1.4

3.2K 155 72
                                    

Bölüm Şarkısı : Çağan Şengül - Bir Meleğin Özü

Hayat öyle bir şeydi ki ne zaman ve nerede insana vurgun yapacağını bilemezdiniz. Onun size karşı yapacağı her hamleye karşı hazırlıklı beklemeniz gerekirdi. Siz ayağa kalkmaya çalıştıkça o darbesini indirmek için hazırda bekler kalktığınız ilk anda çelmesini takardı. Düştükçe kanayan dizlerinizi sarabilmek için bir şekilde kendi başınıza ayakta durmayı öğrenmeniz gerekirdi. Bazen bu yolda tek başınıza olurken bazen ise yaratıcının size verdiği bir armağan ile yolunuza devam edebilirdiniz.

Hayattı bu adaleti yoktu. Bazıları için sonsuz güzellik sunabilirken bazılarımız içinse sadece içine saplanıp kaldığımız kutular halindeydi. O kutudan çıkmak için tırnaklarınız ile kazır çırpınırdınız. Ta ki kutunun ardındaki ışığı görünceye kadar devam ederdi bu çabanız.

Bu kutulardan birisinde ise Alp ve Yasemin vardı. Onlara ne olacağını bize hayat gösterecek yollarını nasıl bulacaklarını izleyerek öğrenecektik. Adaleti kendileri için bulmaya çalışan iki ruhtu onlarınki. Belki bulacak belki de bu girdapta kaybolup gideceklerdi. Karanlığa saplanıp kalacaklar mı yoksa aydınlık yarınlar mı onları bekliyordu bilinmezdi. Tek bilinen şey kaderin onlar daha çok küçükken hayatlarını birbirine örmeye başlamış olduğuydu.

Hastane kapısından kanlar içinde giren genç kadının bedeninin arkasından koşan adam kalbinin acısı ile ne yapacağını bilemeyecek halde koşturuyordu. Sedyede yatan kadın canı olmuşken şimdi canının gittiğini görmek acı veriyordu. Yangın yeriydi tüm bedeni. Beyni ruhu kalbi her şeyiyle acı içindeydi.

Tuttuğu eli buz gibiyken onun yaşadığını sadece soluk alması için takılmış plastik maskedeki buğudan anlayabiliyordu. Sedye ameliyathanenin önünde durduğunda hemşirenin ona müsade etmesi ile genç kadının yüzüne eğilerek eliyle saçlarını itmişti.

"Bana geri döneceksin güzelim. Oradan kalbin atarak çıkacaksın." Fısıltı halinde söylediklerini sanki kadını duyuyormuş gibi gözünden bir damla yaş aktığını görmüştü.

Alp'in daha fazla konuşmasına izin vermeden onu geri çeken bir başka adamın müdahalesinin ardından aralanan ameliyahane kapısından girmişler ve gözden kaybolmuşlardı. Çaresizce kapının dibine kadar gelip cama kanlı elleri ile yaslanmış göz yaşlarını büyük bedenine zıt bir şekilde dökmeye başlamıştı. Elleri titriyordu. Buz gibi olduklarını hissediyordu. Sanki içinden kanını çekip alıyorlarmışcasına bir hisle kalbi parçalanıyor ve dağılıyor gibiydi. Kafasını kalın cama bir kaç defa vurup göz yaşlarının sıcak hissinin yerini bir diğerinin alışını hissediyordu.

"Kardeşim."

Omzuna bırakılan el ile kafasını seslenen kişiye çevirmiş ve can dostu dediği adamın ona baktığını görmüştü. Mert ise karşısındaki adamın göz yaşları içinde kendine bakışına karşılık ne yapması gerektiğini bilemeyerek ona bakmıştı. Adama sarılmak için davrandığı anda bu iri bedenli insanın ne denli kırılgan olduğuna neredeyse ilk defa şahit oluyordu. Hıçkırarak ağlayan adam ceketini sıkarak omzuna kafasını yaslayınca onu babasının ölümünden dahi böyle görmeyen Mert ne yapacağını bilemez haldeydi.

"Neden acıyor?"

Çaresizce konuşmasına karşılık verebilecek cevabı yoktu. Kanlar içinde sevdiği kadını görmenin ne demek olduğunu biliyordu. Ameliyathane önünde beklemenin o çaresiz hissinin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Sakince sırtını sıvazladığı kardeşine destek olmaya çalışıyordu.

"Çok acıyor ulan. Onun da canı acıyor hissediyorum."

Alp'i hastane sandalyelerinden birisine oturtarak başında durmuştu. Kendi kendine söylemesini dinliyordu. Acı çektiğini dışardan bakan her insan fark edebilirdi. Omuzları çökmüş beli kamburlaşmış bir halde perişan bir görüntü ile duruyordu. Omzunu sıkıp destek verdiğini belli edercesine konuşmuştu.

Zamansız Gelen  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin