0.9

5.3K 136 59
                                    

Keyifli okumalar. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın :)

Karmaşık bir dünyanın içine sıkışıp kalmıştı ruhlarımız. Her birimizin farklı bir hayat hikayesi, birbirine kıyas edilemeyecek kadar yük olan hayatları vardı belki de. Her insanın derdi kendine ve kendi dünyasına büyüktü. O dünyada nasıl ve ne için yaşamak istiyorsanız o olmaya çalışırken yapabildiğiniz sadece iki ileri ve bir geri adım atmaktan başka bir şey değildi muhtemelen. İlerliyordunuz fakat istediğiniz hızda değildi bu ilerleyiş.

Bazen insan kendi elleri ile hayatını değiştirebilir, yok edebilirdi daha önceden yaşadığı yılları. Bu her insan için iki yolla gerçekleşirdi. İyi bir hayata geçiş ya da var olan hayatından daha zindan olabilecek bir hayata başlangıç. Ben ikinci seçenekten yana kullanmıştım kartlarımı. Güvenmek istemiştim ve düşmüştüm. Güvendiğim şeyin ne olduğunu bilmeden yola çıkmıştım. Neye ne için şans verdiğimi bilmeden gözlerim kör olmuşcasına bir hayata başlamıştım. Ne için yapmıştım bunu? Bir öncekinden daha kötü bir ilişki yaşayıp kendini mahvetmek için mi? Kanatları kırık bir kızdım uçmak için çabalamış zamanından önce kanat çırpmıştım.

Yanlışı yanlışla düzeltemeyecek olduğumu öğrenmiştim. Bir adama sinirlendikten sonra başkasının kollarında bulmamalıydı insan kendini. Çünkü yıkılıp yok olmanın başlangıcı o yanlış düşünceydi. Her insan kendisi ayağa kalkardı kimse yardım etmez, yardım edenler ise bir şekilde harcardı iyi düşüncelerinizi. Ben bir yanlış yapmıştım. Hem de oldukça büyük bir yanlış.

Yattığım yatakta gün doğmuş öğlen olmak üzereydi. Geceden bu yana gözüme uyku girmemiş üstelik ağlayıp duruyordum. Ne gidebiliyordum bu evden ne de gerçekten istediğim gibi bir hayat içindeydim. Sıkışıp kalmıştım dört duvar arasına. Gece gittiğimiz yer, üstüne Alp'in söyledikleri hepsi ağır geliyordu. Elim çok defa gitmişti telefona. Arayıp sormak istemiştim babamı. Ne diyor bu adam anlat demek istemiştim. Fakat bugün zaten bir şekilde bir araya geleceğiz diyerek geçiştirip durmuştum kendimi.

Ne için korkuyor olduğumu bilmeden yatıyordum. Öyle çok ağlamıştım ki gözlerimin şişmiş olması bir yana artık nefes alırken ciğerlerim ağrıyordu. Yattığım yastık son birkaç saattir ağlamıyor olduğum için nemli halini kaybetmeye başlamıştı. Yirmi üçüncü yaş günümden bu yana hayat hiç de kolay ilerlemiyordu.

Aldatılmıştım, hakarete uğrayıp dayak yemiştim, babam tarafından reddedilmiştim. Aradan zaman geçsin belki kendime gelirim diyerek uzak durmuştum insanlardan. Uzunca bir süre küllerimi üzerimden atmaya çalışmış ama en sonunda kendimi bir cellatın ellerine teslim etmiştim. Neydi benim çabam? Ne için başlamıştım bu yola? Saygın'dan böyle mi intikam alacaktım. Kendimi başka bir adamın yanında bularak mı? Bir buçuk yıllık düzenli sakin hayatıma ne olmuştu benim böyle?

Annemin sarı papatyasıydım ben. Koparılmıştım sonra da kendi ellerimle yapraklarımı ezip bir kenara atmıştım. Bugün 23 Haziran'dı. Annemin ölüm yıl dönümüydü. Bu tesadüf çok fazlaydı benim için. Zaten kendim için acıyan ruhun annem için de acı çekiyordu.

Gözlerim tekrar dolmaya başladığında yorganı yüzüme çekip bastırdım. Ağlamak rahatlatmıyordu aksine acı veriyordu. Telefonumun çaldığını duyduğumda yorganı yavaşça indirmiş komodinden almıştım. Ekranda yazan annem yazısı şaşırtmamıştı. Kim bilir şimdi ne isteyecekti benden. Derin bir kaç nefes aldıktan sonra göz yaşlarımı sildim. Neriman hanımın telefonunu değil de gerçekten annemin aramasını yanıtlayabilmek için çok şey verebilirdim. Açıp kulağıma götürdüğüm zaman cevap vermemi dahi beklemeden konuşmaya başlamıştı.

"Neredesin sen Yasemin. Kaç gündür arıyorum açmıyorsun. Mesajlarıma karşılık bile vermiyorsun. Bu gece yeni ortaklarımız ile yemek var. Oğulları ile tanışman için ailesinden teklif aldık. Eve gelip geceye hazırlanman...."

Zamansız Gelen  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin