0.8

5.3K 155 46
                                    

Selam millet! Sorumsuz yazarınız geldi. Lafı pek uzatmadan hemen bölüme geçeceğim ama öncesinde ricam. +18 okumak istemiyorsanız ve kitabımı beğenmiyor iseniz sizi kitabı silmeye davet ediyorum. Eğer seviyorsanız da küçücük dahi olsa yorum yapmanız. Artık sınır bırakmayı düşünüyorum. Lütfen beni buna zorlamayın. Ve bana geri dönüşler yapın. Ben o yorumları okuyunca mutlu olan bir insanım çünkü. Beni kırmayacağınızı düşünüyorum.

Keyifli okumalar.

Multimedya :Alp Gürhan

Bir varmış ve bir yokmuş. Hayaller aleminde oluşan düşünceler tıpkı bir prenses hikayesi gibiymiş. O hikayenin içinde şato da varmış beyaz atlı prens de. Bu hikayenin baş rolü sarışın bir kız ve yeşil gözlü prensmiş. Bilindik hikayelerin aksine burada aşk yokmuş. Fakat prens kızın hayatını kurtaracağını söylüyormuş. Ve sarışın kız her hikayede olduğu gibi ona güveniyormuş.

Benim hikayem özet olarak buydu galiba. Alp'e güveniyordum. Onun yeşil gözlerinin verdiği o güven hissini seviyordum. Fakat bunu neden yapıyor neden ona güveniyor olduğumu bilmiyordum. Dün yaşanan şeylerden sonra kafam çok karışmış düşünmek istemesem de bazı şeyleri bir şekilde düşünmeye başlamıştım. En baştan beri bir masalın içinde gibiydim. Fakat tek bir fark vardı ben peri masalı baş rolü olamayacak kadar sıradan bir kızdım. Her ne kadar varlıklı bir aileden gelsem de güzel şeyler içinde büyümüş olsam da içimde bir yerlerde bu aileye ait hissetmeyen bir gen vardı. Aykırı olmak uzak durmak isteyen tarafım daima baskın çıkıyor hiç beni yanıltmayacak şekilde yönlendiriyordu.

Camdan dışarıyı izlerken dünün aksine göz yaşını akıtan gökyüzüne bakıyordum. Bulunduğumuz sahil kenarı sebebiyle denizin kokusu bahçe kapısından giriyor esen rüzgar tenime değiyordu. Büyük cam pencereden izlediğim manzara oldukça güzeldi. Antalya'nın bu görüntüsünü özlemiş olduğumu fark etmiştim.

Elimde tuttuğum çay kupasındaki süt soğumuş hatta üzerinde ince bir tabaka bile olmuştu. Ne zamandan beri oturuyor böyle dışarıyı izliyordum hatırlamasam da şu an kafamdaki düşünceleri susturmuş olmak mutlu hissettiriyordu.

"Ben geldim."

Dış kapıdan sırılsıklam olmuş şekilde giren Alp'e bakmıştım. Elindeki mutfak eşyalarını bir kenara bırakıp ayakkabılarını çıkararak terlikleri giydi. Daha sonra poşetleri alarak gözlerini etrafta gezdirmişti.

"Pek hoş gelmedim anlaşılan. "

Konuşmak içimden gelmediği için sessiz kalarak camdan dışarı bakmaya devam ettim. İçimden hiç bir şey yapmak gelmiyordu. Dünden beri boşlukta gibi hissediyor olmamın saçma olduğunu düşünüyor olsam da bu garip boşluk hissinden kurtulamıyor normal davranamıyordum.

Gözlerimi kapatmadan önce süt fincanını yere bıraktım ve bacaklarımı kendime çekip koltukta kıvrılarak gözlerimi kapattım. Gözümün önüne akşam gördüğüm rüya gelirken aklıma babam gelmişti.

İki gündür ne arıyor ne de bir mesaj atıyordu. Kafama takılan asıl mesele buydu belki de. İnsan kızına onaylamadığı bir sevgilisi oldu diye böyle davranır mıydı? Hayatından tamamen silebilir miydi gerçekten? Babam tam da bunu yapmıştı. Belki davete gelmem gözünün önüne gelmiş olmam bir şeyleri değiştirir diye düşünürken hiç umduğum gibi olmamıştı.

Annemi düşündüm daha sonra. Melekti o benim için. Şu an babamın yanında bulunan Nermin hanımın aksine gerçekten bir anne gibiydi. Küçüktüm o öldüğü zaman. Akabinde babam bana baksın anne olsun diye Nermin hanımla evlenmişti. Hanım demem yasaktı tabi. Anne demem gerekiyordu. Ne de olsa on yaşında annesini kaybetmiş bir çocuk gibi üzülmek olmazdı. Anne demeye alışamamıştım ona. Her ne kadar alışamamış olsam da on yaşında gibi değil de büyük bir kız kadar olgun yaklaşmıştım. Annem gibi davranır sanmıştım belki de.

Zamansız Gelen  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin