri kapalıydı ama uyumuyordu.

Mete'nin evine gelmiştik. Gelmiştik ama yaptığımız bir şey yoktu.

"Ben hala Dolunay'ın şokundayım." diyince bakışlarımı Doruk'a çevirdim. Ona bakışlarımı fatk edince 'ne' anlamında ellerini iki yana açtı. Göz devirdim ve önüme döndüm.

Görkem "Lisedeki Dolunay'la alakası yok." dedi önündeki yemeğini yerken.

"Fazla güzelleşmiş." dediğinde herkes ona baktı. "Ne gerçeği söylüyorum, yalan diyemezsiniz."

"İsterden sana ayarlayalım kardeşim."

Mete omuz silkip önündeki yemeği hayvan gibi yemeğe devam etti. "Bir kız arkadaş istemiyorum."

"Sen ne düşünüyorsun Yekta, sonuçta senin iş yerinde?"

Hepsine teker teker baktım "Hiçbir şey." diye kısa bir cevap verdim.

"Hiç mi şaşırmadın sen?"

"Hayır." dedim ve ayağa kalkıp masanın üzerindeki araba anahtarını ve koltuktaki ceketimi aldım. "Ben gidiyorum."

"Daha erken." dedi Doruk.

"Bütün gün işte çalışan benim, bende insanım yoruluyorum."

Dışarı çıkınca arabaya bindim ve anahtarı takıp çalıştırdım. Ceketi yan taraftaki koltuğa bıraktım. Arabayı yan toplayıp yola çıktım. Trafik sıkışıktı ,akşam vakti olduğu için. Tam da bu anda bugün Dolunay'ın söylediği şey aklıma geldi.

"Aslında ben yoldayım, fakat trafikte takılı kaldım. Trafik işlemiyor."

"Bu saatte ne yoğunluğu daha saat sabahın 8'i."

"Her saatte trafik yoğunluğu olabileceği gibi bu saatte de yoğunluk var. İzninizle kapatıyorum."

"10 dk'ya burada olmazsan kovulursun."

Tabii ki de o saatte trafik olabilirdi ama ben bir patrondum,çalışanların disiplinli olması ve zamanında gelmesi gerekiyordu.

Evime vardığımda arabayı garaja park ettim. Evin anahtarını arka cebimden alıp eve girdiğimde lambaları açtım. Koltuğa geçtiğimde kendimi koltuğa bıraktım. Çok geçmeden de uyuya kaldım.

Dolunay:

İş yerindeydim ve çalışıyordum. Uykuluydum çünkü dün gece uyuyamamıştım. Dosyaları düzenledikten sonra, diğer işlerimi yapmaya başladım. Birkaç hafta sonra gideceğimiz bir iş toplantısı daha vardı, ne olurdu onlar gelse, hep biz gidiyoruz...

Masada otururken yan tarafa baktığımda Yekta'nın masada oturduğunu gördüm. Önünde kağıtlar, elinde kalem vardı. Elinin birini şakağına yaslamıştı. Gözleri büyük bir ilgi ile önündeki kağıtlarda geziniyordu. Daha sonra elini şakağından çekip saçlarının arasından geçirdi. Elindeki kalemi bırakınca sandalyede arkasına yaslandı. Gözlerimi ondan çektim.

Sandalyeden kalkıp kafeteryaya indim. Bir kahve alıp bir masaya oturdum. Dün bana çarpan kişiyi gördüğümde birkaç kişiyle oturup konuştuyordu.

Yanımdaki sandalye çekilince yanıma baktım. Elinde kahve vardı. Gözleri bana bakıyordu. Gelen Yekta'ydı.

"Merhaba." dediğinde gözlerimi kahveye döndürdüm ve başımı bir defa 'merhaba' anlamında salladım.

"Ne yapıyorsun?"

Garipsiyerek " Kahve içiyorum." dedim.

"Hayır." dedi ve devam etti. "Ben bu akşam ne yaptığını sormuştum aslında."

Ona döndüm ve gözlerinin içine baktım. "Neden soruyorsunuz?"

Etrafa bakındı ve bana geri döndü "Diyorum ki... bu akşam yemeğe çıkalım."

Ona gözlerimi kocaman açıp baktım, ciddi miydi? Ve neden böyle bir şey sormuştu?

Bitti?!

Bir dahaki bölümü görüşmek üzere...

Sizi seviyorum. 💫💫

Yasaklanmış OlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin