Kalbimin notalarla bütünleşip duygularımı bestelediği, en güzel rüyamı gölgesine habsedecek kadar büyüleyici bir günün ardından, onunla odamızda yine baş başaydık.
Açık pencerelerden süzülerek giren hava, ciğerlerime yetmiyordu adeta. Bugün beni ölesiye mutlu eden kişi herhangi biri değil, sendin karşımdaki gece gözlü adam. Sana olan sevgimi bir tek anlamayan yine sendin belki ama yanında olmama izen vermen bile gecende kayan bir yıldız kadar deyerliydi benim için.
"Hinata."
"Hmm?"sarhoş olmuş kadar mayışık aptal gülümsememle yüzüne baktım. Bana sadece dümdüz baktığını görünce boğazımı temizleyip kendimi toparladım ardından bakışlarımı onunkiler gibi odamızın ortasında ki içki dolu koliye çevirdim.
"Bunu ne yapacağız?"
Çok mantıklı bir soru. Kısaca açıklamam gerekirse, otele gelir gelmez takımdakilerin düzenlediği minik partiye davet edildik. Katılmayacağımızı söyleyincede bir içki dolusu kutuyu kucağımıza sıkıştırıp bizi odamıza sepetlediler.
"İçelim."omuz silktim. Rahat görünmeye çalışıyordum ama aslında içimden onun alkollü halini görmek için can atıyordum.
Kısa bir süre bir şey düşünüyormuş gibi dalıp gittikten sonra gülümseyerek, ona göre aşağıda kalan yüzüme tepeden baktı.
"Bir fikrim var tabii kabul edersen?" Senin gözlerinin içi böyle parlarken ben nasıl reddedebilirdim ki seni?
"Ne fikri?"
"Oyun oynayacağız."Gülümsüyordu hem de masal gibi. Onu bu kadar heyecanlandıran şey neydi peki?
"Çok basit, sadece birbirimize sorular soracağız ve her cevap vermek istemediğimizde bir bira dikeceğiz."
Oyunun basitliğine saatler sonra yaşanacaklardan habersiz masum masum gülerken hiç teredütsüz kabul ettim. Tam bir aptaldım ve tek suçlu gözlerimi kör eden gecem olacaktı.
"Başlayalım öyleyse."yere oturup bağdaş kurunca bende yavru ördek gibi hemen onu taklit ettim. Bir kendine bir bana bira koyduktan sonra ellerini ovuşturup gözlerimin içine derin derin baktı. Sanırım ne soracağını düşünüyordu ama ben yalnış şeyler düşünmeden edemiyordum. Kendi hayal gücümle kendimi utandırdığım için yine kendime kızarken ilk soruyu sordu.
"İstediğim her şeyi sorabilirim cevap vermek sana kalmış."özgüvenle, bir dirseğini yatağa dayayıp yurmuk yaptığı eline başını yasladı. Birden ciddileşmesi soracağı sorudan korkmamı sağlarken bir yandan da çok yakışıklı gözüktüğü için kalp krizi geçiriyordum.
"İlk öpücüğün kime ait?"sorusuyla zemin mi sallanmıştı? Hayır soru değildi, delici bakışlardı beni sarsan.
Hadi Shoyo söyle ona, söyle bu dudakların öpülmek için yıllardır onun güzel kırmızısını beklediğini itiraf et.
Yapamam! O bunları duymak istemiyor. İğrenir, rahatsız olur, kaçar. Bense kaldıramam bu sefer.
Önümdeki birayı elime alıp adrenalinle kafama diktim. Bir, iki, üç... Yudumlarımın büyüklüğü ile saniyeler içinde biten birayı önüme koyup tepkisine baktım.
Boş boş bakışlar bekliyordum ama gördüğüm hüzünlü gözler ile afalladım. Şimdi de bana acıyor muydu?
Altı sene içimde bastırdığım duygularıma bir yenisini daha ekleyerek artık yorulmuş zayıf kalbime ben bile acır hale geledim.
"Özel biri sanırım."kısık sesiyle beraber gözünü kaçırdı.
"Sıra ben de sanırım,"konuyu hızla değiştirip aklıma gelen ilk soruyu düşünmeden sordum. " Şu an sevdiğin biri var mı?"
_______
Bu bölüm söylediğim gibi olmadı. Uzun olmasın diye ikiye bölmeye karar verdim yani sözümü tutucam :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ı regret it [kagehina]
FanfictionSadece sihirli bir dilek hakkı ona yaşattığım onca acıyı unutturabilir miydi yoksa şapkadan çıkan tavşan misali ona beklemediği itirafı yapmak için çok mu geç kalmıştım?