-16-

67 16 18
                                    

"Ey protest halkım!
Bana ne yaptın?
İçinizden hiçbirinize ait hissedemiyorum
Davanıza davam diyemiyorum
Bilemiyorum, sorun bende mi? Ne yapsam kendimi?
Anlatsam derdimi
Her yer karanlık. Yarından umudum yok
Aslında sorum çok ve cevaplar sayfalar dolusu önümde
Ne kadar görmek istesem de gözümle
Her yer karanlık... Her yer karanlık
Hiç ışık yok

Ne zaman düşsem bu yalnızlığa
Kitaplar koştu hep yardımıma
Binlerce yıl önce mum ışığında
Kavuşmuşlar insanlar aydınlığa
Şimdi tüm bu ustalar izlerlerken
Ve güya tanrılar da bizlerleyken
Ne yaptık da düştük bu karanlığa?
Sanki uzanıyor ta yanıbaşımdan sonsuzluğa"

Ne kadar güzel tanımlıyor bu cümleler beni. Ne yaptım da böyle bir çıkmazın içindeyim ben?

Gece ağlamaktan yorgun düştüğüm için bir ağacın dibinde uyuya kaldım. Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda hala her yer karanlıktı. Ama ben çok uzun saat uyuduğuma emindim. Uzaktan kırılma sesleri geliyordu. Hemen yattığım yerden kalktım ve sağ sola bakınmaya başladım. Sesler gittikçe yaklaşıyordu, buradan kaçmam gerekiyordu ama kaçarsam bir daha burayı bulamaya bilirdim. İz bırakmam gerekiyordu hemen yere bakındım ve gözüme uzun bir çubuk takıldı. Hemen o çubuğu aldım ve küçük küçük kırmaya başladım. Her birini geçtiğim yolun ortasına doğru dikiyordum biraz uzaklaştığımda çubuklara baktım toprak, çubukları içine doğru çekiyordu bu yöntem işe yaramıyordu.

Şu an tek bir şansım kalmıştı canım çok acıyacaktı ama bunu yapmam gerekiyordu.

Elimde kalan çubukları koluma doğru hızla batırdım ve aşağı doğru çektim. Canım o kadar çok acıyordu ki size anlatamam. Bu acıyla karşılaşan herkes çığlık çığlığa kalırdı ama benim bağarmam gerekiyordu. Bağarırsam yerimi belli ederdim o yüzden susmam gerekiyordu.

Kolumdaki kanlar su gibi akıyordu. Hemen kolumu geçtiğim her ağaca sürüyordum ve işe yarıyordu. Sesler iyice yaklaştı. Bu şey her neyse gerçekten ya çok hızlıydı ya da çok büyüktü. Koşmaya başladım, elimden geldiğince koşuyordum. Koşarken arkama doğru baktığımda kimse yoktu ve ses aniden kesildi. Önüme kocaman bir şey çıktı ve koşmamın hızıyla ona çok sert bir şekilde çarptım. Çarpmanın etkisiyle beni geriye doğru fırlattı.

Alnımdan kanlar geliyordu. Biraz sersemledim elimi alnıma götürdüm kanı hızlıca sildim. Önümde kocaman bir canavar vardı oldukça korkutucuydu. Yavaşca ayağa kalktığımda canavar bağarmaya başladı.

 Yavaşca ayağa kalktığımda canavar bağarmaya başladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biirr..bir dakika bu benim rüyamda gördüğüm canavarla aynıydı. Bana zarar veremezdi inanıyordum. Gözlerine doğru baktığımda endişe görüyordum, korkuyordu.

Küçük adımlarla ona doğru yaklaştığımda geri çekiliyordu. Sanki benden korkuyordu. Elimi ona doğru uzattığımda kafasını çevirdi. Biraz daha yaklaştım ve elimi yüzüne doğru götürdüm. Yumuşak hareketlerle yüzünü sevdim biraz aradan sonra kafasını geri çekti. Ağazını açtı, diliyle kolumu ve anlımı yaladığı an ne yara izi ne de kan vardı. Canavar birden arkasını döndü ve yavaş yavaş gitmeye başladı. Hemen onun arkasından konuşarak onu takip ettim.

"Hey nereye gidiyorsun? Neden beni iyileştirdin? Allahım ben ne saçmalıyorsam sanki konuşacak." Elimi hafifce anlıma vurduğumda bir ses yükseldi.

Canavar konuştu. İnanabiliyor musunuz konuştu.

"Peşimden gelmeyi kes" kulaklarıma inanamıyordum "see..seenn konuştun ama nasıl?" Canavar birden durdu "burası büyülü orman küçük kız. Burdaki çoğu şeyin konuşma özelliği var" ve birden farklı bir ses yükseldi.

"Oyyy hiç konuşmicaz sandım ya... bunaldım burada sessiz sessiz durmaktan." Bu konuşan bir ağaçtı. Canavar hemen ona doğru hırladı "sessiz ol ağaç" ağacın yüzünde korkuyla karışık bir mutluluk vardı. "Hep onların yüzünden. Biz ne güzel mutluyduk burada. Şimdi konuşamıyoruz bile. Sadece aramızda fısıldaşıyoruz. Çook sıkıldııımm o yüzden bana kızma hakkın yok Moster." Demek bu canavarın adı Moster'dı. Ağaç bildiğiniz bizim gibi trip atmaya başladı. Gerçek miydi bunlar?

Ağaca doğru yaklaştım "burda neler oldu?" Ağaç tam anlatacakken Moster ona sus diye bağardı ama ağaç susmadı. Gözünü çevirerek devam etti.

"Bak şimdi kuzucuğum, eskiden buralar böyle değildi. her yer yemyeşildi kuşlar kelebekler ötüşüyordu. Burada her canlının konuşma özelliği vardı. Her şey çok güzelken buraya bendebur, pislik bir adam geldi" Moster sesli şekilde öksürdü "her neyse bu adam önce bizimle çok güzel ilgileniyordu. Görsen doğa aşığı felan sanarsın. İlerleyen zamanlarda bir kaç adam getirdi ve birden buraya karanlık çöktü. Bu adam zamanında gücünü yitirmiş bir büyücüymüş güçlerinin geri gelmesi için bir çoğumuzun gücünü emdi ve sadece 3 ağacın gücü kaldı zamanı gelince bizimkileride emecek. Bunlarlada bitmiyor bazı bitkilere kara büyü yaptı yani burdaki birçok bitki kötü huylu. Çok dikkatli ol küçük hanım. Ha bu arada sen neden buraya geldin?" 

"Şeeeyyy... ben burda mahsur kaldım. Nasıl çıkabilirim burdan?" ağaç bana üzgün üzgün baktı "maalesef küçük hanım dışardan bir kişi bu kalkanı açamadığı sürece buradan çıkman imkansız." Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. hızlıca ağaca doğru gittim ve sıkıca sarıldım "kız çok sıkma deli hahahaha" bu Oliver'ın ağaç haliydi sanki arkamdaki Moster da Boraydı -jsjsjsj- gerçekten onları da çok özledim. kendimi geri doğru çekerken ağacın köküne baktığımda iyice susuz kalmıştı ileriden su sesi geliyordu kimseye bişi demeden bir koşu su almaya gittim.

Vaaaaav burada kocaman bir şelale vardı gerçekten harikaydı. Ama suyu ne ile taşıyacaktım?

Bu soruyu içimden sormama rağmen karşımda bir kova belirdi. Oraya geçmem için ileride bir köprü vardı hemen oraya doğru koştum tam köprüden geçecekken önümde iki tane küçük troll belirdi.

"eyyy küçük kızz nereye gidiyorsun" trollün diğeri yanındakine dirsek attı, sesini ayarladı ve konuşmaya başladı "nereye gidiyorsun eyy küçük kız" diğer troll ona kızmış gibi "bende aynısını dedim Kuku" diğeri ona kaşlarını büzdü "hayır Zuzu sen eyy kelimesini daha çok uzattın" birden birbirleriyle kavga etmeye başladılar "hey kavga etmeyi keser misiniz?" benim sesimle ikiside durdu ve üzerlerini düzeltmeye başladılar. "Buradan geçmek istiyorsan sihirli sorumuzu bilmen gerek" onlara doğru güldüm "neymiş sihirli sorunuz" ikiside birbirlerine bakındı ve üzgün ifadeyle "bizim artık bir sorumuz yok" dedi "geçebilirsin" onların üzülmelerine çok üzüldüm. Hemen ikisini aldım ve sevgi dolu sarıldım, sarıldığım an renkleri daha canlı oldu bıraktığımda aynı renklerine geri döndüler. Bunu her kim yaptıysa onu bulacaktım artık yaşamam için bir sebebim daha vardı: o adamı öldürmek.

Köprüden geçtim ve kovayı aldım. Hemen içine su doldurdum ve ağaca doğru hızla yürüdüm. Ağacın dibine doğru kovayla suyu döktüm ağaç o kadar mutlu oldu ki gözlerinden yaşlar süzüldü "sen çok iyi bir kızsın" ona doğru gülümsedim. Gerçekten iyi biri miydim?

Birden siren sesleri çalmaya başladı ama bu ses bambaşkaydı sanki ölüm'ün sesi gibiydi. Moster beni çalıların arkasına doğru itti "hadi küçük kız saklan o adamlar geliyor" hemen çalılıkların arasına saklandım gelen adamlar gerçekten çok korkutucuydu.

Ve işte o adam geldi. Yüzünde tuhaf bir maske vardı ve birden ağacın gücünü emmeye başladı. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ağaç artık kurumuştu ama adama yetmedi Moster'a doğru yaklaştı ve gücünü emmeye başladı. Moster acı içinde bağırıyordu buna daha fazla dayanamazdım.

Artık bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti.

*********************
Değerli okuyucularım. Size bir kaç sorum olacak.

Sizce Defne bu durum karşısında ne yapmıştır?

Ve sizce bu adamlar kimdir?

AYDINLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin